Güncel Bilgilerin Bulunduğu Mini Blog

Neden Misafir Yazarlık Yapıyorum

Bu yazı, Srgz Blog’un sahibi Vural Egemen Sarıgöz arafından Blog Hocam için yazıılmıştır. Bildiğiniz gibi Blog Hocam'da ve dah...

Ses kayıtları "rapor"u - Bizi aptal yerine koymayın

Başbakan Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasındaki telefon görüşmelerine ait ses kaydının ABD'ye gönderilip incelettirildiği ve kaydın s...

GCMPartner İle Blogunuzundan Para Kazanın

Blog yazarlığı keyifli bir hobi olmasının yanında fırsatları değerlendirdiğinizde kazançlı bir işe de dönüşebiliyor. Bugüne kadar blogunuzda...

Star'dan yeni rapor - Yalan alışkanlık yapıyor

New York ve New Jersey'de rastgele birtakım stüdyolardan "montajdır" raporu alma harekâtı fiyaskoyla sonuçlanınca, nihayet aklı başında birileri tartışmalı ses kaydını kriminal ses analizi uzmanlarına götürmeyi akıl etmiş. Star'ın haberinden anladığımız bu. Fakat ne yazık ki, maksat hakikate ulaşmak değil güncel bir savaşa cephane üretmek olduğundan, analiz çarçabuk yaptırılmış, hiçbir sonuç elde edilememiş. Bununla kalsa iyi. Star, eline gelen raporu bize "Adlî ses uzmanları son noktayı koydu" diye sunuyor ve kayıtların sahteliği kanıtlanmış gibi yapıyor. Oysa ortada böyle bir durum yok. Hükümet yanlısı propaganda basını şunu bir türlü anlamıyor: Fos çıkan bu tip her girişim, her aleni yalan, hile, gazetecilik dümeni, hepimizi, bu kayıtların bin beterinin sahici olabileceği düşüncesine, belki daha önemlisi duygusuna yaklaştırıyor.

Şimdi bakalım, Star ne diyor, Amerikalı uzmanlar ne diyor.

Önce, bu defa karşımızda müzik stüdyolarının kriminal ses analizi konusunda hiçbir deneyi, yeterliliği olmayan tonmaysterleri değil, düpedüz uzmanlar var. Catalin Grigoras, Colorado Üniversitesi'nde Ulusal Adlî Medya Merkezi'nde direktör, Jeff M. Smith de aynı yerde direktör yardımcısı. (İkisi hakkında da kısa bilgi ŞURADA var.)

"Çok çarpıcı" - Hayır, yalan


Star'a göre bu iki uzmanın "çok çarpıcı" tesbitlerinden ilk dördü şöyle:
- Rapor uluslararası adli ses kayıt usullerine göre hazırlanmıştır.
- Youtube'da yayınlanan söz konusu ses kaydının orjinal olmadığı tespit edilmiştir.
- Ses kaydı üzerindeki montaj işlemleri ancak orijinal veya klon bir kayıt üzerinde inceleme yapılırsa tespit edilebilir.
- Elde ettiğimiz grafiklerde 2 kişi arasında geçtiği tahmin edilen 5 farklı görüşmenin olduğu ancak bunun montajlanarak tek bir kayıt haline getirildiği anlaşılmıştır.
Bunlara eklenebilecek olan bir sonuç daha var, onu da katayım, buraya kadarı hakkında diyeceğimi sonra diyeyim.
- Grafiklerde, bu tek parça hale getirilen ses kaydında Diyalog 2 ve Diyalog 4 de (REC2 ve REC4 de) aynen bir kayıttan diğer kayıda geçerken oluşabilecek ses boşluğu ve ses patlaması olduğu tespit edilmiştir. Bu izlerin de mavi noktalar ile marke edildiği açık bir şekilde anlaşılmaktadır.
Açıkçası, Star'ın bütün sayfalarını resim dosyası olarak, gayet temiz ve her şeyin okunabileceği kalitede yayımladığı raporda ben bu cümleyi bulamadım. Hâlâ kendi dikkatsizliğime vermek istiyorum, ama beş-altı defa bütün raporu baştan sona taradım. Hele "bu izlerin mavi noktalarla marke edildiği", yani "işaretlendiği" gibi bir ifade raporun neresinde olabilir, onu da anlayamadım. Neyse, olduğunu kabul edelim, devam edelim. Sonuçta bu esrarengiz madde de, farklı kayıtların birleştirilmesi konusuyla ilgili.

Peki, şu ana kadar uzmanlar ne demiş oldular: (1) Bize verdiğiniz dosya, orijinal bir kayıt değildir. Yani doğrudan, telefon görüşmeleri yapılırken seslerin kaydedildiği ilk dosya değildir. Orijinal bir kaydın başka bir yere aktarılmasıyla oluşturulmuştur. "Orijinal değil" lafı "sahte" gibi anlaşılsın diye Star çaba harcıyor ama ne yazık ki kastedilen böyle bir şey değil, ilk-orijinal dosyanın bazı teknik özelliklerinin değişmiş oluşu. Bu, dosyada yeralan konuşmaların kesilmiş-eklenmiş vs. olduğuna dair bir tesbit değil, tamamen dosyanın teknik "kimliğiyle", teknik özellikleriyle ilgili. (2) Aynı zamanda, burada farklı kayıtlar vardır, bunlar birleştirilmiştir, aralarında ek yerleri saptanmıştır, vs. (3) İki farklı kişi arasında geçen beş farklı konuşma vardır.

Uzmanların söyledikleri bunlar. Dolayısıyla, burada "çok çarpıcı" veya az çarpıcı bir şey yok. Bunlar zaten eldeki kaydın bizim de bildiğimiz özellikleri.

Star'ın saydığı "çok çarpıcı" tesbitlere devam edelim ve esas çarpıcı olan neymiş görelim:
 - Ses kaydı üzerindeki işlemlerin tespit edilememesi için kaydın ses kalitesinin en az 4 kez düşürülerek maskelendiği bu şekilde her türlü kesme, kopyalama ve ekleme izlerinin kaybedildiği ve maskelendiği belirlenmiştir.
Star'ın bu şekilde çevirdiği kısmı aktarıyorum:
No traces of butt-splice or interpolation deletion were detected. The lossy compression algorithms mask these kind of traces.
Yani neymiş: "Herhangi bir anî ekleme veya enterpolasyon silme izine rastlanmamıştır. Kayıplı kompresyon algoritmaları bu tür izleri gizler."(Çeviriden ötürü özür dilerim, haddimi aşmamak için bu ilkel şekliyle bırakıyorum.) Genel olarak, olmayacak yerde bitiştirme-ekleme veya aradan kesip çıkarma izine rastlanmadığı belirtiliyor. Gördünüz mü şimdi! Aksini ispat ediyorum sanırken ne yaptı Star!

Uzmanlar, Youtube'a konan dosya iki defa sıkıştırılmış olduğu için de bu izlerin tesbit edilemeyeceğini ekliyorlar, gayet haklı olarak. Bunu aşağıda biraz daha izah etmeye çalışacağım. Önce Star'dan aktarma faslını bitireyim. Son olarak şunu diyor gazete:
- Bu ses kaydının üzerinde yapılan maskeleme işleminden dolayı teknik olarak "bu görüşme gerçektir ya da montajdır" demek bilimselliğe aykırıdır.
Star'ın tam burada niye şöyle dediğini ben şahsen anlayamadım: "Burası uzmanların raporundaki en çarpıcı yer olarak dikkat çekiyor." Niyeymiş acaba? Hakikaten anlayamadım. (Youtube'daki dosyanın yüzeysel analiziyle sonuca varılamayacağını bizzat bendeniz bile ilk günden söyledim, ayıptır hatırlatması.)

Gazetenin ilk büyük numarası şu: "Son noktayı koydular" diye sunarak, "çok çarpıcı" gibi ifadelerle, kendi dediklerini doğruluyormuş gibi yaparak aktardıkları raporda uzmanlar, esas olarak, hepimizin bildiği şeyi tekrarlıyor, burada beş ayrı görüşmenin bulunduğunu belirtiyor, sonra da, bariz kurgu izleri tesbit edilemediğini, çünkü bu dosya sıkıştırılmış olduğu için bu tarz izleri belirlemenin mümkün olmadığını söylüyor. (Aşağıda izah etmeye çalışacağım ki, Youtube'a konan bir ses dosyasının "en az iki defa" sıkıştırılmış olması gayet doğal. Star, sırf birşeyler belli olmasın diye dosyanın "dört defa" sıkıştırıldığını nereden çıkarmış anlayamadım. Bir şeyi gözden kaçırmadıysam uyduruyorlar.)

"Kasten sıkıştırmışlar" - Hayır, yalan


Sıkıştırma dediğimiz işlemin, Star'ın iddia ettiği gibi, bu izleri yok etmek için özel olarak yapılmış bir numara olduğuna dair en ufak bir laf bu raporda yeralmıyor. Çünkü bu uzmanlar eğer böyle bir laf etseler ertesi gün kimse artık onlara uzman demezdi.

Sıkıştırma dediğimiz işlem, özellikle ses ve görüntü dosyalarına uygulanır. İnternete yüklenecek ses ve görüntü dosyalarının, bize anca modemler ve telefonlar aracılığıyla ulaşan yüklü sinyallerle iletilebilmesi, bizim onları kesintisiz izleyebilmemiz, dinleyebilmemiz için, bu dosyaların, deyim yerindeyse, "yoğunluğunun" azaltılması gerekir. Sıkıştırmalar kaliteliyse, meselâ mp3 ses dosyalarında olduğu gibi, biz aradan eksilmiş olan şeyleri fark etmeyiz. Videoda da, kaliteli sıkıştırma, görüntü kalitesindeki kaybı fark etmememizi sağlar.

Youtube'a konan her video veya ses, sıkıştırılmıştır. Yüklerken zaten öyle yüklersiniz. Sizin yüklerken yaptığınız (veya yapmadığınız) ayarlara göre, Youtube koyduğunuz dosyayı, kendi oynatıcısına uygun şekilde bir daha sıkıştırır. Dolayısıyla, oradaki her şeyin en az iki defa sıkıştırılmış olduğunu söyleyebiliriz.

Kabaca şu: Elinizde "orijinal" dosyalar vardır (meselâ beş ayrı telefon görüşmesi kaydı). Bunları koyar, keser biçer, birleştirir, ne yapacaksanız yapar, ikinci bir dosya üretirsiniz (meselâ beşini ardarda dizersiniz, hepsi tek dosya olur). Bu dosyayı üretirken, eğer internete yükleyecekseniz, bir sıkıştırma işlemi zaten yaparsınız. Yüklediğinizde de Youtube dosyanızı bir daha işlemden geçirir. Bu normal bir süreçtir. Yani kimse bu işlemleri, "videomun kurgu olduğu ortaya çıkmasın" diye yapmaz, "zaten" yapar. Ama bunlar yapılınca da kurgu izleri örtülebilir. İşlem amatörceyse, bütün bunlara rağmen kurguyu ayırt etmeniz de mümkündür. Umarım açıklayıcı olabilmişimdir. Herkesin kararını baştan verdiği bir konuda izahatlar yapmaya çalışmak da az yorucu değil hani...

En acayibini sonda söyleyeyim. Kaydı inceleyip rapor yazan uzmanlar, önlerine koydukları görevi bakın nasıl tanımlıyorlar:
The client in this case requested the audio analysis of the evidence file with regard to its authenticity.
Yani:
Ele aldığımız olayda müşteri, eldeki dosyanın, sahici/orijinal (otantik) olup olmadığını ortaya çıkarma amacıyla ses analizinin yapılmasını istemiştir.
Propaganda cephesi üzülecek ama yine daha işi verirken hata yapıldığı yüzde yüz. Uzmanlara, "Bakın bakalım bu sahte mi?" demişler. Adamlar da, "beş ayrı dosya var", şudur budur diye rapor yazmış. Bu tarz bir incelemeyle bu kaydın hiçbir şeyi kanıtlanamaz! Sadece ben söylesem, haydi inanmayın, bulduğunuz uzmanlar da aynı şeyi söylüyor. Neden acaba? Çünkü, eğer bu iş ses analizleriyle falan çözülecekse, bunun çok daha derinlemesine, çok daha incelikli ve uzun süreli bir analizle yapılması lazım.

Fakat niye buraya saplanıp kalınıyor, o da ayrı mevzu... Kaç koldan söyleyip duruyoruz, New York'ta, Colorado'da bilmemnerede kapı kapı dolaşıp Youtube'a yüklenmiş kayıtla uğraşılacağına, başbakan ve aile bireylerinin 17 Aralık günü çeşitli saatlerde bulundukları yerler ve hareketleri tesbit edilip sözkonusu kayıtlar daha köklü ve inandırıcı şekilde yalanlanamıyor mu? Dijital debelenmeler yerine gerçek hayata dayalı olarak..?

Neyse, biz işin gazetecilik tarafına dönelim. Tamam, siyasî mücadele yapılıyor, propaganda savaşı yapılıyor, anlıyoruz. Fakat meselâ Star gazetesinde birileri çıkıp, "Ya göz göre göre yalan söylemeyelim, ayıp olur, rezil oluruz," falan demiyor mu? Ya da ABD'den gelen raporu doğru dürüst okuyup, "Yok ya, bununla bir şey ispat edemeyiz," diyebilecek cesarette kimse yok mudur orada?

Rapor o kayıtların sahteliğini kanıtlayacaktı da, siz yeri göğü inletmek yerine içeride "ABD'li iki adli ses uzmanından ses kaydı analizi" gibi pısırık bir başlık atacaktınız, öyle mi? Sırf o başlığı gören, benim burada anlattığım her şeyi tahmin eder.

Yani, bir şeyi ispatlamak için sürekli yalan söylenirse biz nasıl tam aksine inanmayalım?

"İkisi de yapmaz, doğruysa da inanmam"...

AKP millvetvekili Burhan Kuzu meğer geleceğimiz noktayı özetlemiş, anlamayıp adamla dalga geçtiler. Başbakan ile oğlunun ses kayıtları için, "Millet doğru olsa bile inanmıyor bunlara," demişti Kuzu. Star yazarı Fehmi Koru ("Hiç zorlamayın, i-nan-mam...", Star, 28 Şubat), o noktaya geldiğimizi bildirdi; üstelik, hakikatin bir değil iki yüzünü de inanç meselesi haline sokarak.

