Sopranos'un yerlisi neden olmaz?
Blogunuzun Reklam/Sponsorluk Sayfası Var Mı?
Blog Yazarları İçin SWOT Analizi
Vatan hainleri listemin küçük macerası
Tatil Her Blog Yazarının Hakkı!
Blogunuzda Etkinlikler Düzenleyin
Özgün Bir Blog Tasarımı İsteyen?
Yukarısı çirkin, yukarısı hain...
Advanced SystemCare Pro 7 Türkçe Full İndir
Blogspot.Com.Tr İle Gelen Problemler
Bloglama Stratejisi
Advanced SystemCare Ultimate 7 Türkçe Full İndir
Angry Birds Star Wars 2 PC Full Tek Link İndir
Özgünleşme Çabaları
Günümüzde küreselleşen dünya insanları yarışma eyleminin içine itti. Artık herkes işte, okulda, evde yarışır bir konuma geldi. Baktığımız zaman herkesin bünyesine işleyen “en iyisi ben olmalıyım” görüşüşü zihinlere kazındı.
Bu aslında kapsam olarak iyi bir şey; fakat yarışmak insanları birazda adil yaşam koşullarında uzaklaştırmaya başladı. Ünlü düşünürlerden Machiavelli’in: “Amaca giden her yol mübahdır” sözü herhalde bu durumu özetleyen en belirgin sözlerden biridir. Herkes bir amacı var, bu amaç ulaşılabilir; fakat birçok rakip var. Bu yüzden de hemen adil
savaşma mekanizmalarının dışında bir mekanizma devreye giriyor.
Ülkemiz adına baktığımızda günümüzde gelişen teknolojinin evlere yerleşmesiyle insanlar artık; internet kullanımı konusunda daha da bilgili hale geldi. Artık herkes rahat bir şekilde kendi bilgi, deneyim, beceri vb. şeyleri çok rahatça kazanıyor ve bunlardan maddi, manevi kazanç elde edebiliyor. Bunu sağlayan en önemli araçta ücretsiz yer hizmeti sağlayan blogger,wordpress,tumblr gibi hizmetler.
“Amaca giden her yol mübahdır” sözü günümüzde blogger dünyası için çokça kullanmak zorunda kalıyoruz. Çünkü insanlar zamanlarından, hayatlarından belli dakikaları, saatleri vererek bir içerik oluşturuyorlar. Ve bunun sonucunda yeni dostlar, yorumlara göre yeni deneyimler kazanıyorlar. Fakat bazı hadsiz arkadaşlar bu emekleri bir saniyede hiç ediyorlar.
Peki bu yazının problemi nedir? Başlıktan anlaşılacağı gibi özgün olmak bu yazının problemi. Bu nasıl yapılabilir?
1. Blogu Açmaya Karar Vermek
En zor aşamadır ama çok dikkatli olunması gerekir. İnsanın bir anlık heves ve devamlı istek arasındaki ayrımı iyi ayırt etmesi gerekir. “Ben yapabilir miyim? Yaparsam nasıl yaparım?” gibi sorular sormalıdır. Ayrıca; blogun türü konusu, amacını, hedefini taslak olarak belirlemeli. Tabi burada belirlemede; “Bu internette çok tutuyor, o olsun” olmamalı. Çünkü 2-3 yazı sonra devamlılık dediğimiz şey kendini kaybetmeye başlıyor. Bu konularda belki de belli süre kendi kendine denemeler yazmalıdır. (Yazabileceği konuda kararsız ise)
2. Empati Kurmak
İnsan için önemli işlerin başında gelir empati. Onları hayat anlamlandırmaya, insanları anlamaya sevk eder. Blogger içinde; Machiavelli iyi hoş bir söz söyledi de bu söz esas olan değil. Esas olan: “Sana yapılmasını istemediğini başkasına yapmayacaksın” olacak. Özgün olmak için çalmayacaksın, kopyalamayacaksın. Eğer çok etkilendin kullanmak istiyorsan izin alacaksın.
3. Kendin Olma
İnsan empati kurabilirse kendisi olabilir. Bu blogger içinde geçerli. Günümüzde blogger olarak başlayıp bunu kitap, köşe yazarlığına götüren kişiler var. Bunların temel başarısı kendi gibi kendi olmalarında yatıyor. “Şu tutar şunu da yazayım değil de ; bu gerekli bunu yazayım” diyenler başarılı oluyor. Özgün olmanın temeli kendin olmaktır.
4. Yorumları Dikkate Alma
Her blogger, açtığı bloga süreli olarak yayın girerse belli bir süre sonra bu diğer blogger ve internet kullanıcıları tarafından dikkat çeker. Ve bloga iyi kötü yorumlar gelir. Burada önemli olan bu yorumlarda okuyucu isteğini karşılamaktır. Ama, o eğer öyle dediyse öyle yazmak değil. Buradaki durum: üslupla ilgili düzenlemeye gitmek. Anlaşılırlığı ön plana çıkarmak. Yorumlar sayesinde bir çok eksiğinizi giderebilirsiniz.
Özgünleşme için en büyük temel empatidir. Günümüzde bloggerların baş düşmanı olan, kar amaçlı içerik hırsızlarının yapmadığı; bir çok özgün bloggera negatif yansımalara neden oluyor.
Burada her madde ona çıkar. Burada saydığım maddelere eklemeler yapılabilir. Bu maddeler basamaklı bir denge sistemi oluşturur. Bunun temelinde empati yatar. Eğer bir blogger empati parçasını koymayı unutursa, kurduğu dünya başlamadan sona erer. Kısacası buna çöp blogger ya da bloglar çöplüğü diyebiliriz…
Yazar Hakkında: Ruhsuz Atmaca'nın, tek ve temel amacı insanlığa bir şey katabilir miyim?, katabilirsem nasıl olmadır?, bu soruları kendine sorarken bir anda kendisini blog dünyasında bulur.Ruhsuz Atmaca blogunun kapağında yer alan ve ismini verdiği "Atmaca", insanlara benzer duygulara sahip bir canlıdır. Yırtıcılığı nedeniyle isminin önüne "Ruhsuz" takısı gelmiştir. Blogun sloganı ise: "Yazdıklarım ve Yazacaklarım Atmacanın Bakışlarında Gizli..." oluşturur.

Sopranos'un yerlisi neden olmaz?
Biz ise asla özgün bir şey yapmak istemiyoruz. Bize ortalamanın en ortalaması, daha önce başarılı olmuş formüllerin gelişigüzel, özensiz kopyaları lâzım. "Sopranos'un yerlisi" macerası -Allah'tan- başladığı gibi bittiğinde bu yazıyı yazmaya koyuldum. Sonra, o öfkeyle yazmayayım, diye erteledim. Şimdi bitirdim ve sunuyorum, çünkü o maceranın ortaya koyduğu hakikat de, bu bağlamda lafı edilmesi gerekenler de öyle güncelliği kaçacak cinsten değil.
The Sopranos, televizyon dizisi tarihinin ya en önemli yapımıdır ya da bilemediniz ilk üçe girer. Çok daha fazla tutulmuş, çok daha fazla yayılmış, çok daha fazla para kazandırmış diziler var elbette; ama Sopranos onların hiçbirinin başaramadığını başardı, "TV dizisi"nin pekâlâ günümüzün sanat tarzlarından biri olabileceğini gösterdi.
Sopranos'un "görünen" gücü, şüphesiz oyuncularıydı. Oyuncu seçiminin bu kadar isabetli oluşu bir yana, neredeyse bütün oyuncuların karakterleri böylesine zenginleştirebilmesi... bilmiyorum, belki azıcık şans ve mutlu tesadüfler de vardır işin içinde. Ama daha fazlasının varolduğunu biliyoruz: Oyuncuların çoğu, daha önce mafya filmlerinde yeralmış, ortama ve duyguya aşina kişilerden seçildi. Biraz ötesi de var: Meselâ dizide Tony Soprano'nun en yakın adamlarından Paulie Gaultieri'yi canlandıran Tony Sirico, gençliğinde basbayağı mafyozo işlere bulaşmış biri. Rolü, "Oynadığım karakter asla FBI'a muhbirlik yapmayacak!" koşuluyla kabul etmiş; "yoksa mahalleye giremem" demiş. Belli başlı oyuncuların gerçek yaşantılarından pek çok ayrıntı, dizide canlandırdıkları karakterlere bir şekilde "katılmış", eklenmiş ki, bunun karakterlerin ete kemiğe bürünmesine epeyce katkısı olduğunu görebiliyoruz.