Şöyle yazdı Koru:
Tayyip Erdoğan gibi birinin, oğlunu ve kızını da işin içine karıştırarak, kişisel zenginleşmek için, hangi ad altında olursa olsun Beytülmâl’e el uzatacağına, hırsızlık malını evinde, başka yerlerde, içerideki veya dışarıdaki bankalarda istif edeceğine inanmıyorum. (...) Tayyip Erdoğan gibi birinin kendisine ait olmayan bir paraya tamah edeceğine asla inanmam. Diyelim, baskı altında tutulduğu, zorlandığı için veya herhangi bir başka sebeple böyle bir yola başvurması gerekse bile, kendi oğlu ile kızını yanlışlığına bulaştırmayacağını bilirim...
Bir insanın "kendine ait olmayan paraya tamah etmesi" için nasıl bir "baskı altında tutulmuş" olabileceğini şahsen hayal edemiyorum. Bunu Fehmi Koru'nun aydınlatması gerekiyor. "Tayyip Erdoğan gibi biri harama el uzatmaz; diyelim Şeytan’a uydu, onun gibi biri, günahına çoluğunu çocuğunu ortak etmez," cümlesindeki "diyelim Şeytan'a uydu"yu da açıklaması gerektiği gibi. Ancak anlaşılan kendisinin herhangi bir aydınlanma-aydınlatma ihtiyacı yok.

Çünkü şöyle diyor Fehmi Koru:
Kayıt altına alınmış seslerini onların seslerine benzettiğim halde inanmıyorum... Yarın, o seslerin ‘montaj’ olmadığına dair bir rapor da çıksa yine inanmakta zorlanırım...
Niye hakikatin iki yüzü dedim, ilerlemeden onu da açıklayayım. Fehmi Koru'yu dinliyoruz:
(...) binlerce kişinin telefonlarına kulak vererek insanların özel hayatlarını şantaj ve gözdağı amacıyla didik didik ettikleri anlaşılan insanların bir dini cemaatin müntesipleri olduğuna da inanmıyorum. Kendilerine talimat verdiği söylenen din âlimi baştan beri “Bu işin içinde biz yokuz; yapanları bulun ve cezalandırın” deyip durmuyor mu? Muhatabına ulaştırmam için bana teslim ettiği mektupta da buna dair satırlar yok muydu? Din âliminin yalan söyleyeceğine, dince yasaklanmış bir eyleme izin vereceğine asla inanmam ben...
Koru, "paralel yapı"ya atfedilen marifetlerin "gerçek" olduğundan şüphe duymuyor:
En mahrem vakitlerin geçirildiği mekânlara kameralar yerleştirilmiş... Devletin tepe noktalarında yer alan insanların konuşmaları 7/24 dinlenmiş... Görüntüler ve ses kayıtları herkes görsün dinlesin diye internete konulmuş... Gerçek bunlar...
Ama başbakandan farklı olarak, bu işin arkasında Fethullah Gülen'in bulunduğuna inanmıyor:
(...) bu işi yapanların bir dini cemaatle irtibatlı, bir din âliminden emir ve talimat alan insanlar olduğu doğru değil... Doğru olamaz...
Koru, Fethullah Gülen'in "başkalarının özeline burnunuzu sokmayınız" yollu Kur'an emrine karşı gelmeyeceğini, "bunu yapmaya kalksa yanında tek kişinin kalmayacağını" ileri sürüyor.

Ve "inancının" dayanağını açıklıyor:
İnanan insan da sonuçta insandır ve günah işleyebilir; ancak işlenecek günahın da bir sınırı var...
Allah için, hepimiz böyle düşünüyorduk kısa süre öncesine kadar. Fehmi Koru, yazısını şöyle bitiriyor: "Saf mıyım? Safım. Bağnaz mıyım? Evet, bu konuda bağnazım."

Bundan ne anlamalıyız? Fehmi Koru'nun şu cümlesi bize yol gösterebilir mi: "Komplocuların hesaba katmadığı da benim gibilerin işte bu tavrı."

Evet. Ne "komplocular" ne de başkası, böyle bir tavrı "hesaba katarak" iş görebilir. Çünkü anlayabildiğimiz kadarıyla bu, "istediklerini kanıtlasınlar, yine de inanmam" diye özetlenebilecek bir tavır.

Kendime sorular sorarak ilerliyorum: Başbakan ile oğlunun ses kayıtlarının sahteliğini ispat için ilk anda kalkışılan işler çok dandikti ve tam tersine, kayıtların sahiciliği yönündeki izlenimleri güçlendirdi. "ABD'de incelettik" numaraları daha da berbattı ve rezalete yolaçtı. Kayıtlar sahteyse, bu incelikli-derinlikli laboratuvar analiziyle -FBI'dan yardım alınarak veya büyük ihtimalle TÜBİTAK'ın imkânlarıyla- ortaya konabilir fakat bu nedense yapılmıyor. "Kayıt montaj" iddiası çok çocukça, çünkü montaj olması için bu lafların biryerlerden alınmış olması lazım. Başbakan veya oğlu bu sözlerin çeşitli parçalarını hangi vesilelerle etmiş olabilirler? Kayıtların sahiciliğine-sahteliğine ilişkin tartışma, hükümet açısından istenmeyen duygu ve düşünceleri güçlendirmeye yarıyor. Fehmi Koru, hükümet cephesini, kaçınılması zor olan bu tartışmanın olumsuz sonuçlarından kurtarmak için mi "kanıtlansa da inanmam" çizgisini öneriyor?

Aynı zamanda, hem hükümet cephesine hem Cemaat cephesine benimsenebilecek ortak bir tavır mı sunuyor: "Erdoğan paraya tamah etmez, Fethullah Hoca Kur'an emrine aykırı hareket etmez!" Koru, "iki taraf birden bunları savunursak kimse itibar kaybetmeden kavga sönebilir" mi demek istiyor? Bunun için çok geç değil mi?

Koru'nun şu saatten sonra böyle bir yaklaşımı önerebilmesi ilginç hakikaten. Fakat, "tamah"tan bahsederken, "diyelim, baskı altında tutulduğu, zorlandığı için veya herhangi bir başka sebeple böyle bir yola başvurması gerekse bile" sözlerini etmesi, "kayıt altına alınmış seslerini onların seslerine benzettiğini" söylemesi, "yarın, o seslerin ‘montaj’ olmadığına dair bir rapor"un çıkabileceğine ihtimal vermesi, "diyelim Şeytan'a uydu" ifadesi… bunlar sanki daha ilginç.

Sonuç: Bundan sonra, hükümet cephesi kayıtların sahiciliğini-sahteliğini tartışmaya fazla girmeyecek, "doğru olsa bile inanmıyorum"u daha çok duyacağız; öyle anlıyorum ben. Eğer insan "İstiklal Savaşı" sürdürüyorsa üçe beşe bakmaz, haliyle...
Neden Misafir Yazarlık Yapıyorum

Neden Misafir Yazarlık Yapıyorum

Bu yazı, Srgz Blog’un sahibi Vural Egemen Sarıgöz arafından Blog Hocam için yazıılmıştır.

Bildiğiniz gibi Blog Hocam'da ve daha bir çok blogda misafir yazar olarak yer alıyorum. Daha önceki yazılarımdan birisini mutlaka okumuşsunuzdur. Üretkenliğin az olduğu, kopyala/yapıştır mantalitesi ile siteler,bloglar yönetmeye çalışanların cirit attığı bir mecrada yazı yazabilmenin bir maharet olduğunu düşünüyorum.

Bir çok arkadaşımdan ''misafir yazar olarak başkalarının blogunda yayınladığın yazıları kendi blogunda yayınlasan daha iyi olur'' diyenlere rastlıyorum. Hatta bir arkadaşım bu konuda beni ikna etmek için neredeyse yarım sayfadan fazla bir mail göndermiş.

Fikrim değişmedi, değişmeyecek!

Blog Yazarı olarak 2006 yılından bu yana internette çeşitli yazılar yayınlıyorum. Bunların içerisinde siyasi olanlarda var , blog yazarlarına faydalı olabilmek adına kaleme alınmış yazılarda var. Bundan sonra yine aynı şekilde sevdiğim bloglarda,takip ettiğim bloglarda misafir yazar olarak yer almaya devam edeceğim. Bir arkadaşımın bloguna içerik desteği sağlamışım çok mu?

Neden Misafir Yazarlık Yapıyorum?

Misafir blogculuk üzerine bir çok makale okuduk/okudunuz. Bunların hepsinde misafir yazarlığın olumlu yanlarını gördük. Olumsuz yanı yok mu diyecek olursanız, bana göre olumsuz hiç bir yanı yoktur. Kendi blogunda yayınlasan daha iyidir diyenlerin paylaşımcılıktan ve hep banacılıktan başka gayeleri yoktur.

Misafir yazarlığın iki çeşit artısı vardır. Maddi ve manevi...

Maddiyatta şunları sıralayabiliriz.

  • Bir başka blogda misafir yazar olarak yazınızın yayınlanması durumunda o yazıdan dolayı blogunuza ziyaretçi gelecek ve ziyaretçi sayınız artacaktır.
  • Belki bu gelen ziyaretçiler arasından sadık okuyucular çıkacak ve sizi günlük olarak takip edeceklerdir.
  • Daha önce sizi duymayan insanlara isminizi fısıldamış olacaksınız.
  • Yazdığınız yazıda en az kendi blogunuza bir link vereceğiniz için bu size backlink kazandıracaktır.
  • Kendi blogunuzun iştigal konusu ile alakalı yazmak zorunda değilsiniz. İstediğiniz yazıyı yazıp uygun bir blogda yayınlanmasını sağlayabilirsiniz.Başka konulardaki fikirlerinizi de beyan etme şansı bulabilirsiniz.
İşin bir de maneviyat boyutu vardır ki maddiyattan daha önemlidir.

Maneviyatta şunları sıralayabiliriz.

  • Yeni blog yazarları ile tanışır , yeni dostluklar kurarsınız.
  • Yeni ortamlar keşfedip , yeni yazarların yeni yazılarını okursunuz.
  • Bir başka blog yazarının içerik üretmesine katkı sağlarsınız.
  • Başka blog yazarlarına örnek olursunuz.
  • Daha çok kişinin yazınızı okuduğunda mutlu olursunuz.
  • Misafir yazı da yazım kurallarına ve hitap şekillerine dikkat eder, bunu alışkanlık haline getirirsiniz.
  • Yazınızın altına yapılan yorumları cevaplayarak okuyucularla iç içe olursunuz.
  • Sizden yazı yazmanızı isteyen birine isteğini yerine getirmenin mutluluğunu yaşarsınız.
  • Kendinizden başka biri için bir şeyler yapmanın huzurunu tadarsınız.
  • Bildiklerinizi daha fazla kişiye aktarma imkanı bulduğunuz için sevinir ve kendinizi iyi hissedersiniz.
Blogunuza hem misafir yazar kabul edin, davet edin hemde başka bloglarda misafir yazar olarak yerinizi alın. Srgz Blog'da misafir yazar olarak yer almak isterseniz vuralege[at]gmail.com adresinden iletişime geçebilirsiniz.

Srgz Blog Yazarı Vural Egemen Sarıgöz'ün blogunuzda misafir yazar olarak yer almasını isterseniz yine mail adresimden davet edebilirsiniz. ''Davete icabet sünnettir'' ilkesi ile en kısa zamanda yazıyı size ulaştıracağımdan emin olabilirsiniz.

Bu yazıyı okuduktan sonra en az bir tane yazı yazıp bir blog yazarı arkadaşınızın blogunda yayınlamanızı rica ediyorum.

İyi bloglamalar dilerim.

Vural Egemen Sarıgöz

Her an, Her yerde, Herkese daha fazla Hürriyet!

Hürriyet Dünyası mecralarına reklam vermek artık çok kolay!


Gazetede, webde, tablette, mobilde ve sosyal medyada her gün 6,9 milyon insanın yolu Hürriyet Dünyası’ndan geçiyor.

Her gün 1,6 milyon kişiye erişen Hürriyet Gazetesi’ne artık tek bir sayfa üzerinden reklam vererek mesajınızı hedef kitlenize en etkili şekilde ulaştırabilirsiniz. Hürriyet Reklam Grubu size en uygun planlamayı ve rezervasyon hizmetini sağlayarak reklamınızı en etkin şekilde tüketici ile buluşturur. Hürriyet Dünyası, Türkiye’nin en çok okunan gazetelerden birine sahip olmasının yanısıra; internet dünyasında da Türkiye'nin en etkin ve en yenilikçi portalleriyle reklam veren için dev bir içerik ağı sağlamaktadır.

Hürriyet Gazetesi’nde yerinizi almak için; http://reklamver.hurriyet.com.tr/gazeteye-ilan-ver.html adresinden; her biri kendi alanında uzman olan internet siteleri üzerinden hedef kitlenize ulaşmak için ise http://reklamver.hurriyet.com.tr/internete-ilan-ver.asp adresinden Hürriyet Reklam Grubu’na ulaşabilirsiniz.


Hürriyet e-Gazete

Hürriyet’i geleneksel gazete formatında tabletten veya akıllı telefondan okumak isteyenler için hazırlanmış olan Hürriyet e-Gazete Uygulaması; ana gazete ve yayınlanan tüm ek sayfalarına dijital ortamda erişme şansı vermektedir. Uygulama bugün, Türkiye’nin en çok okunan tablet gazetesidir. Toplamda ücret ödeyen abone sayısı, ücretsiz rakiplerinin ulaştığı rakamları geride bırakmıştır. Ertesi gün bayide yerini alacak gazeteye, her gün saat 00:00’da erişme imkanı sağlayan Hürriyet e-Gazete Uygulaması, IOS, Android ve Windows 8 platformunda yer almaktadır.


Hürriyet Tablet

 

Hem ertesi gün bayide yer alan gazetenin içeriğine hem de tablete özel haber, video ve fotoğraflara ulaşma şansı veren Hürriyet Tablet Uygulaması, kullanıcı dostu bir ara yüzle tasarlanmıştır. Her gün 20:00’da güncellenen uygulama, görsel zenginliğin yanısıra Hürriyet'in en beğenilen köşe yazarlarını, Spor Servisi'nin hazırladığı zengin spor sayfalarını, gündemi belirleyen haberleri ve birbirinden renkli Kelebek, Cumartesi, Pazar ve Seyahat ekleri içeriğini tablete özel bir şekilde okuma imkanı sağlamaktadır.

Hürriyet Çocuk Kulübü       


Hürriyet Çocuk Kulübü, 7-14 yaş hedef kitlesine sahip; spordan sanata, güncel konulardan eğlenceye, teknolojiden bilime kadar pek çok alanda düzenli haberler yapan bir tablet uygulaması ve internet sitesidir. Kulübün 12 adet çocuk ve genç yazarı vardır. Tablet uygulamasının içinde ve Hürriyet Çocuk Kulübü internet sitesinde oyunlar, yarışmalar, makaleler, eğlenceli videolar, çocuk ve gençlerden gelen haberler yer alır. Tablet uygulamamız haftalık yayın yapan, ama aynı zamanda güncel olan ücretsiz bir uygulamadır.

Hürriyet Tablet veya Hürriyet e-Gazete üzerinden hedef kitlenize ulaşmak için http://reklamver.hurriyet.com.tr/tablete-ilan-ver.html adresinden Hürriyet Reklam Grubu’na ulaşabilirsiniz.

Türkiye'nin en etkin mecralarından biri olan Hürriyet Gazetesi'nde Türkiye veya bölge baskılarında seri ve sosyal ilan verebilirsiniz.

Eleman İlanı (Gazetenin Türkiye ve Bölge eklerine Eleman İlanı, Hürriyet IK gazetesine Eleman İlanı), emlak ilanı (satılık veya kiralık ev, işyeri, yazlık, arsa, gayrimenkul, konut, devre mülk ilanı), vasıta ilanı (satılık veya kiralık araba, iş makinesi, kamyon, otobüs, minubüs, motosiklet ilanı), kayıp ilanı, nakliye ilanı, ders verme ilanı, satılık eşya ilanı veya eşya arayanlar kategorilerinde ve sosyal ilan (Doğum, vefat, anma, baş sağlığı Teşekkür İlanı) vermek istiyorsanız, http://reklamver.hurriyet.com.tr/seri-ilan-ver.html adresinden Hürriyet Reklam Grubu’na ulaşabilirsiniz.

Insert Kullanımı

Hane halkının her bireyine ulaşan, başlı başına bir mecra olma özelliğiyle etkin bir pazarlama ve iletişim aracı olan insert uygulaması ile gazetede, hafta içi ve sonunda ürünlerinizin, hizmetlerinizin tanıtım ve pazarlamasını yapabilirsiniz. Firmanızı veya ürününüzü tanıtmak amaçlı broşür / insert’ün Hürriyet Gazetesi ile birlikte dağıtılmasını istiyorsanız, Hürriyet Gazetesi’ne http://reklamver.hurriyet.com.tr/insert-ilan-ver.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Hürriyet Dünyası’nın tüm mecralarına reklam vermek için Reklamver.Hurriyet.com.tr adresine tıklayın. Reklamınız hedef kitlenize en etkin şekilde, her an, her kanaldan ulaşsın. 
 

Bir boomads advertorial içeriğidir.

Wordpress Güncel Ping Siteleri 2014

wordpress pingletme 1


WordPress site sahiplerinin kesinlikle dikkate alması gereken bir konuda ping servisleridir.Bizlerde sizler için önemli ve işe yarayan ping servislerini derleyip sizlere sunuyoruz.


Öncelikle bu ping servisleri nasıl aktif olur.


Sitenizin url’sinin yanına /wp-login.php yazıp wordpress admin paneline giriyoruz.Giriş bilgilerini girdikten sonra sol taraftaki menülerden AYARLAR sekmesindeki Yazma bölümüne tıklıyoruz.Daha sonra yazma bölümünün alt tarafında ki servisleri güncelle başlığı altında bir adet url göreceksiniz size vereceğimiz ping servislerinide o url’in olduğu yere yapıştırıp değişiklikleri kaydet demeniz yeterli olacaktır.


WordPress Pingletme Servisleri


http://api.moreover.com/ping

http://api.my.yahoo.com/rss/ping


http://blogsearch.google.com/ping/RPC2


http://ping.bitacoras.com


http://ping.feedburner.com


http://ping.syndic8.com/xmlrpc.php


http://rpc.blogrolling.com/pinger/


http://rpc.icerocket.com:10080/


http://rpc.technorati.com/rpc/ping


http://rpc.weblogs.com/RPC2


http://topicexchange.com/RPC2


http://www.blogdigger.com/RPC2


http://www.blogoole.com/ping/


http://www.popdex.com/addsite.php


http://www.wasalive.com/ping/


http://www.weblogues.com/RPC/


http://api.feedster.com/ping


http://ping.amagle.com/


http://ping.blo.gs/


http://ping.rootblog.com/rpc.php


http://ping.weblogalot.com/rpc.php


http://rcs.datashed.net/RPC2/


http://rpc.blogbuzzmachine.com/RPC2


http://rpc.newsgator.com/


http://www.blogoon.net/ping/


http://www.blogsnow.com/ping


http://www.blogstreet.com/xrbin/xmlrpc.cgi


http://www.lasermemory.com/lsrpc/


http://www.newsisfree.com/RPCCloud


http://www.snipsnap.org/RPC2


http://blogsearch.google.com/ping/RPC2


http://1470.net/api/ping


http://api.feedster.com/ping


http://api.moreover.com/RPC2


http://api.moreover.com/ping


http://api.my.yahoo.com/RPC2


http://api.my.yahoo.com/rss/ping


http://bblog.com/ping.php


http://bitacoras.net/ping


http://blog.goo.ne.jp/XMLRPC


http://blogdb.jp/xmlrpc


http://blogmatcher.com/u.php


http://bulkfeeds.net/rpc


http://coreblog.org/ping/


http://mod-pubsub.org/kn_apps/blogchatt


http://www.lasermemory.com/lsrpc/


http://ping.amagle.com/


http://ping.bitacoras.com


http://ping.blo.gs/


http://ping.bloggers.jp/rpc/


http://ping.cocolog-nifty.com/xmlrpc


http://ping.blogmura.jp/rpc/


http://ping.exblog.jp/xmlrpc


http://ping.feedburner.com


http://ping.myblog.jp


http://ping.rootblog.com/rpc.php


http://ping.syndic8.com/xmlrpc.php


http://ping.weblogalot.com/rpc.php


http://ping.weblogs.se/


http://pingoat.com/goat/RPC2


http://rcs.datashed.net/RPC2/


http://rpc.blogbuzzmachine.com/RPC2


Wordpress Güncel Ping Siteleri 2014

Kayıtların ABD macerası - Rezilliğin ileri aşaması

Mâlûm ses kayıtlarını inkâr için kalkışılan Amerika harekâtı, hüsran falan da değil, rezillikle sona eriyor. Bütün gece sabaha kadar uğraşıp takip ettiğim ve toparladığım gelişmeleri (evet, gelişmeler oldu!) de içeren, sözkonusu raporların geçersizliğini izah ettiğim yazıları ("Ses kayıtları "rapor"u - Bizi aptal yerine koymayın" ve "Amerikalı uzmanlar - maalesef fos...") kaldırmıyorum ki, hem işin teknik yönü konusunda içinde her şeye rağmen şüphe kalan varsa bakabilsin hem de daha o raporlara ilişkin haber yapılır yapılmaz ben dahil pek çok kişinin kuşkulandığı ne varsa doğru çıktığı görülsün.

Bizim saatle sabah 06.05 (New York-New Jersey için gece 23.05) itibarıyla ikinci raporun alındığı şirket, yani Kaleidoscope Sound da bir açıklama yaptı ve, "Kaydı inceleyen teknisyenimizin, bu görüşmenin kimler arasında yapıldığına ve malzemenin niteliğine dair herhangi bir bilgisi yoktu," dedi. (Onlar "da" açıklama yaptı, dedim, çünkü ilk firma daha önce davranmıştı. John Marshall Media kurucusunun daha ciddî yalanlaması için lütfen bir önceki yazıma bakın.)

[ EKLEME / 27.02.2014, 14:45 - John Marshall'ın açıklamasından sonra Haber7, A4 kağıdın üzerine iliştirdiği kartviziti kaldırıp, sadece ses mühendisi Robin Lai'nin kendi firması adına imzaladığı kağıdın resmini yayımlamaya başladı. Yani, "denedik, kandıramadık" demiş oldular. Bu arada, kartvizitin gölgesinden kalan ince bir yatay çizgi hâlâ görülebiliyor. Acele edin, onu da düzelteceklerdir muhtemelen. ]

Kaleidoscope Sound sahiplerinden Randy Crafton'ın, firmanın Facebook sayfasında yeralan mesajına göre, bir müşteri gelmiş, bir kayıt vermiş ve bunun "kurgulanmış mı yoksa kesintisiz bir kayıt mı olduğu" konusunda görüş bildirmelerini istemişti. Teknisyen Kyle Cassel, "ufak ve basit bir iş olarak görünen" bu görevi üstlenmiş, "duyduğuna ve gördüğüne göre" karar vermişti. Yazdığı rapor bu kadarcık bir incelemeye dayalıydı. Randy Crafton, kaydı kendisinin de dinlediğini ve bu görüşe katıldığını belirtiyor. Yani dinledikleri kayıtta kesme-birleştirme yerlerinin olduğu görüşüne. Nitekim kayıtta böyle yerler var, çünkü en azından, kayıt beş ayrı telefon görüşmesinden oluşuyor. Yani ayrıntılı, derinlemesine ses analizi falan yapılmış değil. Biz burada kayıtları ses programlarında açıp bakıp ne kadar anlayabiliyorsak onlar da o kadar anlamış.

Crafton'un mesajında çok önemli bir kısım da son paragraf (bu mesaj, kanıt diye sunulan raporun üç misli uzunluğunda, bu arada). Crafton, tartışma konusu olan kayıt acaba bize dinletilen mi, emin değiliz, ama Youtube'dan dinlediğimize benziyordu, diyor. "Onu andırıyordu," diyor. Ve dinlediklerinin, tek parça kesintisiz bir kayıt olmadığını yineleyip, "Bunun ötesinde herhangi bir hükme varmak için kesinlikle en azından konuşulan dili bilen biri gereklidir," diyor.

Yani aslında "iki stüdyodan alınan rapor" haberini okur okumaz neler düşündüysek onları söylüyor, doğruluyor.

Bu arada, şunu da bir kenara yazın ve unutmayın: Her iki firma da, kendilerinin bu tür (adlî) ses analizi konusunda uzman olmadığını belirtiyorlar. JMM bunu kelimesi kelimesine söylüyor, Kaleidoscope, mesajın girişinde "bizim esas işimiz ses kayıt, işleme, miksaj, çoğunlukla da müzik" diyor. Yani Haber7'nin bize kakalamaya çalıştığı, "New York'taki dünyaca ünlü kriminal laboratuarı"ndan eser yok ortalıkta.

Hakikatten de eser yok.

"Amerikalı uzmanlar" - Maalesef fos...

Gecenin bir vakti, ses kayıtlarının kurgu olduğunu ispata çalışan hükümet cephesi, nihayet ABD'den iki firma adı açıklayarak, buralardan alınan raporlara göre kayıtların "montaj olduğunun kanıtlandığını" ileri sürdü. Öncü, sanırım yine Haber7. Bize bunu "ıslak imzalı" iki A4 kağıdın resmini yayımlayarak duyurdular. İlk yazı, üzerine ataşla John Marshall Media'nın sanırım genel kartviziti iliştirilmiş bir kağıda basılı. Ses mühendisi Robin Lai imzasını taşıyor, fakat başka bir firma adına (aşağıda açıklayacağım - zaten John Marshall Media ses analizi yaptığını yalanladı, "utanın" diye açıklama yaptı, onun açıklaması da gelecek). İkincisiyse KaleidoscopeSound antetli kağıt üzerinde, ses mühendisi Kyle Cassel'ın imzasını taşıyor - ki, Cassel şu anda bu firmanın çalışanları arasında gözükmüyor (bunu da açıklayacağım). Bu iki kişinin bize "rapor" diye sunulan birer paragraflık yazıları, başbakan ile oğlunun ses kayıtlarının sahteliğini hiçbir şekilde kanıtlamıyor, aksine, bu Amerika macerası, aksi yöndeki izlenimleri besliyor. Çünkü açıklanmaya muhtaç çok fazla ayrıntı var, saatler geçtikçe de bunlar artıyor (evet, bunu da açıklayacağım).

Önce belirteyim, bu şirketler ve bu isimlerde ses mühendisleri sahiden var. Dolayısıyla bu raporlar onlardan alınmış olabilir. Fakat özellikle Kaleidoscope, herhangi bir orta halli firma ve AKP'liler veya Haber7'den birilerinin burayı nereden nasıl bulduğu, niye orayı bulduğuna dair bir ihtimal düşünebilmek imkânsız. Kyle Cassel'ın Twitter hesabının, Ekşi Sözlük'ten birisi bu hesaba tıklayıp birşeylere baktıktan kısa süre sonra kapanmış olması, tabiî, Cassel'ın durumu açısından şüphe uyandırdı. Aynı şekilde Google aramasında derhal gözüken Facebook sayfasının da kapanmış oluşu, ilave bir ilginç durum. Bunu daha da ilginç kılan, Ekşi Sözlük'ten iki ayrı kişinin Cassel'a Facebook üzerinde mesaj attıklarını söylemeleri. Bu işi 02.52-02.55 civarında yapmışlar; ben bundan birkaç dakika sonra baktığımda Cassel'ın Facebook sayfası kapatılmıştı. LinkedIn'deki bilgi sayfasına ise bakılabiliyordu, hem oradan hem de Kaleidoscope sitesinden, kendisinin varlığını teyit etmek mümkün oldu. Buna karşılık -bakın bu daha da ilginç!- kendisini ararken ilk olarak girdiğim, kylecassel.com sitesi, 15 dakika kadar sonra (03.05 civarı) girdiğimde bembeyazdı - yani adres geçerliydi, siteye gayet normal bir şekilde erişilebiliyordu fakat, Cassel'a ulaşılabilecek linkleri de kapsayan içerik tamamen temizlenmişti!? (Şu anda 04.32 ve durum hâlâ böyle.) Tuhaf değil mi?