James Gandolfini'nin, öngörülmüş Tony Soprano'dan çok daha fazlasına hayat verdiği kesin. Aynı şey muhtemelen karısı Carmela'yı oynayan Edie Falco için de geçerli. Yalnız, bırakın altı sezon ve 86 bölümü, bu görünürdeki güç, oyuncuların gücü, tek başına, bir dizinin anca bir bölümünü sonuna vardırır. The Sopranos'un esas gücünü "TV dizisi" coğrafyasında daha önce karşılaşacağımıza asla ihtimal vermediğimiz derinlik ve incelikler oluşturuyor.
Asıl iş, "arka oda"da dönüyor (-kasap dükkânının arka odasını düşünelim). Dizinin yaratıcısı David Chase'in, ürettikleri "eser"e yaklaşımı, beklentileri ve baştan verdiği kararlar, "TV dizisi" şartlarını, evet, "tanıdığını" ama onlara tâbî kalmaya hiç niyetinin olmadığını ortaya koyuyor. Dizinin sonu, başta Chase, Sopranos yaratıcı ekibinin ürünlerini nereye yerleştirmek istediklerini kanıtlıyordu. (Hayır, sonu burada anlatmayacağım, bana yapıldığında çok sinir olurum!) Altı sezon boyunca değiştirilmeyen jenerik de, aynı şekilde, daha baştan, bize çok net söylüyordu: Bu, alışageldiğiniz türden bir dizi değil. Tony araba kullanıyor ve -New Jersey-New York arasında gidip gelen biri değilseniz size pek bir şey ifade etmeyecek- yerlerden geçerek evine varıyor. Hepsi bu! Arkada muhteşem bir müzik (dizideki müzik seçimi ve kullanımı başlı başına, üstüne inceleme yapılabilecek evsafta), sözleri Tony için yazılmış gibi (ama değil).
Şunu itiraf etmeliyim: Televizyonu anca sabaha karşı açıp oradan oraya zaplayıp doğru dürüst bir şey seyretmeden kapattığım bir dönemde bu jeneriğe rastladım. Tepkim şöyle oldu: Bu da nesi? Böyle TV dizisi olmaz. Dur hele, seyredeyim, bunda bir numara var. Sonra, kim nedir, ne olmaktadır, bilmeksizin bir bölümü izledim. O sırada TV'de dizi izlemeye hiç niyetim yoktu fakat aklım kaldı. Arasıra, rastladıkça takıldım, mafya işlerini, mafyozo tipleri hiç sevmememe rağmen diziye dair takdir duygularım giderek güçlendi. Sonunda, yakın zamanda, 86 bölümü beş günde izledim. Ve TV'den yarım yamalak izlediğimde güya tesbit edebildiğim şeylerin çok daha ötesine geçildiğini gördüm.
Bir anti-kahramanlar geçidi var ortada. Bencilliğin, hainliğin, düşüncesizliğin üst sınırları hakkında, nefreti cisimleştirenlerin haklı ve gayrımeşru güdüleri hakkında yazılmış makaleler okur gibi oluyorsunuz. Dizideki hiçbir karakteri kolay kolay sevemezsiniz. Fakat, bütün sahici sanat eserlerinde olduğu gibi, anlayabilirsiniz. Hattâ zaman zaman anlayış göstermeye meylediyorsunuz, sonra kötülük birden kendini hatırlatıyor.
İzlediğiniz her şeye alelacele hazırlanan bir TV sayfası sorumlusu gibi bakacaksanız, bu dizi, evet, ikinci sınıf bir mafya babasının palazlanma öyküsünü anlatıyor. Biraz dikkatli bakınca, bu öyküyü, aslında epeyce okkalı pek çok konuyu birarada tutan bir "vesile" gibi görmeye başlıyorsunuz. Dizi, Amerikan toplumuna, özellikle o toplumun İtalyan kökenli kesimine özgü psikolojik ve ideolojik handikaplarla uğraşıyor. Para ve statüye bağlı sorunlarla. Ergenlik problemleri, tutkusu kaçmış ilişkiler, evlilikler, "erkek gözünden kadın" gibi, bitmeyecek meseleler, "kadın gözünden güç sahibi erkek" gibi, girmekten pek hoşlanmadığımız alanlar, mafyalı bir hayatın çoğu zaman unuttuğumuz, yokmuş gibi yaptığımız tümsekleri, çukurları... Hepsi, sahiden bunlar üstüne düşünmek istiyorsak mâkûl ve TV dizisinin dinamizmini sekteye uğratmama anlamında meşru bir tarzda sahneye geliyor ve The Sopranos'un zengin âlemini oluşturuyor. Bu âlemde sık sık "para" üzerine düşünme fırsatı buluyoruz.
Başlıktaki soruyu cevaplanmış sayalım mı, devam mı edelim? edeceğiz, mecburen. Hiç utanıp sıkılmadan, "The Sopranos'un yerli versiyonu" diye sunulan şeyi beş-altı dakika kadar izledim. Onlar utanmamıştı, ama ben çok utandım. Tony'nin annesi Livia Soprano karakterini bizdeki muadili ile karşılaştırın; bunca lafa hiç gerek olmadığını hemen teslim edersiniz. The Sopranos'un yerlisini yapma girişiminin sadece tek güdüye dayandığı anlaşılıyor: "Abi, mafya babası psikiyatra gidiyor, süper ya! Biz de yapsak ya bunu!"
Türkiye'de dizi yazma, çekme ve yapma koşulları, gösterilen muazzam teknik gelişmeye, oluşmuş onca vasıflı elemana, yapımcıların elinde biriken onca sermayeye rağmen tek kelimeyle korkunç. Hayır, setlerdeki çalışma koşullarından sözetmiyorum. (O ayrı bir facia, ama toplasan üç-dört bin kişilik bir çalışanlar ordusunun, isteseler iki gün içinde bir yerde toplanabilmelerini sağlayacak bağlantıları, ilişkileri de varken bir türlü örgütlenip durumu düzeltmemeleri, konuyu çetrefilli hale getiriyor.) Ortadaki vahametin birçok yapısal sebebi var; şimdilik sadece burada bizi ilgilendirenleri konu edelim:
Bizim karakterlerimiz, kötü ama bazen merhametli, iyi ama bazen dalaveracı, güçlü ama şu durumda zayıf vs. olamazlar; karmaşık olamazlar. Tek boyutluluk, basitlik esastır. Bütün dizi tarihimizde, azıcık karmaşık ve derin diye niteleyebileceğimiz kaç karakter bulabiliriz, bir düşünelim. Bizim olaylarımız, apaçık, "olay olmak" zorundadır. Birisi dövülecek, birisi kaçırılacak, mutlaka "hayatın olağan akışı" dışında birşeyler olacaktır. Bu mecburiyetin dizi âlemimizi kaçınılmaz olarak getirdiği nokta, heyecanın doruğu olarak, tecavüzlerdir. (Açık baskı ve sansüre dönüşebilen muhafazakâr dalganın belki de tek yararı, yerli dizi sektörünü daha büyük utanca batacağı işler yapmaktan kurtarmak oldu; tecavüz çeşitlemeleri fazla ileri götürülemedi.) Bizim konularımız, hikâyelerimiz, varsayılmış bir çoğunluğa göre, hattâ çoğunluğa göre de değil, o çoğunluğu temsil ettiğine inanılan bir "ortalama insan"a göre şekillendirilir. Dolayısıyla, ortalama insanın hafsalasının alamayacağı şeye bizim dizi âlemimizde yer yoktur. En berbat ve tutucu Amerikan aile dizisinin değerleriyle, en kaba ve kanlı aksiyon filminin "olay" kavrayışıyla çalıştığınızda, Sopranos'un sağlamlığı ve derinliğinden kimsenin haberinin olmadığı, daracık bir âlemdesiniz demektir. Memleketimizde giderek artan saçmasapan baskılar ve bunların yarattığı tedirginlikler, alanı daha da daraltıyor. Öpüşemezler, sevişemezler, evliyse başkasıyla yatamaz, asker, polis, yargıç, savcı üçkağıtçı olamaz, yöneticilerin hicvedildiği bir sahneyi hiçbir yapımcı yaptırmaz, hiçbir kanal yayımlayamaz vs. Bunlar arasında, doğrudan iktidar baskısının sonucu olanlar belki kısa vadede daha etkili görünüyor. Ama sektörün ortalama kafa yapısının -ki burada gayet bariz Yeşilçam geleneğinden sözetmek mümkün- var ettiği ve iktidar değişimiyle de giderilemeyecek yapısal arızalar çok daha kalıcı, etkileri çok daha köklü. (Bazen pek hoş duygularla andığımız Yeşilçam'ın aslında bize neler ettiği, ileride üzerinde durmayı planladığım, leziz bir mevzu!)