[ DEĞİŞİKLİK - Saat 04.46 itibarıyla Cassel'ın Facebook sayfası açılmıştı. Kyle Cas adıyla; öncesinde de öyle miydi, bilmiyorum, ama Ekşi Sözlük'ten biri, soyadın değiştirildiğini yazıyor. Twitter'dan kendisine ulaşılamıyordu, kendi sitesi de aynı beyaz duvar durumundaydı. Fakat esas acayibi, KaleidoscopeSounds sitesinin "Staff/Ekip" kısmında Kyle Cassel'ın ve onunla birlikte, aynı soyadını taşıyan ikinci kişinin de fotoğrafının kaldırılmış olmasıydı. Orada beş kişi varken üçe inmişti. Kyle ile muhtemelen kardeşini 03.00 civarında gördüm, 05.00 civarında yoktular! Twitter'da dolaşan bilgiye göre de, Cassel'ı biri (Tuncay Tekle) aramış, Türkiye'den aradığını söyler söylemez telefon kapanmıştı. Yine Twitter'da ileri sürüldüğüne göre, Instagram hesabında da adını değiştirmişti. ]

Giderek esrarengizleşen Cassel'ı bırakıp Robin Lai ve John Marshall Media'ya gelelim: Bu bayağı büyük bir şirket, Robin Lai de sahiden orada çalışan bir ses mühendisi. Lai'nin LinkedIn sayfası var, baktım, gördüm. Bu adam aynı zamanda davulcu ve Soultones zillerinin promosyonunu yapıyor, dolayısıyla oradan da ulaşayım dedim, ama ne yaptıysam Soultones'un sayfasına girmek mümkün olmadı - bunda özel bir yamukluk aramıyorum, ama Kyle Cassel'ın sayfalarının yok olmasından sonra ister istemez takılıyorum. Robin Lai'nin Haber7 tarafından "dünyaca ünlü projelere imza atan..." diye sunulmasını meşru kılacak bir marifeti var mı, karşıma çıkmadı, bilmiyorum.

[ EKLEME - Saat 06.00 civarında, John Marshall Media'nın kurucusu ve CEO'su John Marshall Cheary II'nin kendi Facebook sayfasından yaptığı açıklamadan haberdar oldum. Adam kısaca, "Benim firmam böyle bir ses analizi yapmadı, zaten böyle bir ses analizi için uzman değiliz, birisi, benim firmamın adını kullanmış, kartımızı antetli kağıda ataşlamış, bu haberi yayan ajanslar, utanın!" diyor. Hiç diplomatik olmayan bir üslûbu var bu açıklamanın, çünkü John Marshall Cheary belli ki bir sahtecilik karşısında olduğunu düşünüyor ve bayağı kızmış. Bu açıklamadan haberdar olmadan yazdığım aşağıdaki kısmı yine de silmiyorum ki, rezaletin hiçbir perdesi eksik kalmasın. ]

Gelelim bu şahısların verdikleri raporlarla ilgili habere. Bir kısmını buraya aktarıyorum:
Jou Production firmasının da sahibi olan ve Harry Potter, Life of Pi gibi Hollywood yapımlarının seslendirme aşamasında imzası bulunan Robin Lai, 'Bu tarz ses kayıtlarında oynama yapıldığında, bazen gerçeğin hangisi olduğu konusunda emin olmanız kolay değil' derken, söz konusu kayıtta ise bariz montaj kalıntılarının bulunduğunu, bunu yapanların profesyonellikten uzak olduğunu söyledi. [ bunlar raporda yok, kendisiyle ayrıca görüştülerse o zaman söylemiş olabilir, ama ne zaman görüşüldüğü belirtilmiyor - ük ]
New York'un Manhattan şehrinde, dünyaca ünlü John Marshall Studios'un teknik imkanlarını da kullanarak vardığı sonucu bir rapor halinde sunan Jou Production sahibi Robin Lai...
Burada bilinçli olarak yaratılan karışıklığı gidermek gerekiyor. Dediğim gibi, John Marshall Media, çok büyük bir şirket ve Lai de burada ses mühendisi olarak çalışıyor. (Çalıştığı söylenen büyük işlerde yeralmış mı, sahiden merak konusu, çünkü Internet Movie Database'de ismini bulamadım. Muhtemelen en fazla bazı seslendirme kayıtlarında masa başında oldu, filan - ama ABD'de bu kadar katılım künyeye yazılmak için fazlasıyla yeterlidir, o zaman niye yok?)

Anlaşılan Robin Lai'nin kendisine ait küçük bir firması var: J Ou Productions. Zaten "ıslak imzalı" kağıdı bu titriyle imzalamış. Kağıda kartvizitini ataşladığı öbür büyük ve tanınmış firmanın "imkânlarını kullandığı" söyleniyor, çünkü orada çalışıyor! Muhtemelen işi kendi firması adına alıp yapmış, çünkü BBC'ye filan iş yapan John Marshall'a bu raporun hazırlattırılması muhtemelen daha resmî ve daha güvenilir bir ilişki gerektirecekti. Bu da, haberinde "New York'un Manhattan şehri"nden falan bahsedebilen bir Haber7 için pek kolay olmayabilirdi sanırım.

Bu benim tahminim tabiî. Ancak böyle düşünmeyi meşru kılan çok önemli bir ayrıntı var, esas merak edilecek soruya ilişkin: Peki ne demiş bu adamlar? Kayıtlar montajdır mı demişler.

Evet, öyle demişler. Şüphesiz öyle diyecekler çünkü elimizde beş ayrı telefon görüşmesi var. Dolayısıyla, ellerine gönderilen dosyanın tek bir kesintisiz kayıt olmayıp, çeşitli kayıtların birleştirilmesiyle oluşturulmuş olduğunu söylemişler. Robin Lai raporunda, sadece elindeki kaydın arka plan ses seviyesi analizini hem de "hızlı bir analizini" yaptığını ve kesintisiz bir kayıtta değişmemesi gereken arka plan seslerinin bu kayıtta değiştiğini, dolayısıyla kaydın bazı yerlerine müdahale edildiğini belirtiyor. Evet, zaten elimizdeki kayıt tam da böyle bir şey. Kyle Cassel ise, yine arka plan seslerindeki kesintilere dikkat çekiyor ve seslerde "işitilebilir" kesintiler olduğunu söylüyor. Buradan anlıyoruz ki, kendisi kriptolu bir telefon dinleme kaydını analiz ettiğinden pek haberdar değil muhtemelen. Ayrıca, birkaç ayrı görüşmenin ardarda dizildiği bir kaydı analiz ettiğinden haberdar mı (aynı şey Lai için de geçerli), o da belirsiz. Bir paragraflık raporun son cümlesinde Cassel yine ses iniş-çıkışlarınıdan, seviyenin istikrarsızlığından filan dem vururken, "kesintisiz kaydedilmiş bir görüşmede" bunların olamayacağına işaret ediyor. Acaba dinlediğinin nasıl bir kayıt olduğunu zannediyor?

Şahsen izlenimim, bu iki ses mühendisine ya bizim dinlediğimiz beş görüşmelik kaydın gönderilmediği ya da gönderilen kayıt hakkında gerekli bilginin verilmediği, muhtemelen sadece "montaj olup olmadığının" sorulduğu, bu adamların da doğal olarak "montaj vardır" dediği, işin inceliğine girmediği. Yazdıklarından da bu anlaşılıyor. Amerikan hükümeti böyle bir ses analizi yaptırsaydı acaba karşımızda nasıl raporlar olurdu? Nereden bulunduğu belirsiz iki ses mühendisinin birer paragraflık basit yazısı mı olurdu? Boşversenize...

Gereksiz ama, içler rahatlasın, bir-iki laf daha: Bir ses kaydındaki kesintilerin anlam ifade edebilmesi için, kesinti ve eklemelerin, konuşmaların anlamını değiştirecek şekilde, aralarda, belirli maksatla yapılmış olması gerekir. Bu iki ses mühendisi, hiç bilmedikleri bir dilde, bol bol duraklamalarla, ııı'larla, "şey"lerle sürdürülen, kriptolu telefonların dinlenmesi sonucu bir sürü elektronik ve dijital deformasyonla dolu bir konuşmalar dizisinin sahteliğine dair tek kelime etmiş sayılamazlar bu durumda. Daha önce de izah ettim, bir ses dosyası kesilmiş biçilmiş olabilir, fakat içinden hiçbir şey eksilmemiş, arasına hiçbir şey eklenmemiş de olabilir. Kesilmiş-eklenmiş denen her şeye tek tek bakılması lâzım. Bu Robin ile Kyle, tekrar edelim, bilmedikleri bir dildeki bir kaydı bu şekilde analiz edemezler ki. Üstelik, başka can alıcı sorular ortada duruyor: Robin Lai ile Kyle Cassel nereden bulundu? Niçin onlar? Ne alâka? Cassel'ın sayfaları nereye toz oldu birdenbire?

Tabiî ufak bir soru daha var: Bu analiz ne kadar sürdü ve karşılığında ne ödendi? Bunun cevabı da işin ciddiyetine dair ölçü olacaktır.

"Dünyaca ünlü Amerikalı uzmanlar" şimdilik fos çıktı. "Kayıtlar montaj!" cephesinden atılan her adım -memleket adına "ne yazık ki" mi desek, bilemedim- bizi kayıtların sahiciliğinin ispatlanmasına biraz daha yaklaştırıyor.
Ses kayıtları "rapor"u - Bizi aptal yerine koymayın

Ses kayıtları "rapor"u - Bizi aptal yerine koymayın

Başbakan Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasındaki telefon görüşmelerine ait ses kaydının ABD'ye gönderilip incelettirildiği ve kaydın sahteliğinin anlaşıldığı, Haber7 sitesinin yayımladığı bir "rapor" aracılığıyla kanıtlanmaya çalışılıyor. Ancak hükümet yanlısı bütün medya ve grupların Haber7'den alarak yaydığı bu "rapor" haberi, savunduğu iddianın tam aksine inanmamıza yolaçacak ayrıntılarla dolu.

"ABD'deki dünyanın en gelişmiş stüdyolarından biri"ne dair haberin uyandırdığı şüpheler hakkında dün yazdım ("En gelişmiş stüdyo"… - Bu nasıl haber?"). Bugünse, Haber7, bu defa "New York'taki dünyaca ünlü kriminal laboratuarı"ndan gelen "ön rapor"u haberleştirdiğini iddia etti. "Ön rapor" adı altında sundukları şey, "nasılsa yuttururuz" diye gazladıkları teknik ayrıntılardan geçilmiyor. Bunları örnekleyip ele alacağım. Önce, tıpkı "en gelişmiş stüdyo" gibi, "dünyaca ünlü kriminal laboratuvarı"nın da adının verilmediğine dikkat çekeyim ve haber metninden başlayayım.

Şöyle diyorlar: "…inceleme sonuçlarına göre ses kaydının dört beş farklı zamanda yapılan telefon konuşmalarından derlendiği tespit edildi."

Evet. Sorun ne? Zaten dört-beş telefon konuşması değil mi kayıtta yeralan? Ama böyle söyleyince sanki bir açık yakalanmış gibi oluyor değil mi? Yazık…

Habere göre, "teknik analizin ön raporu Türkiye'deki ilgili mercilere ulaştırılmış". Tıpkı stüdyo veya laboratuvarın adı gibi, bu mercilerin adı da verilmiyor. Niye? Herhalde verilemiyor. Yok çünkü böyle merciler. "Haber7'nin ulaştığı rapor," diye devam ediyor metin. Göreceğiz ki, "ulaştığı" yerine başka bir kelime konsa sanki daha uygun olacak.

İddia şu: "…ön rapor, konuşmanın parça parça kesilerek hazırlanmış bir montaj olduğunu ortaya koyarken, eksik cümlelerin Başbakan Erdoğan ile Bilal Erdoğan'ın sesine benzeyen bir sesin stüdyo ortamında yapılmış kayıtlarla tamamlandığı anlaşıldı."

Metni hazırlayanlar, konuya hakim değil


Hemen belirteyim ki, "ön rapor" dedikleri şey, bunları ortaya koymuyor veya kanıtlamıyor. Aksine, metni hazırlayanların konuya hiç hakim olmadığını, karşımızdaki metni teknik bir rapora bakarak hazırlamadıklarını kanıtlıyor. "Parça parça kesilerek hazırlanmış montaj" diye bir tabiri hiçbir teknik eleman, uzman vs. kullanmaz, çünkü kesilmeden montaj olmaz. "Stüdyo ortamında" denebilmesi için, görüşmenin geçtiği başka yerlerdeki dip seslerle "stüdyo ortamının" dip sesindeki farkların tanımlanması lazım. Kayıtta böyle bir fark işitilmiyor. Zaten, Haber7'nin "ön rapor" dediği metinde, hangi seslerin "eklenmiş" olduğuna dair somut hiçbir veri, evet, hiçbir veri yok. "Araya ses eklenmiş" diyemezsiniz ki, "şu sesle şu sesin arasına şu ses eklenmiş" derseniz bir anlamı olur. Öteki, boş laf.

Yine, metnin konuya yabancı birilerince hazırlandığını ortaya koyan bir cümle: "Raporda farklı ses kayıtlarının birleşme noktasını gösteren ses kırılmaları da dakika dakika belirtildi."

Eldeki kayıtta zaten farklı görüşmeler var, bunların ek yerleri olması normal. İkinci olarak, herhangi bir ses kaydını, seslerle hiç oynamadan, araya hiçbir şey eklemeden, sadece boşluk yerlerini azaltarak kesip, fazlalıkları atıp tekrar ekleseniz, yine ek yerleri olabilir. "Birleşme noktalarının" olması, konuşmadan laf atıldığını, konuşmaya laf eklendiğini kanıtlamaz.

"Ses kırılmaları" ifadesiyle acaba ne kastedilmiş, merak ediyorum. Aşağı yukarı bir fikrim var, "şunun için demişlerdir herhalde" diye. Ama bu neyi ispat edecek, anlayamıyorum. Başbakan ile oğlu, öyle bir teknolojiyle konuşuyorlar ve dinleniyorlar ki, orada nasıl ses bozulmaları, gidiş-gelişleri, bastırılma ve patlamaları olabileceğini bu kayda bakarak kimse kestiremez.

Son olarak, "dakika dakika" ibaresi. Bu hakikaten büyük cehalet ürünü. Herhangi bir stüdyoda, sesle, görüntüyle iş yapan insanlar için dakika diye bir birim mi var yahu? Ses sözkonusuysa ya ölçü-vuruş vs. olur ya saniye-salise olur ya, işin görüntüyle bir ilgisi varsa, olacaksa, frame=kare olur (saniyede 24, 25 falan). Dakika neredeyse bir ömür gibi bir zaman, bu işlerde. "Dakika dakika belirtildi" ne demek? Zaten time-code'lu döküm de elbette dakika dakika değil, "saniye saniye" denebilecek şekilde.

Şimdi, hiç anlamadığımız bir paragraf geliyor:
'Time-code'u dakika dakika ayrıştırılan ses dökümünün, stüdyoda genişletilmiş ses kaydı da hazırlandı. Bu ayrıştırılan kayıtlar, montajlanan bölümleri, arada kalan temizlenememiş sesleri ve deformasyon çabalarını da ortaya koydu.
Acaba bundan kasıt, sesleri dalga şekilleri olarak ekranda görmek, bunu büyütüp daha net görmek falan mı? "Montajlanan bölümler", "temizlenmemiş sesler" ve "deformasyon çabaları" varsa, bunlar ses dosyası açılıp bakılınca -istendiği gibi büyütülebilir de- kısmen fark edilebilir, bazıları da edilemez. "Genişletilmiş ses kaydı" ile bilmediğimiz başka bir şey mi kastediyorlar? Fakat, laboratuvarın kullandığını iddia ettikleri programlar (ki aşağıda konu edeceğim, bu da başlıbaşına mesele) bundan ötesine elverecek şeyler değil. Ne demek istendiğini anlayamıyorum.

Şuradan bir sonuç çıkarabilir miyiz acaba: "Ayrıştırılan seslerin dosyası tek tek de kamuoyu ile paylaşılarak, bu telefon konuşmasının tamamen bir montaj olduğu gerçeğinin de önümüzdeki günlerde kamuoyuyla paylaşılacağı öğrenildi."

Hakikaten, acaba ne demek istiyorlar? Diyelim elimizdeki kayıt bir montajsa, bunun imal edildiği orijinal dosyalara ulaşabilseler, bunları bize sunsalar bir anlamı olabilirdi. Ama eldeki kayıttan "ayrıştırılacak" hiçbir şey bizi bu konuda sonuca götüremez.

"...aşağıdaki gibidir


Ve, söyleyişi Haber7'den ödünç alalım: "İşte laboratuvar raporundaki dikkat çekilen noktalar"… Bir arabaşlık atmışlar; niyeyse hoşuma gitti. Bahsedilen laboratuvara ısındım, "bizden biri" gibi hissettim onu birden… Arabaşlık şu: "BAŞBAKAN ERDOĞAN VE OĞLU BİLAL ERDOĞAN ARASINDA 17 ARALIK'TA YAPILDIĞI İDDİASI İLE İNTERNETE DÜŞEN SES KAYITLARININ ÖN TEKNİK ANALİZİ AŞAĞIDAKİ GİBİDİR". (Nedense, bu rapor muhabbeti bana hep bilgisayarlarla yeni tanıştığımız zamana ait bir Türk filmini hatırlatıyor. Orada adam gelip masaya bir zarf koyuyor ve şöyle diyordu: "Buyurun efendim. Bilgisayar yardımıyla saptadık." O zaman hepimiz inanıyorduk tabiî…)

İddiaya göre şöyle bir şey saptanmış kayıtta: "Cümle oluştururken, eksik hecelerin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın sesine benzeyen bir sesle tamamlanma yoluna gidildiği açıkça belli olmaktadır. Aynı teknik, Bilal Erdoğan'ın sesine de uygulanmıştır." Bu, kaydın nerelerinde, hangi eksikler nasıl tamamlanarak yapılmış, hangi hecelerle hangi kelimeler üretilirken hangi eksik heceler tamamlanmış? Tek bir veri yok.

Sözde raporu hazırlayan stüdyo veya laboratuvarın elinde, bilgisayarda müzik yapmakla uğraşan herhangi bir gencin elindekinden daha gelişmiş imkânlar bulunmadığı anlaşılıyor ki, bu da bu meçhul kuruluşun "dünyaca ünlü"lüğüne epey gölge düşürüyor. Zira hernekadar teknik görünümlü laf kalabalığıyla pazarlanmaya çalışılsa da, adamların sadece yaygın ses-müzik programlarıyla çalıştığı anlaşılıyor:
Ses bandının digital ortamda 'Cubase 7' ve 'Wave 9' isimli profesyonel ses programlarında, genişletilerek dinlendiğinde, telefon konuşma kayıtlarının arasına stüdyo ortamında kaydedilmiş bir çok sesin ilave edildiği gözlemlenmiştir.
Cubase 7 ve Waves 9 (Wave 9 değil Waves 9 olması gerekiyor; ötekiyse özür dileyeceğim elbet), bilgisayarda müzik yapanların kullandığı, kolayca erişilebilecek ticarî programlardır, hattâ Waves 9 bildiğim kadarıyla bir plug-in (Pro Tools sistemi içerisinde çalışan bir eklenti); ayrıca tekil program versiyonu da var mı, bilmiyorum, Cubase gibi sıradan bir programın adını burada gördükten sonra, araştırma ihtiyacı da hissetmiyorum. Çünkü burada, meselâ FBI'ın falan ses analizlerinde kullandığı, bizim adını sanını bilmediğimiz, gayet derinlikli, incelikli tekniklerden, programlardan sözedilmeliydi. Değil mi? (Ben kayıtları, kendi başına pek mühim bir program da olmayan, esas olarak video seslendirmede yardımcı bir program olarak imal edilmiş ve artık epey eskimiş bulunan Soundtrack Pro ile açıp bütün bu söylenenler öyle mi değil mi diye kabaca bakabiliyorum meselâ. Kazara elimde Cubase de olabilirdi. Bu kadar ciddî ve büyük bir mesele bu düzeyde mi halledilecek? Yapmayın allah aşkına!)

Bir paragraf daha var, çileden çıkmamıza:
Stüdyo seslerinin gizlenmesi için telefon konuşmasına benzer efektler verilerek sesler deformasyona uğratılmış ancak çok amatörce yapılan bu uygulama, konunun uzmanlarının gözünden kaçmayacak kadar aşikardır.
Yok efendim böyle bir şey. Bu ses kaydında "aşikâr" olan hiçbir şey yok. "Stüdyo sesleri" nedir ayrıca? Stüdyoda ses niye olsun? "Stüdyo ortamında dublaj" yapıldıysa, sorun orada ses olması değil olmamasıdır. Öbür taraflarda dip sesleri olacağı için, onların benzerlerinin eklenmesi gerekecektir. Ama bu herhangi bir sesi gizlemek için değil, arka veya dip sesleri gerçek telefon konuşmasındakilere benzetmek için yapılır ancak. Neyi gizleyeceklermiş?

Ve "New York'taki dünyaca ünlü kriminal laboratuvarı", raporunda, "çok amatörce yapılan bu uygulama konunun uzmanlarının gözünden kaçmayacak kadar aşikârdır" diye bir cümle yazmış, öyle mi? Hakikaten, bu kayıtlar ortaya çıktığından beri utancımdan yerin dibine geçiyorum, vatandaş olarak, insan olarak, ama galiba bizi yerin dibi falan da kurtarmaz. Bu kadar salak yerine konmayı kaldıramıyorum.

Bazı örnekler


Şimdi, "time-code dökümü" adı altında verdiklerine bakacağız. Bir kısmına. Time-code'ların yanındaki siyahlı ifadeler sözde rapordan, altlarındaki açıklamalar benden.

00:02 - 00:04 / Gülüşmeler duyuluyor.
Hayır. Yok gülüşme falan.

00:08 - 00:09 / Kes yapıştır yoluyla aralara ses atılmıştır.
Hangi sesler? Bunu ispat edebilecek anlamlı bir durum yok.

00:10 - 00:14 / Ekleme yoluyla deformasyon yapılmıştır.
Ne demek? Böyle bir teknik tabir yok. Ne eklenmiş? Ne deforme edilmiş? Ekleme başka şey, deformasyon başka şey.

00:42 - 00:44 / RTE'nin orijinal sesine dublajla eklenmiştir.
Bu iddia özellikle saçma. Çünkü buradan önce başbakan, "Zafer'in oğlu, Muammer'in oğlu…" diye, evlerine operasyon yapılan bakan çocuklarını sayıyor. Bilal Erdoğan net duyamıyor ve, "Bir daha saysana babacığım," diyor, bunun üzerine başbakan tekrar sayıyor. Bu sırada, çok büyük ihtimalle dip gürültüsü bastırma filtreleri veya benzer bir filtrelemeden kaynaklanan bir sonuç olarak, başbakanın sesi yer yer, önceki ve sonraki konuşmalarına göre çok yüksek çıkıyor ve ses dosyasının görsel halinde, dalga şeklindeki farklılık olarak gözüküyor. Uyduruk raporu düzenleyenler dalga şekline aldanıp "araya ses atılmış" diyorlar. Araya ses atılacak olsa bunun aynı dalga şekline (aynı seviyeye) getirilerek atılması çok kolaydı. "Montaj"cılar öyle yaparlardı ki dikkati çekmesin. Ayrıca, bu seslerin "araya atılmış" sesler olmadığı konuşmanın akışından belli. Üçüncüsü ve asıl önemlisi, neden tam da konuşmanın burasına araya ses atılsın, başbakan az önce söylediklerini tekrarlıyor?!

01:07 - 01:13 / RTE'nin orijinal sesine dublajla eklenmiştir.
Başbakan şöyle diyor: "…senin evinde ne var ne yok… sen bunları diyorum çıkar". Bu sözlerin arasında, "sen bunları"dan önce, "benimle…" gibi anlaşılan, tam anlaşılamayan tuhaf bir ses var hakikaten. Başbakanın sesi gibi ama emin olunamaz. Dalga şeklinde de burası tuhaf duruyor. Fakat tabiî şu soru var: Buraya dublajla ekleme yapan, niye böyle bir şüphe uyandırıcı ayrıntıyı bıraksın? Bunun oradan atılması çok kolay. Dublajla neyin, neresinin eklendiğini söylemedikleri için anlayamıyoruz.

04:22 - 04:24 / Dublaj yapan kişinin düzenlenmiş deformasyon yaptığı tesbit edilmiştir.
İşte bu raporun bir stüdyo, laboratuvar veya herhangi bir ses teknisyeninin elinden çıkmış olamayacağı yolunda en güçlü işaretlerden biri. (1) "Düzenlenmiş deformasyon" diye bir teknik terim yoktur. Evet, o kadar basit. (2) Diyelim herhangi bir teknik işlem için bu tuhaf lafı birileri kullanıyor veya yanlış çeviri sözkonusu. Herhangi bir teknik eleman, "dublaj yapan kişi"nin bir seslendirmeci, eğer teknik bir işlem yapılmışsa bunu yapanın da teknisyen veya uzman vs. olacağını bilir. "Dublaj yapan kişi" diye bahsedilecek bir teknik eleman olamaz. Hele dublaj yapan kişinin yapacağı bir "düzenlenmiş deformasyon", ses tekniği evreninde yeni keşfedilmiş bir yıldız olabilir ancak. Resmen komik bir laf bu.

04:25 - 04:33 / "Sümeyye geldi mi?" iki defa kes yapıştır yapılmış. Tekrar kurgu sözkonusudur.
Yine, metnin konuya yabancı birileri tarafından hazırlandığını gösteren bir ifade: "tekrar kurgu". Böyle bir teknik terim yoktur. Herhangi bir stüdyo, laboratuvar, ses teknisyeni vs. böyle bir terim kullanmış olamaz. Fakat daha önemlisi var. Uydurmacanın net olarak fosladığı yer burası. Çünkü burada her şeyiyle birbirinin aynı iki "Sümeyye geldi mi?" sorusu yok. Başbakan bunu iki defa söylüyor, iki söyleyişi birbirinden farklı. Ses olarak da farklı, dalga görüntüsü olarak da. Görüntüleri ilişikte koyuyorum, bakın. Bunu yapmamın nedeni, bu kadarcığını ortaya çıkarmak için "ABD"deki dünyanın en gelişmiş stüdyolarından biri" veya "New York'taki en büyük kriminal laboratuvarı"na dahi ihtiyaç olmadığını göstermek.


07:31-07:35 / "Senin evinde biraz sonra kalsın mı" diye anlamsız ekleme tesbit edilmişti.
("Edilmiştir" olacak, aceleden böyle yazılmış.) Burada Bilal Erdoğan, hiç anlamsız bir laf etmiyor, "Yani tamamen sıfır mı kalsın baba, yoksa senin evinde biraz para kalsın mı?" diye soruyor. Kaydın pek çok yerinde gördüğümüz, muhtemelen dinleme-kayıt teknolojisinden ve dip seslerin bastırılmasından doğan deformasyon sonucu, "biraz para", "biraz sonra" gibi duyulabiliyor.

07:53 - 07:57 / "Bu kadar verebildik" sözüne bindirme yapılmıştır.
Bununla kastedilen, bu kısmın volümünün yüksekliği. Buradaki mesele sadece gürültü bastırma (muhtemelen noise reduction veya bir çeşit kompresyon veya gate filtresi). Sesin burası yüksek kalmış. Kim niye "bindirme" yapsın, ne manası var? Saçma.

* * *

Evet. Şimdilik bu kadar. TRT HD Kanal Koordinatörü Kürşat Özkök'e dayandırılan bir haber daha var; Sabah'ın sunduğu. Bu şahıs, "ucuz bir montaj" demiş. Neye dayanarak? Haberdeki şu ifadeye bakınca, sağlam bir yere dayandığını düşünmek mümkün değil: "İnceleme sonucunda, ses kaydında, Başbakan Erdoğan'a ait konuşmanın tamamının kesik kesik tek bir cümle ya da kelimelerden (tamam, nasıl oldu vs.) oluşturulduğu tespit edildi."