The Sopranos'u, James Gandolfini'nin yerine Şafak Sezer'i, Lorraine Bracco'nun yerine Hande Ataizi'ni koyarak, "Altındağlı" adıyla yapmaya kalkışmaları, dizi sektörümüzün hem dünyadan hem kendinden ne kadar bîhaber olduğunu gösteriyor. Bu, ancak şuursuzluk veya cehaletin yaratabileceği bir özgüven yanılsaması değilse, küstahlık sınırlarını çoktan aşmış umursamazlık olmalı.
Medeniyet, şahsiyetimizin şekillendiği yaşlardan itibaren kulağımıza haykırıldığı üzre, tek dişi kalmış canavar değildir. Medeniyet, düpedüz medeniyettir. Ve yokluğu, kendini yayaların üzerine sürülen otomobillerle belli ettiği gibi, başka pek çok beklenmedik yolla da belli eder. Medeniyet, ne yazık ki aç bilaçken zor yaratılıyor; fakat kişi başına millî geliri artırmakla da kendiliğinden elde edilmiyor. The Sopranos'un "yerlisi" macerası, bir bakıma, dizi sektörümüze de yön veren zihniyet âlemimizin medeniyete uzaklığını gösterdi. Bir zahmet kaldırılmayıp üstüne işenen klozet kapakları gibi falan yani.
Blogunuzun Reklam/Sponsorluk Sayfası Var Mı?
Bloguna reklam alarak para kazanmak isteyen blog yazarlarının mutlaka profesyonelce hazırlanmış bir reklam/sponsorluk sayfasına sahip olmaları gerekir. Ciddi ve detaylı bir reklam sayfası, potansiyel reklamverenleri blogunuza reklam verme konusunda ikna edeceği gibi blogunuza daha profesyonel bir hava katacaktır.
Reklam sayfası oluşturmak şart dedim ama onun da bir usulü ve zamanı var. Blogu açar açmaz, daha 2 içerik girmeden reklam sayfası oluşturmak sizi sadece komik duruma düşürecektir. Ya da reklam isimli bir sayfa açıp içerisine “reklam vermek için bilmem ne adresinden iletişime geçin” gibi ciddiyetten ve profesyonellikten uzak bir şeyler yazmak reklam verme potansiyeli olan kişinin sayfayı hızla terk etmesine yol açacaktır.
Reklam sayfası oluşturup reklam almaya başlamak için acele etmemek gerekir. Blogunuzun, reklamverenlerin bloglardan beklentilerini yazdığım yazıda belirttiğim kriterlerin bir kısmını karşılıyor olmalası gerekir ki kayda değer ücretlerle reklam teklifleri alabilsin. Eğer blogunuzun reklam almaya hazır olduğunu düşünüyorsanız reklam/sponsorluk sayfasını oluşturmaya başlayabilirsiniz.
Bir Blogun Reklam Sayfası Neler İçermeli?
Reklam sayfasının içeriğine geçmeden önce küçük bir hatırlatma yapmak istiyorum. Reklam sayfanıza ziyaretçiler kolayca ulaşabliyor olmalı ve ana sayfanızda görünecek şekilde reklam sayfanıza en az bir bağlantı vermelisiniz. Gelelim reklam/sponsorluk sayfasında olması gerekenlere.
- Blogun Tanımı: Reklam verecek kişi blogunuzu tanımayabilir. Bu yüzden blogunuz hakkında kısaca bilgi verebilirsiniz. Misyonunuz, vizyonunuz, kuruluş amacınız, aldığınız ödüller, başarılarınız bu bölümde yazılabilir.
- Yazar Hakkında Bilgi: Reklam verecek kişi blogun arkasında kimin olduğunu ve kimle muhattap olacağını bilmek ister. Her ne kadar hakkımda sayfanızda kendinizden bahsetmiş olsanız da, burada kendinizi kısaca tanıtmak ve küçük bir profil fotoğrafı eklemek reklamveren üzerinde olumlu bir etki bırakacaktır.
- Okur Ve Ziyaretçi Profili: Blogunuzun ziyaretçi profili, reklam verecek firma için en önemli mevzudur. Firmaların hedef kitleleriyle sizin ziyaretçi profilinizin eşleşmesi kazançlı sposorluk anlaşmalarını beraberinde getirebilir. Bu konuda şeffaf olun ve biliyorsanız ziyaretçi profilinizin yaş aralığı, ağırlıklı cinsiyeti, eğitim düzeyi, alım gücü, meslek grubu gibi bilgilerini açıkça yazın.
- Reklam Türleri Ve Ücretleri: Reklamverenlere farklı reklam seçenekleri sunun ve bunların dönemlik ücretlerini açıkça belirtin. Ücreti gizlemek ve herkese farklı ücret söylemek uzun vadede iş ve itibar kaybı olarak size dönecektir.
- İletişim Ve Ödeme Bilgileri: Bir reklam türüne karar veren kişi ödemeyi hangi yollarla yapacağını ve detayları görüşmek için size nasıl ulaşabileceğini bu sayfada bulmalı. Ödeme için farklı seçenekler sunmak, reklam alma şansınızı arttıracaktır. Ayrıca iletişim bilgilerinize telefon numarası eklemek, karşı tarafa güven aşılayacaktır.
Bu yazıyı yazarken kendi reklam sayfamı da gözden geçirmem gerktiğini fark ettim :) Son olarak reklam/sponsorluk sayfanızda görsel öğeler kullanmanızı önerip fiyat politikası belirlemeye geçmek istiyorum.
Blog Reklam Fiyatları Nasıl Belirlenir?
Bloglarda reklam fiyatı belirlemenin bir denklemi, matematiği, bilimi yoktur. Başlangıç için makul bir fiyat belirledikten sonra, talebe göre kendliğinden fiyat belirlenecektir zaten. Blogunuza reklam almaya karar verdiyseniz, blogunuzla benzer konuda yayın yapan, benzer popülariteye sahip, benzer özelliklerdeki blogları ziyaret ederek onların fiyatlarını inceleyin. Kendi blogunuzla kıyaslayarak taban bir fiyat belirleyin. İlerleyen zamanlarda talep çok olursa fiyatı artırır, talep olmazsa düşürürsünüz.
Her Gelen Reklam Teklifi Kabul Edilmeli Mi?
Elbette gelen her reklam teklifini kabul etmemelisiniz. Özellikle oturmuş bir okur kitleniz varsa, onların memnuniyeti kazanacağınız liralardan çok daha önemlidir. Onları rahatsız edecek, blogunuzdan soğutacak reklam türlerinden ve reklamverenlerden mutlaka uzak durun. Banner reklamlarında biraz daha esnek davranabilirsiniz ama içerik bazlı reklamlarda okurun ilgisini çekecek türde reklamları tercih edin. Mümkünse reklam içeriklerini kendiniz oluşturun.
Son Sözler
Reklam görüşmeleri yaparken herşeyden önce insan olduğunuzu unutmayın. İletişime ve ilişkilere önem verin. Karşı tarafa her zaman samimi ve dürüst olun. Önceliğiniz para değil, insan kazanmak olsun. Para zaten geelcektir. Hepinize bol kazançlar!
Blog Yazarları İçin SWOT Analizi
Blog yazarlığında başarılı olmak için kendinizi blogunuzu çok iyi tanımalısınız. Tanımaktan kastettiğim şey; blogunuzun özelliklerinin ve şahsi becerilerinizin farkında olmanız. Aynı şekilde zayıf noktalarınızı da tespit etmeniz, ileride karşılaşabileceeğiniz muhtemel sorunlarla karşı hazırlıklı olmanızı sağlar.
Peki blogunuzun güçlü ve zayıf noktalarını nasıl tespit edebilirsiniz? Bu noktaların yarattığı fırsatları ve tehlikeleri nasıl analiz edebilirsiniz? İş dünyasında bunun için çok sık kullanılan bir teknik var; SWOT analizi. Bu makalede SWOT analizinden ve bu tekniği blogunuza nasıl uygulayabileceğinizden bahsetmek istiyorum.
Swot Analizi Nedir?
SWOT terimi Strength, Weaknesses, Opportunities ve Threats kelimelerinin baş harfleri kullanılarak oluşturulmuş bir kısaltmadır. Anlamı ise bir girişimin güçlü ve zayıf yönlerini belirleyemek, oluşabilecek yeni fırsatları ve tehditleri tespit etmektir.