Ne demek yani? Burada duyduklarımız sadece bunlardan oluşturulmuş olamaz ki? Ne demek istiyorlar? Teknik ayrıntı niyetine söylediklerini ciddiye alabilmemiz için, bu saçmalıkları uluorta savurmamaları lazım. Çünkü, meselâ başbakan, "Devletin kriptolu telefonlarını dinliyorlar!" diye esip gürledikten sonra TÜBİTAK'tan, tam da kriptolu telefonlarla ilgili beş kişi atılırsa, biz bu kayıtların sahteliğine inanmak için çok daha güçlü kanıtlara ihtiyaç duyarız.

Her neyse, benim yapabildiğim, nihayet "amatörce" bir analiz. TRT haberindeki ayrıntıları da profesyonellere bırakıyorum. Yönetenler ve şakşakçıları, bizi aptal yerine koymaktan artık vazgeçseler ne güzel olurdu… Onlar için de yani:)

"Çürütecek ayrıntı", bizzat çürük

Bu kadar netameli işin döndüğü bir ortamda çıkıp hepimizi aydınlatması özlemle beklenen Şamil Tayyar nihayet 25 Şubat'ta gece saatlerinde sahne aldı. Başbakan ile oğlu arasındaki "sıfırlama" konulu kayıtların sahteliğini ispat seferberliği kapsamında. Star gazetesi, Tayyar'ın Ülke TV'deki güzide program "Sıradışı"nda gösterdiği performansı iddialı bir başlıkla sundu: "Montaj skandalını çürütecek ayrıntı".

Tayyar'ın ortaya boca ettiği ayrıntılar bol. Propaganda bülteni Star bunlardan hangisine "çürütecek ayrıntı" payesi verdi, anlaşılamadı. Bunlara tek tek bakıp, ciddiye alınmaya değer olanları var mı, ayırt etmeye çalışacağız.

Şuradan başlayalım:
Ellerinde binlerce ses kaydı var. Teknolojiyi kullanmayı da iyi biliyorlar. İstedikleri zaman istedikleri kaydı çıkartırlar.
Hayır, her istediklerini yapamazlar. (Bundan önceki iki yazıma bakın lütfen.) Dinlediğimiz kayıt, tam da, ses imal ederek biraraya getirilmesi imkânsız cinsten. Eğer muazzam temkinli davranacaksak şöyle diyebiliriz: ancak yer yer şüpheli bölgeler olabilir.
Kayda baktığınızda bir iki ses Başbakanımıza ait, arada dublaj var bir başka ses var.
Nasıl anlamış bunu Tayyar? Kendisi dinleyerek, çıplak kulakla anlayamaz. Bunlar kaydın nereleri? Söylediğinin geçerliliği yok.
Diğer sesler de çok sayıda konuşmadan cımbızla çekilerek biraraya konulmuş ama birtakım acemilikler yapılmış.
Nasıl saptamış? Nereler bu cımbızlanan yerler? Duyduklarımız bazı konuşmalardan cımbızlanmışsa, bunlar ne tür konuşmalardır? Hangi konuşmalarda buradaki bazı sözler geçmiş olabilir? Hangi unsurları Tayyar "acemilik" olarak niteliyor? Bunların hiçbirini somutlamıyor. Söyledikleri geçersiz.
Operasyonun yapıldığı sabah ertesi gün olmak üzere 3-4 görüşme yayınlanmış. Başbakan 17 Aralık'ta Konya'da Şeb-i Aruz törenlerindeydi. Görüşmenin yapıldığı iddia edilen 15:39 saatinde ise Başbakan Erdoğan Libya Başbakanı ile görüşme yapıyordu.
Başbakanın Konya'da oluşuyla ilgili bir sorun yok. 15.39'da ne olduğunu ise biz basit insanlar bilemiyoruz haliyle. Bu koca düzeneği kuracak olanlar, başbakanın o gün sözkonusu konuşmaları yapmış olabileceği zamanları saptamamışlar mıdır? Bu kadar amatörce mi davranmışlardır? Konuşma sırasında başbakanın bulunduğu yeri yanlışlıkla Konya yerine Ankara olarak belirttiklerini biliyoruz, ama niyeyse Şamil Tayyar bunun sözünü etmiyor. Neden acaba? Yine de bu saat uyuşmazlığını bir kenara not etmeliyiz.
Görüntünün biri de saat 23.15 gösteriyor. Başbakan o sırada Konya'da havaalanına giriyor. Ankara'ya uçacak, uçağa bindiği saat. Teknik olarak bunun gerçekleşmesi mümkün değil.
Bunu da bilemiyoruz. Ama başbakanın uçağa binmeden veya bindikten sonra, uçak kalkmadan hemen önce telefonla konuşacak vakti bulabileceği açık. Tam zamanlamayı bilmek lazım.
Belli ki saatle, zamanla takvimle oynanmış, ya da montajı yapanlar farklı bir ülkede oldukları için acaba kendi yaşadıkları ülkeye göre mi yapmışlar bunu bilemiyoruz.
Biz hiç bilemiyoruz. Şamil Tayyar bunu nereden çıkardı, onu da bilemiyoruz. Tayyar'ın elinde en ufak bir veri var mı acaba? Olsa tantanası yapılmaz mıydı? Bu daha çok, "at ortaya su bulansın" kategorisinden bir "ayrıntı" galiba.
1 Milyar dolar bir kamyon para yapar. İçinde binlerce saçma sapan şey var.
Saçma sapan şeyler nedir, Tayyar sıralamıyor. Fakat zaten şahit olduğumuz skandalın önemli bir boyutu, onca paranın konacağı yer bulma meselesi. "Bir kamyon" mudur, bilemiyorum, ama bahsedilen paranın çok yer tuttuğu kesin. Bir saçmalık yok burada. (Ne kadar dolar ne kadar yer kaplıyor, şahane illüstrasyonlarla göstermişler: TIKLAYIN.)
Bu kayıtlar alelacele servis edildiği için böyle hatalar var. Biraz daha zamana yaysalardı daha profesyonelce bir şey ortaya çıkabilirdi. Basite almayın, kurnaz bir zeka var ortada. Yedi bin kişinin dinlendiğine dair skandal bilgiler gazetelere manşet olup Türkiye'nin gündemini değiştirince karşı bir hamleyle Türkiye'nin gündemini değiştirmek istediler.
Bunu neden iki-üç gün sonra yapamasınlar? Başbakan ile oğlu arasında, şu dinlediğimiz içerikteki bir kayıt, bunları her kim yapıyorsa, ortaya savurabileceği en büyük bombalardan biri; bunu niye ziyan etsinler? Şamil Tayyar'ın bir dinleyişte sahteliğini anlayabileceği kalitede bir sahte kayıtla ortaya çıkan, "kurnaz bir zeka" falan değil, düpedüz amatör olmalı, "basite alınmalı" demektir.
Gece bir montaj kaset yayınlanıyor. Kaset internet sitelerine düşer düşmez CHP, MHP olağanüstü toplanıyor. Ne oluyor size? Bir bekleyin sabah olsun. Siz ne olduğunu nerden biliyorsunuz? (...) O toplantı kararları tesadüf değil. Önceden onların da haberi var, ben bunu anlıyorum. Bu tezgahı kuranlar, darbe planını yapanlar siyasi ayağını da oluşturmaya çalışmışlar.
"Darbenin siyasî ayağı" falan, afilli laflar tabiî, ama bu iki partinin bu işten önceden haberinin olduğunu Şamil Tayyar nereden çıkarıyor? Bu konuda hiçbir veri yok. Kayıtlar çıktı, yayıldı, ondan sonra toplandılar. Aynı sıralarda AKP önderleri de toplantıdaydı, MİT Müsteşarı başbakanlığa gitmişti, bu ne olacak?

Velhâsıl, Şamil Tayyar'ın söyledikleri, zaten baştan kendisine inanmaya hazır olanlar dışında kimseyi ikna edebilecek sözler değil. Aksine, savunma adına söylenebilenler bunlardan ibaret olunca, kayıtların doğruluğuna gitgide daha fazla ikna olacağımız ortada.
GCMPartner İle Blogunuzundan Para Kazanın

GCMPartner İle Blogunuzundan Para Kazanın

Blog yazarlığı keyifli bir hobi olmasının yanında fırsatları değerlendirdiğinizde kazançlı bir işe de dönüşebiliyor. Bugüne kadar blogunuzdan para kazanmanızı sağlayacak pek çok yöntem tanıttım ama içlerinde en keyifli olanı ve en çok kazandıranı Affiliate Marketing diyebilirim.

Bu yazımda çok kazançlı ve çok güvenilir bir ortaklık programı olan GCMpartner’ı tanıtmak itiyorum.

gcmpartner ortaklık programı
GCMpartner Nedir? Nasıl Kazandırır?

Aslında GCMpartner’dan önce GCM Forex’ten bahsetmemiz gerekiyor. Çünkü GCMpartner, GCM Forex’in ortaklık programının ismi. GCM Forex, parite, petrol, altın, endekslerin alım ve satım fiyatlarından forex işlemler yapılan SPK denetimli bir aracı kurumdur.

GCMpartner ise bu şirketin CPL (Cot Per Lead) yani üyelik başına ödeme yapan affiliate modeliyle blog yazarlarına para kazandıran ortaklık programının ismidir. Blogunuza ekleyeceğiniz hazır araçlar, bannerlar veya linkler ile demo üye yapacağınız kişi başına gelir elde edebilirsiniz.

Ayrıca GCMpartner’da subaffiliate yani alt ortaklık programı da mevcut. Bu ne demek? Sizin referansınızla üye olan blog kişilerin kazancının %10’u kadar ekstra gelir elde edebilirsiniz.

GCMpertner’a Üyelik Ve Affiliate Link Oluşturma

GCMPartner’a üyelik çok basit ve ücretsiz. Buraya tıklayarak üyelik formunu doldurmanız yeterli. Hiç bir aktivasyon veya zorlayıcı işleme gerek kalmadan hesabınız birkaç saniyede oluşturuluyor.

gcmpartner

Üye olduktan sonra size özel bir kullanıcı paneli açılıyor. Burada kazançlar, gösterimler ver tıklamalarla ilgil istatistiki bilgileri anlık olarak görebilirsiniz. Arayüzü sade ve dili Türkçe olduğu için, kullanıcı panelini kolayca kullanılabilirsiniz .

 

Bu panelde blogunuza yerleştitrmek üzere banner ve text reklamları oluşturabilirsiniz. Bu reklamlar üzerinden GCM Forex’e üye olan kişi başına belli bir ücret alacaksınız.

Ayrıca hazır GCM araçlarını blogunuza ekleyerek hem ziyaretçilerin ilgisini daha çok çekebilir, kazancınızı arttırabilirsiniz.

Kazançlar Ve Ödemeler

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki GCMpartner’a illegal içeriğe sahip olmayan tüm blog yazarları ve online pazarlama ile ilgilenen internet kullanıcıları katılabilir. Fakat ekonomi, finans, borsa, para konulu blogların kazancının daha yüksek olacağı aşikardır. Küçük bir örnekle kazanç hesaplaması yapalım.

Yaptığınız üye başına kazanacağınız ücret 5’a kadar çıkmakla birlikte kişiden kişiye ve blogdan bloga değişmektedir. Günde 10 kişiyi üye yaptığınızı ve üye başına 1$ aldığınızı düşünürsek ayda ayda 300$ yapar. Alt ortaklık programı ile 5 blogger arkadaşınızın da aynı para kazandığını ve bunlardan %10 ekstra gelir elde ettiğinizi düşündüğümüzde buradan da 150$ kazanırsınız. Yani aylık kazancınız 450$ olur. Hiç fena değil :)

Gelelim ödemelere. Ödeme için her ortaklık programında olduğu gibi bir alt limit var. Toplam kazancınız 50$’a ulaştığında ödeme talep edebiliyorsunuz. Ödemeler her ayın 10’ında banka hesabınıza EFT ile gönderiliyor.

Önemli bir not olarak, üyelikler tamamen gerçek bilgiler ile oluşturulmuş olmalı ve 18 yaş üzeri olması gerekiyor, ödeme yapılmadan önce bu demo üyelikler kontrol edilmekte.

GCMPartner’dan Daha Fazla Kazanmak İçin Neler Yapılabilir?

Bannerları ve text reklamlarını blogunuza ekleyerek insanların üye olmalarını beklemek bir pasif gelir yöntemidir ancak kazancınızı arttırmak için biraz çaba göstermelisiniz. Herkes kendine özgü pazarlama stratejisi geliştirebilir ama ben birkaç temel ipucu vermek istiyorum.

1. Öncelikle Forex’in ne olduğunu çok iyi öğrenin ve ziyaretçilerinize öğretin. İşlem hacmi her geçen gün daha da artan Forex piyasası ile ilgili makaleleri, yazıları okuyun. Öğrendiklerinizden yola ççıkaracak ziyaretçileri bilglendirici içerikler üretin. Kısacası insanlara Forex’i güzel anlatan yazılar yazın.

2. Üyelik çalışmalarınızı sadece kendi blogunuz üzerinden yapmak zorunda değilsiniz. Diğer bloglara konuk yazar olarak, forumlarda konu açarak, sosyal medya platformlarını kullanarak daha fazla kişiye ulaşabilir, kazancınız arttırabilirsiniz.

3. GCMpartner’ın site sahipleri için geliştirdiği araçlardan mutlaka faydalanın. Bu araçlar ziyaretçilerin ilgisini ve dikkatini çekeceğinden “bu nedir?” diye merak edecek, araştıracak, belki de üye olacaklar.

4. Finans, ekonomi, para, borsa gibi konularda yayın yapan site sahiplerini bularak onları alt ortağınız yapmaya çalışın. Çünkü nların kazancı muhtmelen sizden daha yüksek olacaktır. Onların kazancından elde edilece %10 ekstra gelir belki de sizin kendi kazancınızdan fazla olacaktır.

Herkses bol kazançlar!

Whatsapp'a Arama Özelliği Geliyor

whatsapp 1


Sizlerin bildiği gibi son günlerde gündemden facebook şirketinin whatsapp mobil mesajlaşma uygulamasını yüksek bir fiyatla aldığı haberleri hiç inmiyor.Herkesin aklında aynı sorun “Peki ya şimdi ne olacak ?”. İnsanlar whatsapp’a yeni bir özellik gelmesini istiyor yani facebook’un boşuna almadığını ve farkını göstermesini istiyor.