SWOT analizini blog yazarlığında 2 aşamada kullanabiliriz. Yeni bir blog oluştururken projeye karar verme aşamasında ve mevcut blogunuzu gelirştirme aşmasında.
SWOT Analizi Neden Önemlidir?
SWOT analizinde olası tehditlerinizi doğru tespit edip, bunlara karşı aksiyon planınızı hazırlarsanız, bu tehditleri fırsata çevirebilirsiniz. Tıpkı başarılı firmaların krizleri fırsata dönüştürüp cirolarını artırdığı gibi :)
SWOT analizinde zayıf yönlerimizi kendimize cesurca itiraf etmek çok önemlidir. Zayıf yönlerimizi geliştirerek iç faktörlerden kaynaklanan pronblemlere de önceden önlem almış oluruz.
SWOT Analizi Nasıl Yapılır?
Öncelikle boş bir kağıt alarak aşağıdaki grafikte olduğu gibi bir tablo oluşturmalısınız. Bu tabloda güçlü ve zayıf yönler size bağlı iç etkenler, fırsatlar ve tehditler ise çevreye bağlı dış etkenlerdir. Peki bu tabloladıki bu alanlar nasıl doldurulur?
Güçlü Yönler: Blogunuzu diğer bloglardan farklı kılan özellikler neler? Blogunuzun yayın yaptığı konuda edindiğiniz tecrünbeler neler? Elinizde hani kaynaklar mevcut? İnsanların blogunuzda üstün gördüğü özellikler neler? gibi soruların cevaplarını güçlü yönleriniz olarak yazabilirsiniz.
Zayıf Yönler: Diğer bloglaraoranla kötü olduğunuz yönler neler? Blogunuzun hangi özelliklerini geliştirmeniz gerekiyor? İnsanların blogunuzda gördüğü kötü özellikler neler? Kaçınmanız gereken hatalar neler? Başarınızı olumsuz etkilediğini düşündüğünüz şeyler neler? gibi soruların cevaplarını zayıf yönleriniz olarak yazabilirsiniz.
Fırsatlar: Mevcut fırsatlarınız neler? İşinize yarayacak teknolojiler neler? Sektör gelişmeye açık bir sektör mü? Size destek olabilecek kişiler kimler? Sektörde kimsenin dolduramadığı bir ihtiyaç var mı? gibi soruların cevaplarını fırsatlalar bölümüne yazabilirsiniz.
Tehditler: Önünüzde ne tür engeller var? Rakipleriniz neler yapıyor? Değişen teknoloji konumunuzu tehdit ediyor mu? Maddi sorunlarınız var mı? Sektöre olan talepte azalma var mı? Hedef kitlenin beklentileri değişti mi? gibi soruların cevaplarını tehditler bölümüne yazabilirsiniz.
SWOT analizi tablonuzdaki gerekli alanları doldurduktan sonra sıra beyin fırtınası yapmaya ve eldekileri analiz etmeye gelir. Burada da yukarıdaki sorulara verdiğiniz cevapların doğruluğu büyük önem arz eder. Şimdi bir örnek olması açısından Blog Hocam’ın SWOT analizini yapalım.
Blog Hocam’ın SWOT Analizi
Güçlü Yönler:
- İçerik üretme konusunda yaratıcıyım ve nitelikli içerik üretebliyorum.
- Okurlarla ve diğer blog yazarlarıyla iyi bir iletişimim var.
- Dijital pazarlamaya hakimim ve çözüm üretebiliyorum.
Zayıf Yönler:
- Tasarım modern değil ve yavaş.
- Bloga fazla vakit ayıramıyorum.
- Yazıları çok hızlı yazmaya çalıştığımdan çok sık yazım yanlışı yapıyorum.
Fırsatlar:
- Her geçen gün blog düyasına yeni bloglar ve bloggerlar katılıyor.
- Sektörde kaliteli içeriğe ihtiyaç var.
- Google, Blogger’a yatırım ypıyor ve yeni özellikler ekliyor.
Tehditler:
- Hükümet her an Blogger’a erişim yasağı koyabilir.
- Gün geçtikçe blog yazarlğı hakkında yayın yayın yapan blog sayısı artıyor.
- Popüler olduğum için sürekli bir sataşma ve kötüleme ile karşı karşıyayım.
Örnek olduğu için kısa ve yüzeysel tuttum. SWOT analizi stratejik planlama yapılan en önemli ve gerekli çalışmadır. SWOT analizi sonra elde edilen etkenler değerlendirilerek, belirlenen hedefe ulaşmak için uzun vadeli bir eylem planı hazırlanır.
Siz de örnekten yola çıkarak güçlü yönlerinizi, zayıf yönlerinizi, fırsatları ve tehditleri detaylı bir şekilde yazdıktan sona sonuçlar üzerinde beyin fırtanısı yaparak eksik yönlernizi nasıl gidereceğinize, muhtemel tehditlere karşı nasıl hazırlanableceğinizedair bir plan oluşturabilirsiniz. Buna stratejlik planlama denir ve blogunu ciddiye alan, bir proje hatta bir şirket olarak olan kişiler tarafından mutlaka yapılması gerekir.

Vatan hainleri listemin küçük macerası
Girişteki nöbetçi polise hangi taraftan olduğunu sordum. Gümüşhaneliyim, dedi. Sanırım apolitik bir memurdu. Odasına sızabildiğim ilk amire aynı soruyu sormaya kalkınca adam hemen üstümü arattı, palto düğmelerime tek tek baktılar. Elimdeki listeyi uzattım. "Ne bunlar?" diye sordu. Mahallede vatan haini olabilecek kimselerin listesi, dedim. Amir yüzüme uzun uzun baktı, kağıdı geri uzattı. "Basın bürosuna ver," dedi. "Onlar daha kolay yayarlar." Veremem, dedim. O bürodakilerin hangi tarafa çalıştığını bilmiyorum. Gürültüyle derin nefes aldı. "O zaman internete koy," dedi. "Bir örneğini de bana getir." Gidip evden halledeyim, diye düşündüm, "Öğleden sonra burada olur musunuz?" diye sordum. "Ne bileyim kardeşim!" diye bağırdı, masaya yumruk indirdi, vazo düşüp kırıldı.
Düpedüz pot kırmıştım. Hemen odadan dışarı fırladım. Üstelik yanlış yerdeydim. Alenen Paralel Devlet'in polisiydi bu amir. Paralel Devlet = PD. "Benim adım PD ama sen bana Police Department de." Bak sen! O kadar bağlantıyı kurabiliyoruz herhalde!
Hükümetin polislerini bulmalıydım. Fakat nasıl ayırt edecektim? Köşeye sinip, gelen geçen polislerin üstünü başını en ince ayrıntısına kadar incelemeye giriştim. İsveç ve Kanada rozetleri takmış birer amiri hemen eledim; belli ki dış güçlere hizmet ediyorlardı. Gömleklerinin altına "En büyük savcı bizim savcı" yazılı tişörtler giymiş olanları da ayıkladım. Geriye pek az memur kaldı. Bu kadar olamazlardı, birileri yüzde ellisini biryerlerde tutuyor olmalıydı. Acaba zor mu tutuyordu? Fakat burada daha uzun süre böyle etrafı inceleyemezdim. Birazdan başıma iş açılacaktı.
Doğrudan Adliye'ye gidip mahalledeki vatan hainleri soruşturmasını işinin ehline, vatana ihanet içerisinde olmayan bir savcıya emanet etmeye karar verdim. Adliye koridorunda aşağı yukarı yürüyerek gözüme savcı kestirmeye çalışıyordum. Birine az kaldı yanaşacaktım ki, kola parasını dolarla ödediğini görünce hemen uzaklaştım. Görünüş yanıltıyor işte. "Dolar da çok yükseldi," dedim, ters ters yüzüme baktılar. Burada da iş kolay olmayacaktı. Birkaçına yanaşıp, "Dubai'de de havalar bayağı sıcaktır şimdi" muhabbeti açmaya çalıştım, sonuç alamadım.