Barcelona’daki Mobil Dünya Kongresi’ne katılan WhatsApp’ın eş kurucularından Jan Koum, WhatsApp aracılığıyla telefon görüşmelerinin başlayacağını duyurdu.


İspanya ‘nın Barcelona kentinde düzenlenen Mobil Dünya Kongresi’nde (MWC) konuşan WhatsApp‘ın eş kurucularından Jan Koum, geçmişte gündeme gelen ancak şimdiye kadar resmileşmeyen WhatsApp’tan telefon görüşmesi yapılacağı haberlerini doğruladı.

Kongredeki konuşmasında cebinden 10 yıllık bir cep telefonunu çıkartarak, mobil teknolojisinin ne kadar geliştiğini anlatan Koum, WhatsApp’tan telefon görüşmesi yapmanın yazdan önce mümkün olacağını açıkladı.

Facebook tarafından satın alınmalarına rağmen “WhatsApp’ın WhatsApp olmaya devam edeceğini” söyleyen Koum, “Satın alma olayı var ama yakın zamanda büyük değişiklikleri içeren bir katılım olmayacak. İyi çalışan her şeyi muhafaza etmeye devam edeceğiz” dedi. (AA)



Whatsapp'a Arama Özelliği Geliyor

"En gelişmiş stüdyo"... - Bu nasıl haber?

Başbakan ile oğlunun ses kaydını yalanlama harekâtı kapsamında Haber7.com, bir haber yayımladı: "ABD'den ses kaydı ile ilgili Ak Parti'ye jet rapor". Ve ses kaydının doğruluğuna dair izlenimimizi güçlendirdi. Tam bir kaş yapayım derken göz çıkarma hadisesi sanki.

Bu kısa haberin spotu şöyle: "Ak Parti, dün gece internet ortamında yayınlanan Başbakan Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan'a ait olduğu ifade edilen ses kaydını ABD'deki dünyanın en gelişmiş stüdyolarından birine analize gönderdi." Yani mesele daha spottan başlıyor.

Ses kaydının internette zuhur ettiği tam saati bilmiyorum. Ben saat 22.00'de haberdar oldum. O sırada ABD'nin doğu kıyısında, diyelim New York'ta öğleden sonra saat 15.00, batı kıyısında, diyelim California'da öğlen saat 12.00'ydi. Dolayısıyla, kayıt derhal ABD'ye gönderildiyse, herhangi bir stüdyonun, laboratuvarın bunun üzerinde çalışacak vakti var.

Ancak kaydın incelendiği yer acaba niye "ABD'deki, dünyanın en gelişmiş stüdyolarından biri" diye veriliyor da stüdyonun adı söylenmiyor? Ne demek "dünyanın en gelişmiş stüdyolarından biri"? Buna kim hükmetmiş? Bu kadar önemli bir kuruluşun adı yok mu? Pek tuhaf...

Haberi de aktarıyorum, kısa zaten:
Stüdyoda yürütülen çalışmalarda, montajlı olduğu ifade edilen ses kaydındaki seslerin tamamen kesilip yapıştırılmış ve bilgisayarda eklemeler yapılmış bir kurgu çalışması olduğu ortaya çıktı. Neredeyse kelime kelime eklemelerle oluşturulan ses kaydı analizi yapan ekipleri bile şaşkına çevirdi. Kayıttaki ses kırılmalarının tek tek ayrıştırıldığı ses kaydında bazı yerlerde iki kelimenin tek kelime haline getirildiği de ortaya çıktı. Stüdyonun AK Parti'ye ulaştırdığı ön raporda eksik kelimelerin bilgisayar seslendirmesi ile tamamlandığı tespit edildi. Saniye saniye not tutulan ses kaydı ile ilgili yazılı bir rapor hazırlanırken raporun çok kısa bir süre içinde Başbakan Erdoğan'a teslim edileceği öğrenildi. / Kaynak: Haber7
Adım adım gidelim: "ses kaydındaki seslerin tamamen kesilip yapıştırılmış ve bilgisayarda eklemeler yapılmış bir kurgu çalışması" olması ne demek? Bu sesler, kelimeler var, bunlar bazı konuşmalarda geçmiş, ancak bağlamlarından koparılarak kesilip yapıştırılmış demek. 10 dakikalık bir konuşmayı kesme-yapıştırma ile oluşturabilmek için kaç yüz saatlik kayıt lazım, tahayyül etmek zor. Kaydın "neredeyse kelime kelime eklemelerle oluşturulduğu" ifadesi, Haber7'nin iddiasını netleştiriyor. Bu şekilde ekleme kelimelerle 10 dakikalık bir diyaog oluşturabilmek için sadece bu kelimelerin geçtiği yüzlerce saatlik kayıt bulunması da yetmez. Bulunan kelimelerin ardarda eklenebilecek şekilde, birbirini tutan tonlama, tansiyon ve duyguyla telaffuz edilmiş olması da gerekir.

Gelelim Haber7'nin haberini fazlasıyla şaibeli kılan bir ayrıntıya: Bu ses kaydı, "analizi yapan ekipleri bile şaşkına çevirmiş". İşte bunun haber alınabilmiş olması çok ilginç. ABD'ye muhtemelen internet üzerinden gönderilen ya da Youtube linki verilerek "indirin" denen bir dijital kaydı inceleyen "stüdyo" ilgilileri, "şaşkına döndük" mü demişler? Nasıl haber alınmış bu ayrıntı? Sakın habere "kelime kelime eklenmiş" olmasın?..

Devam ediyorum: "Kayıttaki ses kırılmalarının tek tek ayrıştırıldığı ses kaydında..." Ne demek? "Ses kırılmaları" ne demek? Böyle bir profesyonel tabir yok. "Kırılmalar" nasıl "ayrıştırılmış"? Bu tabirleri kullanarak bu metni kim yazmış? Nasıl yazmış? Haber7 muhabir ve editörleri ses analizi uzmanı olmadıklarına göre, ancak "ABD'deki stüdyo"nun bir raporu şusu busu varsa, oradan çevirmiş olmalılar. Orada ne yazıyordu ki "kırılma" diye çevirdiler; "kırılmalar tek tek ayrıştırıldı" diye çevirdiler?

Devam: "bazı yerlerde iki kelimenin tek kelime haline getirildiği..." İşte bu olabilir. Ama kaç yerde olabilir? Kaç kelime için bu yapılmış olabilir? Ayrı ayrı kelimelerden hece alıp kelime oluşturulabilir elbette. Ancak tonun, tansiyonun, söyleyişin birbirini bu kadar tuttuğu heceler bulunacak, dikme-ekleme işlemi belli olmayacak şekilde bitiştirmeler yapılacak ve bununla, 10 küsur dakikalık bir kaydın belirleyici bölümü oluşturulacak. İmkânsız. Sadece arada bazı kelimeler bu şekilde imal edilmiş olabilir.

"Stüdyonun AK Parti'ye ulaştırdığı ön raporda..." Nerede bu rapor? Normal şartlarda, stüdyonun logosuyla amblemiyle, antetiyle, raporun ön sayfasını falan görürdük. Yok böyle bir görüntü. Zaten stüdyonun adı da yok.

Devam: "eksik kelimelerin bilgisayar seslendirmesi ile tamamlandığı..." Ne demek? "Bilgisayar seslendirmesi" ne demek? Şu mu kastediliyor: Seslendirme yapılıp eksik kelimeler kaydedilmiş; yani başbakan yerine bir başkası, onu taklit ederek bazı kelimeleri söylemiş, bunlar kaydedilip aralara yerleştirilmiş. Böyleyse zaten sıkı bir analizde taklitçi kişinin sesiyle başbakanınki arasındaki bazı farklar bulunurdu (ve bize bunları açıklarlardı). Seslendirme yapıldıysa, bunun önce nereye kaydedildiğinin bir önemi yok; zaten "bilgisayar seslendirmesi" diye bir tabir de yok. Bu muhtemelen, "en gelişmiş stüdyo" havasına uygun, ileri teknoloji havaları yaratıp işin inceliklerine yabancı okurun gözünü almak için uydurulmuş bir laf.

Devam: "Saniye saniye not tutulan ses kaydı..." Yani stüdyodakiler, ses kaydının her saniyesiyle ilgili notlar tutmuş. Neden? Kurgu da olsa, araya eklemeler de yapılmış olsa, kaydın her saniyesi için tutulacak not olamaz. Birkaç saniyelik bir bölüm sahicidir, sonra kelime eklenmiş bir kısım vardır, sonra yine birkaç saniyelik bölüm gelir, hattâ belki on-yirmi saniyelik kesintisiz bölümler vardır, vs. Haber7, "yani stüdyo öyle titiz ki, kaydı didik didik incelemişler" demek istiyor. Anladık. Ama üzerine konuştukları olay hakkında fikirleri olmadığını da anlıyoruz.

Sonuçta, kayıt ile ilgili "yazılı rapor"un hazırlandığını, "çok kısa süre içinde" başbakana iletileceğini öğreniyoruz. Yani henüz yazılı bir rapor yok. Fakat Haber7 stüdyonun vardığı sonuçları biliyor. Çünkü "başbakana iletilen" bir "ön rapor"dan öğrenmiş. Nasıl? Başka hiçbir yerde yok. Yayımlayan, Haber7'den alıp kelimesi kelimesine aynı metni yayımlamış. Haber7'nin bir "ön rapor"a ulaştığını kabul etmemiz bekleniyor.

En başta stüdyonun adının verilmeyişinden, sonra, kullanılan terimlerin uzman eliyle hazırlanmış bir metinde geçebilecek terimler olmayışından, haberin genel üslûbunun daha çok, meseleyi bilmeyen okurun gözünü boyamaya yönelik oluşundan ötürü, Haber7'nin bu haberine maalesef itibar edemiyoruz. Yargımızı sağlamlaştıran olguysa haberin altında yeralıyor: "Kaynak: Haber7".

Hükümet cephesinin savunma harekâtı kapsamında bu "haber", YeniŞafak'ın "Montaj kasetleri böyle hazırlanıyor" hizmetiyle birlikte düşünülmeli. Hükümet basını, var gücüyle, kaydın kurgu veya imalat olduğunu ispata çalışıyor. İlk bakışta normal. Fakat burada ziyadesiyle ilginç bir soru doğuyor: Teknoloji efsanelerine dayalı bu savaş neden? Mâlûm kayıtlara göre olması gereken saatlerde Bilal veya Sümeyye Erdoğan'ın, hattâ arada sesi duyulan Emine Erdoğan'ın nerelerde oldukları belirlense, muhtemelen daha kolayı, başbakanın dakika dakika nerede olduğu, ne yaptığı saptansa, kaydın inkâr edilmesi daha kolay olmaz mıydı? Teknolojik zımbırtılarla uğraşılacağına, gerçek hayata dayalı kanıtlar öne sürülse? Şimdilik mecburen vardığımız sonuç: Demek ki sürülemiyor. (24 Şubat'ı 25'ine bağlayan gecenin ilk saatlerinde bu tür iki girişimin yapılmış ve başarısız kalmış oluşu bu noktada hatırlanmalı elbet. İlkinde başbakanın Konya'da salonda konuşma yaptığı söylendi, yanlış çıktı, ikincisinde Sümeyye Erdoğan'ın Konya'da bulunduğu söylendi, o da yanlış çıktı.)

Son olarak, başbakanın "bu alçaklar devletin kriptolu telefonlarını bile dinliyorlar" hiddetiyle, YeniŞafak'ın, başlığı olup metni olmayan, "Kriptolu telefonlarının yazılımı değişiyor" haberine işaret edeyim. Buradaki "telefonlarının" kelimesinin "telefonların" olması gerekiyor; aceleye gelmiş anlaşılan. Daha da aceleye gelense, haberin metni. Şundan ibaret: "TÜBİTAK, kriptolu telefonların yazılımını değiştirmek için çalışma başlattı." Böyle bir haber olabilir mi? Başına ne gelmiş bunun?

Şimdilik, Tayyip Erdoğan-Bilal Erdoğan ses kaydının sahteliğini savunmak için yapılan girişimlerin, kaydın sahiciliği yönündeki izlenimi güçlendirdiğini söyleyebiliriz.

[ EKLEME / 21.26 - Başbakanın, "bu kurgular nasıl yapılıyor, biz de size göstereceğiz" sözünden sonra, birileri hemen, Kılıçdaroğlu'nun sözlerini kurgulayarak CHP genel başkanını hükümeti överken dinlediğimiz bir kurgu yaptı: "Helal olsun başbakana montaj kasedi". Bu iyi oldu, çünkü temel bir meseleyi, bilmeyenlere de izah etmeyi mümkün kılacak. Bu, kurgunun hangi önkoşulla yapılabileceğini gösteriyor: Konuşmanın aynı tonlama ve tansiyonla, aynı duyguyla yapılmış olması halinde, aradan kelime eksilterek, kelimelerin yerini değiştirerek kurgu yapılabilir. Ve tabiî kısa süre olması koşuluyla. Başbakanın oğluna konuşurkenki duygusu ve tonlamasıyla o kadar sözü biraraya getirip kurgulayabilmek için elinizde o karakterde çok fazla "hammadde" bulunması gerekirdi. ]

[ EKLEME / 23.30 - Kanal 24, Ardan Zentürk'ün sunduğu "Moderatör" programında, Devlet Bahçeli'nin konuşmasından yapılmış bir kurguyu "örnek" diye sundu. Buna kandırık demek bile abartı olacak. Çünkü Bahçeli'nin Şivanperver'in ağzından söyleyip, "böyle demiş" dediği cümleler kesilmiş, Bahçeli söylüyor gibi yapılmıştı. Başbakan ile oğlunun kaydında kesinlikle sözkonusu olamayacak kurgu türünün örneği bu. Zentürk sonra da "güvenlik uzmanı" diye biriyle konuştu ve vardığı sonuçları özetledi: artık ses de üretiliyormuş, her şey olabiliyormuş, allahtan, bu oyunları ortaya çıkarabilecek laboratuvarlar varmış. Bu arada, en sıkısının FBI laboratuvarı olduğunu da öğrendik. Peki, madem FBI laboratuvarı bu kirli teknoloji oyunlarını hemen ortaya çıkarabilir, o halde o kayıtlar niye birtakım meçhul "stüdyo"lara gönderiliyor, TC hükümeti istese, FBI yardıma koşup sözkonusu kaydın sahteliğini kanıtlamaz mı? İlginç durum, değil mi? ]

Wordpress mi Blogger mı ?