Nihayet, tersten giderek biryerlere varabileceğimi akıl ettim. Paralel devletten birilerini arayıp onların denetiminde olmayan savcılıkları öğrenebilirdim. Telefona çıkan şahıs, "Bi kere bizim paralel yapımız falan yok," dedi, içinde "gönül gözü", "kalp gözü" ve daha başka gözler geçen yedi yüz kadar cümle kurdu. "Ayrıca bir tek polis savcı tanıyorsak Allah çarpsın, bu dedikoduları yayanları da çarpsın!" diye gürledi. Yatıştırıcı olmaya çabalayarak, "Beddua etmeyin," dedim. "Her halta beddua demeyin!" diye çıkıştı. Öğleden sonra Uganda'da olması gerekiyormuş, telefonu aceleyle kapadı. Uganda da, hizmet etmek için biraz garip bir dış güç değil mi? Öyle ananaslar mananaslar? Yoksa bu Emniyet ve Adliye'deki temizlikler sırasında bazıları da Uganda'ya mı tayin ediliyordu? Entebbe Emniyet Amirliği, Kampala Başsavcılığı filan..?
Görülüyordu ki, vatan hainlerini tescil planımı uygulamak sandığım kadar kolay değildi. Bir günlük gecikmenin Türkiye'nin dünyadaki konumunu çok da sarsmayacağına güvenerek, eve gidip durumu gözden geçirmek istedim. Yürürken yanımdan bir TIR geçti. Hemen oracığa sinip iyice uzaklaşmasını bekledim. Birileri tepişirken ezilmek var. Baktım, TIR'ın peşinde kimse yok, duvar üstüne oturdum. Belki de gereksiz telaş ediyordum. Evet! Evet, kesinlikle gereksiz telaş içindeydim. Benim çıkardığım listedekileri vatan haini saymak için hükümetin bana ihtiyacı yoktu ki! Gezi isyanındaki meşhur "yüzde elli"den hareketle başladım hesaplamaya... ve üç aşağı beş yukarı mâkûl bir vatan hainleri yüzdesine ulaştım. Artık yapılabilecek tek şey kalmıştı: Kağıda kendi adımı eklemek. Zira bir de değil, birçok kritere uygun düşüyordum.
İlk psikiyatrist tabelasını gördüğüm binadan içeri daldım. Öğle üzeriydi, kimse zamanlamama takılamazdı. "Durumum acil," dedim. "Her an vergi cezası gelebilir, TÜSİAD'çılarla aynı listedeyim ve elbette onlar kadar param yok." Biraz daha anlattıktan sonra, adam beni âdetâ hiddetle susturdu: "Hiç ağzımı arama! İkisinden de değilim!" Arkama yaslandım. "Peki," dedim, "Fatih'in İstanbul'u aldığı yaşta mısın yoksa babanın öldüğü yaşta mı?" Cevap vermedi, kaş-gözle işaret etti: dışarı çıkalım.
Çıktık. Listeyi yırtıp attım. Köşede insanlar toplanmış, "Ah, Halk Bankası'na kıydılar, ahh!" diye ağlaşıyorlardı. Acılarını paylaşır gibi yaptık. Yanımıza yaklaşan bir beyefendi, onlara duyurmadan, "Hocaefendinin bu işlerle hiçbir alâkası katiyen yoktur," dedi. Ona da "biliyoruz" gibisinden kafa salladık, uzaklaştık. Hiçbir yere bir şey yazmadan, yüksek sesle tek kelime söylemeden, başka bir liste yapmaya girişmiştik. Bizim gibi birileri daha mutlaka olmalıydı.
Tatil Her Blog Yazarının Hakkı!
BH okurları arasında tam zamanlı blog yazarlığı yapan var mı bimiyorum ama çoğumuz bütün sene işimizde veya okulumzda çok yoruluyoruz. Yetmiyormuş gibi akşamları evde bilgisayar başına geçip blogumzla ilglieniyoruz. Ben bu işi 3 senedir yapıyorum ama eminim benden daha uzun süre yapan ve çok daha fazla yorulanlar vardır.
Bu kadar yoğunluğun ve yorgunluğun ardından güzel bir yaz tatili hiç fena olmaz değil mi? Ben şimdiden yaz tatili için tatil programı yapmaya ve otel arayışına başladım. Tüm blog yazarlarının da iyi bir tatile ihtiyacı oluğunu düşünüyorum. Neden mi?
- Yukarıda da bahsettiğim gibi iş/okul yorgunluğunu üzerimizden atarak daha motive ve daha zinde bir şekilde blog yazmaya devam edebiliriz.
- Tatilde gördüklerimiz ve yaşadıklarımızdan ilham alarak yeni fikirler üretebiliriz. İlhamın ne zaman, nerede geleceği belli olmaz :)
- Gezi blogumuz veya kişisel blogumuz varsa, çektiğimiz fotoğraflar ve aldığımız notlarla ilgi çekici postlar oluşturabiliriz.
- Tatil süresince blogumuzla hiç ilgilenmeyerek blog yazmaya özlem duyabilir, böylece tatil dönüşü büyük bir şevk ve motivasyonla yazmaya başlayabiliriz.
Peki tatil için nereleri tercih edebiliriz? Benim tercihim bu yaz Antalya olacak. Antalya’da neresi olacağına ise henüz karar vermedim.Kafamda bazı alternatifler var ve bunları sizle de paylaşmak isterim.
Side
Antalya’nın doğusunda, İstanbul’a 800 Km mesafede bulunan Side aynı zamanda bir yarımada ve 1947yılında İstanbul Üniversitesince gerçekleştirilen kazıda Roma uygarlığına ait kalıntıların ortaya çıkarılmasıyla bu bölgede popülerliğini kazanmış. Side otelleri de koyları, plajları, tarihi eserleri, doğal güzellikleri ile tatilciler tarafından sıklıkla tercih edilen turistik yerlerden.
Kemer
Antalya'nın batısında bulunan ilçesi Kemer; Batı Toroslar ile Akdeniz arasında yer alan Türkiye'nin en önemli turizm bölgelerinden biri. Çam ağaçları tarafından kuşatılmış sahil şeridi, sizi günümüzden alıp eski tarihe götürecek olan antik kentleri, bölgenin kendine has kokusu haline gelmiş narenciye bahçelerinden gelen portakal kokularıyla Kemer Otelleri bu yaz gidilebilecek en iyi yerlerden.
Alanya
Alanya bölgesi Türkiye nin en gelişmiş turizm bölgelerinden biri. Yılın 8-9 ayı suya girilebilecek seviyede su sıcaklığı olan bölge; yerli ve yabancı birçok turiste ev sahipliği yapıyor. Kilometrelerce uzanan sahil şeridi ve bu sahil boyunca dizilmiş birbirinden güzel Alanya otelleri, yaz tatili için güzel bir alternatif olabilir.
Belek
Havaalanına ve Anltalya merkeze yakın olması sebebiyle alternatifler arasında Belek de var. Özellikle çam ağaçlarıyla kaplı bitki örtüsü, doğal kum kumsalları ve konforlu Belek otelleri tatil için bu bölgeyi çok cazip kılıyor.
”Kışın ortasında bu yazı da nereden çıktı?” diye soranlara erken rezervasyon fırsatlarını hatırlamak isterim. Erken rezervasyon otelleri, bizlere erken rezervasyon yaptırdıüımız için çok özel fırsatlar sunuyor. Tatilinizi önceden organize ederek %40’lara varan indirimlerden faydalanabiliyorsunuz.
Blogunuzda Etkinlikler Düzenleyin
Blog yazarlığının ciddiyeti ve samimiyeti hakkında bir çok yazı okuduk/okudunuz. İçeriğiyle,tasarımıyla bir blogun nasıl olması gerektiğini anlatan yazılar etrafımızda dolaşıyor. Blogumuzun daha çok okura, daha fazla ziyaretçiye ulaşması için blogumuzda etkinlikler düzenlememiz gerekir.
Nasıl etkinlikler düzenlemeliyiz?
Etkinlikler küçük olabilir ama samimi her etkinlik hedef kitlesine ulaşacaktır. Etkinlikler, blogunuzu düzenli bir şekilde takip etmeyenlerin de blogunuza uğramasını, hatta blogunuzu yakından takip etmelerini sağlar.
Çekiliş düzenleyebilirsiniz!
Blogunuzda okurlarınıza küçük hediyeler verebilirsiniz. Kitap,mouse,flashbellek gibi küçük hediyelerle okurlarınızı mutlu edebilirsiniz. Böyle küçük hediyeler maddiyatta önemli değildir ancak maneviyatta çok önemlidir. Blogların samimi yapısına gönülden verilen küçük hediyeler daha samimi bir ortam oluşturacaktır.
Domain/Alan adı hediye edebilirsiniz!
Domain günümüz şartlarında cüzzi bir miktardır. 25-30 liraya bir domain sahibi olabiliyorsunuz. Okurlarınız arasında bir çekiliş düzenleyerek bir veya bir kaç kişiye domain hediye edebilirsiniz. Elinizde bulunan mevcut domaini de hediye edebilir yada çekiliş sonunda kazanan okurlarınıza istediği domaini okur adına kayıt ederek armağan edebilirsiniz.
Sponsor firma desteği alabilirsiniz!
Blogunuzda düzenleyeceğiniz çekiliş için çeşitli sponsor firmalarından destek alabilirsiniz. Büyük firmaların destek olduğu çekilişler vardır. Daha önce çekiliş düzenlemiş bloglardan çekilişe sponsor olmuş firmalarla iletişime geçerek halisane niyetinizi anlatıp onların desteğini alabilirsiniz. Örneğin, bir hosting firmasından bir adet domain yada bir hosting hediye etmesini istebilirsiniz. Bu küçük hediye karşılığında hediyeyi karşılayan hosting firmasının sponsorluğunda çekilişi düzenleyerek hosting firmasınında reklamını yapmış olacaksınız. Karşılıklı memnuniyetin sağlanacağı bir anlaşma olacağı için kabul edeceklerdir.
Hediyelik eşya pazarlayan e-ticaret sitelerinden destek isteyebilirsiniz.
Gelirinizi blogunuza yatırabilirsiniz!
Reklamlardan ve tanırım yazılarından el ettiğiniz gelirlerin bir bölümü ile böyle bir çekiliş düzenler ve kendi kendinizin sponsoru olabilirsiniz. 50 liralık bir bütçe ile küçük bir çekiliş düzenleyebilirsiniz. 50 lira ile ister bir kaç kitap , isterseniz bir araç/gereç hediye edebilirsiniz.
Uzmanlığınız ile ilgili destek/hizmet verebilirsiniz!
Çekilişler illaki maddiyatla olacak diye bir kaide yoktur. SEO konusunda uzmansanız, SEO desteği verebilirsiniz. Grafik tasarım konusunda yetenekliyseniz okurlarınıza logo ve tema tasarımları hediye edebilirsiniz. Bu konularda yeteneğiniz yoksa bile çekiliş sonunda kazanan okurlarınızın bloglarını anlatan birer tanıtım yazısı yayınlayabilirsiniz.
Blogunuzda reklamlar yayınlabilirsiniz!
Blogunuzda yer alan reklam bölümlerini bir süreliğine kazanan okurlarınızın bloglarına ayırabilirsiniz. 250x250 , 480x90 , 728,120 boyutlarında reklam alanlarını çekilişi kazanan okurlarınıza tahsis ederek bir çeşit ödül dağıtımında bulunabilirsiniz.
Fazla olan eşyalarınızı ödül olarak dağıtabilirsiniz!
Evinizde bulunan ihtiyaç fazlası eşyalarınızı çekiliş sonunda okurlarınıza armağan edebilirsiniz. Diyelim ki evinizde bulunan okuduğunuz kitapları setler halinde çekilişe dahil edebilirsiniz. Evinizde iki monitör varsa birisini armağan edebilirsiniz. İlerleyen zamanlarda kendi blogum için düzenleyeceğim çekiliş için elimde bulunan fazla bir mobee marka tabletin birini , 19'' bir monitör, 50 kadar kitabımı, fazla sayıda bulunan Atatürk tablolarımdan bazılarını, fazla modemin birini hediye olarak sunacağım. Fazla eşyalarınızı çekilişe dahil ederken dikkat etmeniz gereken tek husus hediye edilecek eşyaların kullanılabilir ve temiz olmasıdır.
Kargo ücretlerini unutmayın!
Çekilişi düzenlediniz ve ödülleri kazananlar belli oldu. Ödüllerin kazananlara ulaştırılması da bir maliyettir. Kargo hususunu çekilişin şartları arasında mutlaka belirtmelisiniz. Kargoyu alıcı da karşılayabilir , sizde karşılayabilirsiniz ancak bunu mutlaka en başta belirtmelisiniz.
Örnek çekilişleri inceleyin!
Bir çok blog yazarı çekiliş düzenlemektedir. Bu çekilişleri inceleyerek ilham alabilirsiniz. Daha önce düzenlenmiş çekilişlerin şartlarını ve katılım koşullarını inceleyerek düzenleyeceğiniz çekiliş için ön çalışma yapmış olursunuz. Daha önce blog hocam’da düzenlenen hediye çekilişini inceleyebilirsiniz.
Sizinde blog etkinlikleri hususunda önerileriniz varsa yorum bölümünden ileterek yeni fikirler edinmemize yardımcı olabilirsiniz.
Vural Egemen Sarıgöz
Görsel kaynak: http://mekilaningezegeni.blogspot.com.tr/2013/07/hediye-cekilisi-icin-son-sans.html
Özgün Bir Blog Tasarımı İsteyen?
Bir ziyaretçi blogunuza giriş yaptığınıda, blogda kalıp kalmayacağı kararını 5 ile 10 saniye arasında verdiğini biliyor muydunuz? İçeriğiniz ne kadar iyi olursa olsun, bu kısa sürede ziyaretçiyi blogda kalmaya ikna edemezseniz, yazılarınızı okumadan blogu terk edecektir. Peki ziyaretçiyi 5-10 saniye gibi kısa sürede blogda kalmaya nasıl ikna edersiniz? Elbette şık ve kullanıcı dostu bir tasarımla.
Tasarımın ziyaretçi üzerinde olduğu kadar blog yazarı üzerinde de etkisi çok fazla. İnsan sevdiği, diğerlerinden farklı ve orijinal bir tasarıma sahip olunca daha bir şevkle yazıyor. İtiraf edin, blog tasarımı bir blog yazarı olarak ssizi de etkilemiyor mu? Tema seçimine ve araştırmasına günler harcamadınız mı?
Tasarım madem bu kadar önemli, BH okurlarına güzel ve özgün bir blog tasarımı hediye etmek güzel olur öyle değil mi? Tasarımlarını çok beğendiğim Değmesin Yağlı Boya ile bir işbirliği yaptım ve resimde gördüğünüz blog tasarımını bir BH okuruna hediye etmek istedim.
Görmüş olduğunuz bu tasarım, Değmesin Yağlı Boya tarafından Blog Hocam için yapılmıştır ve sadece 3 kişiye verilecektir. Şablon; hızı ve şık tasarımıyla kullannıcı dostu olup, kitap blogları başta olmak üzere her türlü blogda kullanılabilir.
!!! Cafe Huzur isimli bu şık tasarıma sahip olmayan isteyen bloggerlar, bu postu Facebook veya Twitter hesaplarında paylaştıktan sonra linkini, 31 Ocak Cuma tarihine kadar yorum bölümünden bırakabilirler. Başka hiç bir şarta gerek yok.
Şablonu düzenlemenize Değmesin Yağlı Boya’nın yardımcı olacağını da belirtmek isterim. Ayrıca Değmesin Yağlı Boya’nın kişiye özel tasarım hizmeti de var. Nasıl mı?
Değmesin Yağlı Boya Ve Kişiye Özel Blog Tasarımı
Değmesin Yağlı Boya tasarımlarıyla 2 yılı aşkın bir zamandır blog alemine yeni bir nefes,daha güzel bloglar kazandırmayı hedefleyerek aramıza katıldı.
Değmesin Yağlı Boya kişiye ve bloga özel şablonlar tasarlamaktadır. Tasarımların ana mantığı okuyucuya göz yormayan hoş vakit geçirebileceği yayınları okurken veya blogu dolaşırken kendini güzel bir yerde rahatsızlık verebilecek yanıp sönen eklentiler, yazılar, eklentileri kullanmadan blogun içeriğini önplana çıkartmaktır. Tasarımların işlevselliği özel tasarım sosyal ağ butonları menüleri resim galerileri resimli kategorileri kişiye göre özel ve özgün olarak tasarlanmaktadır.
Her tasarım hak ettiği ilgi, özen ve büyük bir titizlikle tasarlanmaktadır. Çalışmalar Değmesin Yağlı Boya imzasını taşıdıkları için pürüz, hata, çakışan görseller ve eklentilere rastlamak neredeyse imkansızdır. Tasarımların tüm özellikleri(kayıt metni,kayıt başlığı,kenar başlıkları:metni-yazı stili ve rengi) itina ile seçilir. Çalışma süreci şablonun ihtiyaçlarına ve istenilen özelliklerine bağlıdır.Bu süreç 3 ile 5 gün arasında değişiklik gösterebilir. Teslimat sonrası her tür destek, yardım düzeltme veya anlaşmaya göre eklemelerin yapılması ise her blog yazarının bir gün mutlaka ihtiyacı olacağı bir hizmettir ve bu hizmet ücretsiz olarak verilmektedir.
Herkese ferah temiz fonksiyonel, yayınların severek okunduğu, içinde zevk alarak büyük bir keyifle dolaşıldığı ve okunduğu güzel bir tasarım için degmesinyagliboya@gmail.com elektronik posta adresinden talepte bulunulabilir.
Değmesin Yağlı Boya’nın daha önce yaptığı 70 adet tasarımın arasından fikir almak için Galeri'ye bakabilir veya yapım aşamaları, çalışma süreci, özellikler yerleşim seçimi gibi detaylara ulaşmak için bilgi/seçim sayfasını ziyaret edebilirsiniz.
Değişmek,tazelenmek yepyeni bir görünüme geçiş yapmak isteyenlerin yapması gereken şey çok kolay: Bloglarını Değmesin Yağlı Boya'nın şefkatli fırçasına bırakmak…
Kazananlar Belli Oldu!
Katılım süresi tamamlandı ve Cafe Huzur isimli bu şık Blogger tasarımını kazanan 3 kişi belli
Şablonu kazananlar: Hilal Orhan, Kelimehan Deniz ve Ruhsuz Atmaca.

Yukarısı çirkin, yukarısı hain...
Ankara'nın şimdi emekli eski emniyet müdürü Cevdet Saral, A-Haber televizyonunun "60 Dakika" programında Mehmet Ali Önel'in konuğuydu (21 Ocak akşamı). Hükümet takımının ileri üçlüsünde yeralan A-HBR, 1999'da patlayan "Telekulak Skandalı"nın baş kahramanına mikrofonu vermişti, çünkü eski hasım şimdi müttefik sayılıyordu, daha geçen gün de YeniŞafak'taydı.
"Telekulak Skandalı", Ankara Emniyeti'nde bir grubun, gizli bir iç örgütlenme oluşturarak, aklınıza gelecek kim varsa (başbakan, genelkurmay başkanı, siyasetçiler, gazeteciler... dokuz yüz kişiden fazlaydı) dinlediği, olayın ortaya çıkması üzerine dönemin içişleri bakanı tarafından, başta emniyet müdürü Saral, şube müdürleri, şunlar bunlar, birçok kişinin görevden alındığı, bilahare yargılandığı, fakat nedense pek kimsenin mahkum olmadığı, Türk usûlü skandallardan biriydi. Olayın kahramanı Saral'ın şimdi önce YeniŞafak'ta, ardından A-Haber'de konuşturulmasıysa, kendisinin o vakit Emniyet'teki "Fethullah'çı örgütlenme"ye dair rapor hazırlamış olmasından ötürü. Hattâ A-Haber'de kendisini "paralel devlet hakkında ilk raporu hazırlayan adam" diye sundular.
Ancak, hükümet tarafının akıncı beylerinden Mustafa Karaalioğlu'na bakılırsa, bu raporun fazla ciddiye alınmaması gerekiyordu. Zira Karaalioğlu, 1999 Haziran'ında YeniŞafak'ta şöyle demişti: "Ankara Emniyeti köşeye sıkışmıştı. Dün, son bir gayretle Fethullah Gülen hakkında bir raporu Cumhuriyet gazetesine vererek mevzi kazanmaya çalıştı. Ama, içinde telefon dinleme yoluyla elde edilmiş bilgilere rastlanmayan bu raporun da gelişigüzel ve son anda kaleme alındığı gözlerden kaçmıyordu. İşte, bu tutarsızlıklar Saral ve ekibinin sonunu getirirken..."
Hay Allah! Ne yazdığına dikkat edeceksin. İşte, bu tutarsızlıklar kalıyor biryerlerde, ayaklara dolanıyor. Şimdi Saral, "paralel devlet hakkında ilk raporu yazan adam" mıdır, yoksa yasadışı dinleme faaliyetleri yüzünden köşeye sıkışınca "Fethullahçıları izliyordum" ayağına yatmış birisi mi?
A-Haber'in programında eski Ankara Emniyet Müdürü bir ara şöyle dedi: "Devletin yukarısı çok çirkindir, Mehmet Ali Bey... Çark orada çok hain çalışır."
Demek içeriden de öyle gözüküyor. İlginç aslında. Fakat keşke sırf "devletin yukarısı" böyle olsa. Herhangi bir şeyin "yukarısı"na çıkılınca illâ bu kadar çirkin olunması mı gerekiyor?

Advanced SystemCare Pro 7 Türkçe Full İndir
Program Adı: | Advanced SystemCare Pro 7 | - |
Dil: | Türkçe | - |
Çıkış Tarihi: | - | - |
Program sürümü: | - | - |
Dosya Türü: | Winrar (İndirmek İçin Tıklayın) | - |
Platform: | PC | - |
Dosya Boyutu: | 34 MB | - |
Crack: | Var | - |
Rar Şifresi: |
- temizler ve otomatik olarak PC sorunların her türlü giderir
- PC başlangıç, internet bağlantısı ve tüm performansını hızlandırır
- Gerçek zamanlı spyware ve adware karşı korur
- Maksimum PC performansı için akıllı sistem kaynaklarını Düzenliyor
2- Ardından 'asc-setup' dosyasına tıklayın ve programı bilgisayarınıza yükleyin.
3- Programı yükledikten sonra çıkarttığınız klasörün içerisinde ki 'Crack-Serial' Klasörüne girin.
4- Serial metin belgesini açın istediğinizi seçin ve kopyalayın ardından programı açın.
5- Programı açtığınız da Sağ altta 'yükselt' veya ona benzer bir buton var. Ona tıklayın.
6- Bir pencere açılacak şimdi İnternet Bağlantınızı Kesin ve Açılan yerde Sol altta ki kutucuğa Kopyaladığınız Serial'i yapıştırıp 'Etkinleştir' butonuna tıklayın.
7- Bir Uyarı verecektir tamam deyin. Artık Programı Keyif ile Kullanabilirsiniz.
8- Bu arada artık İnternetinizi açabilirsiniz ...
2. Adıma kadar gelin ve uygulayın;
Eğer Serial'de sorun çıkarsa Çıkarttığınız klasörde ki 'Crack-Serial' klasöründen Crack dosyası yani 'OFCommon.dll' dosyasını Advanced SystemCare'nin Kurulu olduğu yere atıp deneyin. Full olacaktır...
3. Yöntem
2. Adıma kadar gelin aşağıdaki yasal lisansı girin.
C5381-80DD2-B0C44-CD9B4 (Kimin lisansı bilmiyorum ama yasaldır.)
- Advanced SystemCare Pro ile Advanced SystemCare Ultimate arasında ki fark nedir ?
- Crack bir türlü Programın kurulu olduğu yere atılmıyor ?
Blogspot.Com.Tr İle Gelen Problemler
Blogger kullanıcıları, son günlerde gelen Türkiye’ye özel domain yönlendirmesiyle adeta şok olmuş durumda. 2 gündür e-posta ve sosyal platformlar aracılığıyla gelen soruların yarısı bu konu üzerine.
Daha önce 18 ülkeye bu özelliği getiren Blogger, son olarak Türkiye’de blogismi.blogspot.com olan domainleri blogismi.blogspot.com.tr olarak değiştirdi. Bununla birlikte sıfırlanan Alexa ve PageRank değerleri ile çalışmamaya başlayan Google Friend Connect yani İzleyiciler gadgetı blog yazarları arasında ciddi sıkıntılara yol açtı.
2 gündür neredeyse tüm mesaimi bu konuyu araştırmaya ve mağduriyetimizi gidermeye harcadım. Sonunda Blogger’ın yaptığı bu güncellemenin "country-code Top Level Domain" (ccTLD) adı verilen bir yönlendirme olduğunu öğendim. Bu yönlendirmeyi de blogumuza küçük bir script ekleyerek engelleyebiliyoruz. Yapmanız gereken şey Blogger kumanda panelinize giriş yaparak Şablon > HTML’yi Düzenle yolunu izleyin ve <head> kodunun altına aşağıdaki script kodlarını yapıştırın.
<script type='text/javascript'> var str= window.location.href.toString(); if ((str.indexOf('.com/'))=='-1') { var str1=str.substring(str.lastIndexOf(".blogspot.")); if (str1.indexOf('/')=='-1') { var str2=str1; } else { var str2=str1.substring(0,str1.indexOf('/')+1); } window.location.href =window.location.href.toString().replace(str2,'.blogspot.com/ncr/'); } </script>
Şablonu kaydettikten sonra blogunuzu eskisi gibi blogspot.com uzantısıyla kullanmaya devam edebileceksiniz. Artık Google Friend Connect gadgetı da çalışır ve görünür durumda.
Yapmış olduğumuz bu işlem başka sorunlara yol açar mı bunu bilemiyorum ama ben kullanacağım. İsteyenler bu yöntemi hemen uygulayabilir, isteyenler bir süre Blog Hocam’ı gözlemleyip bir sorun yaşanmadığına emin olduktan sonra uygulayabilir. Kararı size bırakıyorum.
Bloglama Stratejisi
“Blog” kavramının temelinde yatan hikaye; insanın bilgisini, duygusunu, düşüncesini, deneyimini, zevkini karşıdakine ulaşıtrmaktır. Basit düşündüğümüzde hepimiz bu yüzden blog yazıyoruz değil mi? Ancak kimileri bunu istediği ölçüde başarabilirken, kimileri sadece çevresindekilere ulaşabiliyor. Peki aradaki fark ne? Birçok etken sayabiliriz elbette. Benim üzerinde durmak istediğim konu ise stateji. Yani hedefe ulsaşmak için saptadığmız plan. Sürdürülebilir, doğru bir strateji ile blogunuzun hedeflerine daha kolay ulaşabileceğinize inanıyorum. Aşağıda, Blog Hocam’a uyguladığım bloglama stratejisinden genel olarak bahsetmeye çalıştım.
1. Planlama
Her işimde olduğu gibi blog yazarlığında da planlı programlı hareket etmeye özen gösteriyorum. Dolayısıyla her ay oturup istatistikleri analiz eder, okuyucu taleplerini değerlendirir, trend konuları ve aklıma gelen yeni fikirleri not alırım. Daha sonra beyin fırtınası yaparak yazabileceğim konuları belirler ve bunların listesini yaparım.
Ardından belirlediğim konuları içerik takvimine yayınlayacağım günlere yerleştiririm. Yani hangi gün hangi yazıyı yayınlayacağımı daha en baştan planlarım. Böylece önceliklerimi ve yapmam gerekenleri düzene koymakta daha başarılı oluyorum.
2. Araştırma
Bazen kişisel görüş ve deneyim içeren yazılar yazsam da genellikle bilgi veren, öğretici içerikler oluşturuyorum. Bunlar blog yazararını yönlendirici nitelikte yazılar olduğu için onlara doğru ve detaylı bilgi vermenin şart olduğuna inanıyorum. Bu yüzden yazacağım konu hakkında çok detaylı bir araştırma yaparım.
Konuyla ilgili daha önce yazılmış yerli ve yabancı kaynakları araştırır, makaleleri ve röportajları okur, gerektiğinde kendi deneme ve testlerimi yapar, bunları ekran görüntüleriyle desteklemeye çalışırım. Araştırma aşaması en fazla vakit alan ve emek gerektiren aşamadır ama sonunda ortaya çıkan ürünü gördüğünüzde “uğraştığıma değdi”
diyebiliyorsanız sorun yok :)
3. Yazma
Artık yazacağım yazının taslağı hazırdır. Benzetmek gerekirse un, su ve şekerimi önüme amışımdır, sıra helvayı kavurmaya gelmiştir. Başlık belirleme, yazıyı biçimlendirme, imla ve yazım yanlışlarını düzeltme gibi işlemler bu aşama gerçekleşir. Bakıldığında en kolay aşama gibi gözükse de en çok hatayı yaptığım aşamanın yazma aşamsını olduğunu itiraf etmeliyim.
4. Pazarlama
Yazıyı yayınladıktan sonra pazarlama, tanıtım, promosyon adına ne derseniz deyin zorlu bir sürece girilir. Öncelikle sosyal medyada paylaşmak için yazının linkini kısaltırım. Daha sonra aktif kullandğım sosyal medya platfomlarında yazıyı farklı gün ve saatlerde paylaşmak üzere programlarım. Bitti mi? Elbette hayır…
Yazdığım konuyla ilgi çelitli forum ve bloglarda yapılan tartışmalan olup olmadığına bakar, varsa bu tartışmalara katılarak yazıyı pazarlamaya çalışırım.
5. Etkileşim
Bu aşama bazenen keyif aldığım, bazen de çileden çıktığım aşama oluyor :) Etkileşim aşamasında okuycuların yazıya yadzığı cevapları ve sosyal meyda üzerinden gelen tepkileri değerlendiririm. Yorumlara cevap vermek, insanlarla etkileşime geçmek blog yazarlığının en keyifli taraflarından biri sanırım. Bir de şu ne idüğü belirsiz spammerlar olmasa :)
Bu aşamada yazıya yapılan yorumları ve gelen tepkileri çok ciddiye aldığımı belirtmeliyim. Etkileşim aşaması, sonraki yazılarım için yeni fikrler bulmama, okuyucu sadakatını arttırmama ve herşeyden önemlisi insanlara yardımcı olarak kendimi iyi hissetmemi sağlıyor.
6. Ölçümleme
Geldik kendimle yüzleştiğim aşamaya. Bu aşamaya genellikle her ay sonu, yeni ayın planlamasnı yaparken geçerim. Çünkü ölçümle aşamasında neyi doğru neyi yanlış yaptığımı görür, hatalarımla yüzleşir, sonraki yazılarım için bu hatalardan ders çıkarmaya çalışırım.
Ölçümlme aşamasında Google Analytics bana yardımcı olur. Yazı kaç kez okunmuş, yazıyı okuduktan sonra kaç kişi blogu terk etmiş, yazıya kaç yorum gelmiş, sosyal medyada ne kadar paylaşılmış, ilgili kelimelerde SERP performansdı nedir gibi sorulara bu aşamada cevap bulmaya çalışırım.
Ölçümlemeden sonra ise tekrar planlama aşamasına geçerim. Yani bu bir yaşam döngüsüdür.
Umarım yeni bloggerlara yol göstermiş ve faydalı olmuştur. Sizlerin de bu konuda ki tecrübe ve stratejileriizi okumak isterim. Yorum bölümüne yazarsanız memnun olurum.
Herkese iyi bloglamalar!

Advanced SystemCare Ultimate 7 Türkçe Full İndir
Program Adı: | Advanced SystemCare Ultimate 7 | - |
Dil: | Türkçe | - |
Çıkış Tarihi: | - | - |
Program sürümü: | - | - |
Dosya Türü: | Winrar (İndirmek İçin Tıklayın) | - |
Platform: | PC | - |
Dosya Boyutu: | 55 MB | - |
Crack: | Var | - |
Rar Şifresi: |
- Virüsler, spyware, hacker, phishing, botnet ve daha karşı sizi korur
- Gerçek zamanlı çevrimiçi sörf yaparken gizliliğinizi korur
- Artırır, temizler, ve sadece 1 tık ile PC sorunların her türlü giderir
- Hafif ve hızlı, diğer güvenlik ürünleri ile uyumlu
55377-C3F35-752FA-1A4D6
60D9F-7CDB1-8F71E-84D66
96E23-CA2E1-9A3BA-874D6
- Bilgisayarımda zaten anti-virüs programı var bunuda yüklersem problem olurmu ?
- Advanced SystemCare Pro ile Advanced SystemCare Ultimate arasında ki fark nedir ?
- Crack bir türlü Programın kurulu olduğu yere atılmıyor ?

Angry Birds Star Wars 2 PC Full Tek Link İndir
Oyun Adı: | Angry Birds Star Wars 2 | - |
Dil: | İngilizce | - |
Çıkış Tarihi: | - | - |
Oyun sürümü: | - | - |
Dosya Türü: | Winrar (İndirmek İçin Tıklayın) | - |
Platform: | PC | - |
Dosya Boyutu: | 60 MB | - |
Crack: | Var | - |
Rar Şifresi: | full-oyun-sever.blogspot.com |
2- Daha sonra yine indirdiğiniz klasörde bulunan "Angry Birds All [UniCrack Offline] v1.3.exe" ' ya çift tıklayın.
3- Açılan pencerede patch butonuna tıklayın ve C:\Program Files (x86)\Rovio Entertainment Ltd\Angry Birds Star Wars II konumuna gidin."AngryBirdsStarWarsII" seçin PATCHING DONE yazacaktır ve bitecektir.
İyi Oyunlar..