WordPress ve Blogger


Bir çok blog sahibinin kullandığı bu  iki platform gerçekten çok kullanışlı ve ücretsiz.Tabi kafamızda da peki hangisi sorusu oluşmuyor değil tabi .Pek çok webmaster ve blogcu bu soruyu kendine sormuşdur ama tam cevabını alamayıp kendilerine yakın hissetikleri platformu kullanmışlardır.


Şimdi sizlere bizim her iki platform için düşüncemizi açıklayalım.


Blogger


Bizce blogger sistemli siteler daha çabuk index yiyor ve daha çabuk yükseliyor. Bunun nedeninin de  google altyapısı ile kullanılmasıdır.En azından biz böyle düşünüyoruz. Blogger blog sistemi için çok kullanışlı fakat başka tür bir site açıkcası zorlayabilir. Blogger belli başlı kendi eklentileri var tabi bu eklentilerde wordpress’teki gibi çok yönlü ve kullanışlı değil.Piyasada bir çok türkçe ve yabancı dil desteği olan tema mevcut. Her şeyden önce blogger temaları farklı bir altyapı ile kodlanıyor.Bizde bir kaç sitemizi blogger alt yapısıyla destekliyoruz.


WordPress


Bizce wordpress platformu oldukça mükemmel bir yapıya sahip. Blogger daha çabuk index yiyor demiştik ama wordpress içinde belirli birkaç eklenti kurarak aradaki fark çok çabuk kapabiliyor. WordPress hem blogcular için hem de başka tür siteciler için çok ideal bir sistem.Ayrıca wordpress temaları çok fonksiyonlu ve çok kullanışlı oluyor. WordPress için bir çok ücretsiz eklenti bulunmakta bu eklentiler seo‘dan tutunda site haritasına kadar çok güzel eklentilerdir.


Bizim düşüncelerimiz her iki sistem içinde yukarıda yazanlardır sizlerde kendinize yakın hissettiğiniz , kullanışının daha iyi olduğunu düşündüğünüz sistemi seçiniz.


 


 


 



Wordpress mi Blogger mı ?

Sahici mi sahte mi? - Uzun bir gece...

Saat on civarıydı. Binlerce kişinin telefonlarının dinlenmesiyle ilgili haberlere göz atmıştım. Haberi verenlere bakılırsa, onca insanın özel hayatlarına tecavüz edilmesinden çok, bunu kimin yaptığı meseleydi. "Paralel yapı, paralel yapı!" haykırışları eşliğinde, bireyler olarak değersizliğimizi bir defa daha kavrıyorduk.

Şunları düşünüyordum o esnada: Bu "paralel" lafı şimdiye kadar bulunmuş en isabetli adlandırmalardan biri. Aralarındaki mesafe değişmeyen, birbirleriyle uyumlu, aynı doğrultuda ilerleyen iki çizgi, hükümet ile bugünkü can düşmanı Cemaat'in kısa süre öncesine kadarki konumlarını isabetle anlatan bir mizansen. Hükümet, kendi eliyle yer edinmiş bir "iç devlet"i kendisine karşı kurulmuş gibi gösteriyor. İnanmıyoruz.

Twitter
'da olağanüstü bir hareketlilik olduğunu haber alınca, bölgeye intikal ettim. Tantananın kaynağını öğrenip kaydı dinledim. Yerime çakılıp kaldım. Milletin Twitter ve Ekşi Sözlük'e yağdırdığı izlenim, görüş ve esprilerinin arasına daldım. Başka yerlerde de birşeyler arandım, ama CHP ile MHP yönetimlerinin olağanüstü toplantısı ve başbakanlıktan yapılan açıklama dışında tabiî ki, böyle bir bomba patlamamış gibi davranılıyordu.

AKP ve başbakan aleyhine tasavvur edilebilecek en büyük bombalardan biri ortaya savrulmuş olmasına rağmen, böyle bir olayın üzerine, ötesini berisini kurcalamadan ilk elde atlaması beklenecek insanların hatırı sayılır bölümü gayet temkinliydi. Karşılıklı çakallığa dayanan, bugünkü gibi bir mücadelede bizim gibi sıradan fanilerin türlü yollarla kafaya getirilebileceğini sanki çoğumuz anlamıştık.

Buna sevindim ama bir yandan da nutkum tutulmuştu. Birkaç arkadaşımla konuştuk, kendimizce, bunlar doğru mudur değil midir, akıl yürütmeye çalıştık. Sonra da, hayatta edindiğim bütün gazetecilik, belgeselcilik tecrübesini (paranoyaklık derecesinde, dallı budaklı şüphe, doğrulanabilir olgu arama vs.) kullanarak yargıya varmaya çalıştım.

Öncelikle, CHP ile MHP'nin, gece vakti olağanüstü toplanmadan evvel, bu kayıtlar sahici midir, diye "içeriden" birilerine danışmış olacaklarını varsaydım. İkinci olarak, başbakanlıktan bir açıklama yapılmış olmasını ve yapılan açıklamanın içerikçe pek zayıf, pek şahsiyetsiz, pek özelliksiz oluşunu kayıtların doğruluğuna dair bir işaret olarak kaydettim. Üçüncü olarak, artık "Sümeyye'nin trolleri" adlandırmasından kurtulmaları zor görülen ekipçe girişilen karşı faaliyetleri gözden geçirdim: Kayıt videosunun sonuna, güya bunu kurgulayanların kendi aralarındaki konuşmaları gibi bir bölüm ekleyip yayına koymaları, şüphesiz zamane ruhuna uygun, dinamik bir tepkiydi ama kayıtların sahteliğine insanları bununla ikna etmek imkânsızdı. Başbakan ile oğlunun konuşmalarından birinin başına konmuş notta başbakan o sırada Ankara'da gösteriliyordu, ama buraya yanlışlıkla Konya yerine Ankara yazıldığını varsayarsanız her şey yerine oturuyordu. (Başbakan "Konya'ya gideceklerini" belirtiyordu zaten.) Başbakanın o gün Konya'da olduğu, salonda Şebi Aruz törenlerini izleyen ahaliye konuşma yaptığı, oğluyla bu konuşmaları yapmış olamayacağı, kayıtlar ortaya çıkar çıkmaz karşı argümanlar olarak getirilmiş, ancak kısa sürede geçersiz kılınmıştı. Sonra, Sümeyye Erdoğan'ın -telefon konuşmasında sözü edildiği şekilde- kardeşi Bilal'in yanına gidemeyeceği, çünkü annesi ve babasıyla birlikte bütün gün Konya'da olduğu tezi ortaya atıldı ve kısa sürede o da yalanlandı. Çünkü Sümeyye Erdoğan'ı Konya'da gösteren fotoğraflar bir yıl önceki törenlere aitti, 2013'te başbakanın kızı orada değildi, kayıtlarda öğrendiğimiz üzre, kardeşine, evdeki paraları boşaltmada yardıma gidebilirdi.

Bütün bunlardan, dinlediğimiz konuşmanın akışından vs. konuya gereken hassasiyet ve şüpheyle yaklaşan herkesin, burada şahit olduklarına inanmaya eğilimli olduğunu tesbit edince sağa sola saldırmaya son verdim. Zaten kendi imkânlarımla edinebileceğim başka bilgiyi nereden bulacaktım?

Oturup kara kara... hayır, düşünmeye koyulmadım; kafam tıka basa dolu ama sanki bomboş, öyle oturdum epey bir süre. Telefonda arkadaşlarımla dehşetimi paylaşırken, onları şaşırtmıştım. Çünkü, "Umarım bu kayıtlar sahtedir, bu duyduklarımız doğru değildir," demiştim. Niye? Çünkü kendimi çok aşağılanmış hissetmiştim. Sadece benim gibileri düşünmedim; bu partiye, hükümete, her ikisinin de önderine umutlar bağlamış, inanmış insanlar için, eğer duyduklarımız doğruysa, nasıl bir yıkım olacağını da düşündüm ve üzüldüm elbette. Hepimizin çok fena aşağılandığını, enayi yerine konduğunu hissettim. Eğer doğruysa, en son kalan ve koyacak yer ayarlanamayan miktarın 30 milyon Euro oluşu, sadece Türkiye'de yaşayan bizlerle değil, dünyanın günde iki dolardan azıyla geçinmeye çalışan yaklaşık yüzde 40'ıyla da acımasızca alay etmek demekti. Yoksullara sadaka vermeyi en büyük erdemlerinden sayan bir hükümetten sözediyoruz...

Bu kayıtlarda, insana "sahtesini üretmiş olsalar böyle yapmazlardı" dedirten pek çok unsur var. Sahtesi yapılsa hiç de gerekli olmayacak, işin vuruculuğunu azaltan kısımlar var. Başkası adına konuşma uyduracak birinin aklına gelmesi pek muhtemel olmayan unsurlar var. Bunlar ister istemez kayıtların hakikiliği yönünde düşündürüyor insanı.

Neyi ne kadar anlayabiliriz?


Buradan, bu tür durumlarda hepimizi saran bilinmezliğe, çaresizliğe azıcık çare olur umuduyla, sınırlı bir teknik izahat faslına geçeceğim. Zira gece bir aşamada, "uzmanlar" çıktı ortaya ve gayet haklı olarak tutunacak dal arayan insanlar, kayıtların doğruluğuna dair uzmanca laflar duyunca hemen bunlara meylettiler. Kanıt sunuyor gibi gözükenlerden biri, "Bu başbakanın sesi, tanıdım!" diyen Abdüllatif Şener'di meselâ. Öyle diyecek tabiî, ne diyecek? Dikkate almayacaksınız. Bazı sesçiler, müzisyenler falan da, "bu kurgu değildir", "sesler böyle birleştirilemez", "dip sesleri birbirini tutuyor" vs. iddialarıyla çıktılar. Bunları dikkate almalıyız. Ancak bir yere kadar.

Sizi temin ederim ki, sıkıştırılıp internete yüklenmiş bir dosyadaki sesi analiz ederek kayda değer, güvenilir sonuçlara varamazsınız. Orijinali elde olsa, belki. En sıkı uzmanı da getirseniz, ortada ustaca hazırlanmış bir ses dosyası varsa, kesin sözler edemez. Sesler ustaca hazırlanmamışsa, şüphe uyandıran ayrıntıları saptayabilir; yine de emin olamayacağı noktalar kalır. Meselâ: kaydın bir yerinde dip seste bariz değişiklik olursa, bu tam orada iki değişik parçanın birleştirildiğini gösteriyor olabileceği gibi, diyelim konuşanlardan birinin kapı eşiğinin daha gürültülü veya daha sessiz olan öteki tarafına ani bir adım atıp kapıyı birden kapatmış olmasından, gürültü çıkaran bir aygıtın birden çalışmaya başlamasından/durmasından ve daha başka bin sebepten kaynaklanıyor olabilir. Ya da aslında kurgu varsa bile, farklı dip seslerin birbirine geçişi, oraya konuşma denk gelmediği için yumuşak biçimde ayarlanmış olabilir. Mahsus biraz uzattım ki, bu meselelerin derinine dalmakla kimsenin bir yere varamayacağı görülsün; biraz daha uzatayım ki, "uzmanlığın" ancak ustalıklı olmayan kurgular konusunda işe yarayabileceğine ikna olun.

Bu dinlemeler hangi aygıtlarla, nereden, nasıl yapılıyor, hiçbirimizin fikri yok, bilemeyiz de. Engelleyicilerle korunan bir cep telefonu konuşmasını bu engelleyicileri aşıp dinleyebilmek için kurulan düzenekler nasıldır, bilemeyiz. Konuşmak için kullanılan telefonlar rastgelere aygıtlar olmayabilir. Dinlemek için kullanılan aygıtlar, kezâ. Dinleme teknolojisinden kaynaklanan ses gidiş gelişleri olabilir. Kurgu yapacak olanlar bunlardan yararlanıp farklı kayıtları birleştirebilirler. Ya da tersine, aslında hiç kesilip biçilmemiş bir konuşma bizde böyle bir izlenim yaratabilir. Yani hele internete yüklenmiş, sıkıştırılmış .mp4 veya .flv dosyalarını analiz edip güvenilir sonuçlara ulaşılamaz. Kurgu yapanın, birçok farklı şeyi birleştirdikten sonra hepsinin altına farkları örtecek bir yeni dip ses eklemediğini ya da bir tür gürültü bastırma filtresi ile kaydın bütününde dip seste birtakım düzensizlikler yaratmadığını nereden bileceğiz?

[ EKLEME / 25.02.2014 / 16.00 - Ekşi Sözlük'te, kriptolu telefonlar ve bunların dinlenmesine dair, mâkûl bir izahat okudum, siz de göz atmak isterseniz TIKLAYIN. Radikal'in haberinde ise devlet görevlilerindeki kriptolu telefonların dinlenemeyeceği ileri sürülüyor: "Kriptolu telefonları geliştiren TÜBİTAK’ta görev almış üst düzey bir yetkili ise Radikal’e yaptığı açıklamada, vatandaşların kullandığı kriptolu telefonların dinlenebildiğini belirterek, 'ancak devlet kademesinde görev alanların kriptolu telefonlarının dinlenebilmesi imkansız. Bu telefonlara ait şifreleme kodları ilgili kurumlarla paylaşılmamaktadır. Yasal dinleme de olsa bu telefonların dinlenebilmesi mümkün değildir' dedi. ]

Birkaç şeyi de kesin veri alabilirsiniz. Meselâ buradaki gibi, 10 küsur dakika süren bir konuşmayı, konuşanların başka yerlerdeki sözlerinden kese biçe imal etmek neredeyse imkânsız bir iş. Aslında imkânsız. "Neredeyse" diye ihtiyat kaydı koymam, sadece milyonda bir bunun mümkün olabileceği ihtimalini dışlamamak için. Ama bunun olabilmesi için, hem uygun kelimeleri bulmanız hem de bunların tonlamasının, tansiyonunun birbirini tutması lazım. Meselâ Tayyip Erdoğan'ın halk önündeki konuşmalarından kese biçe, buradaki gibi, ahizeye kapanmış halde, kısık sesle sürdürülen bir konuşma imal edemezsiniz. Bir basın toplantısındaki konuşmasından üç kelimeyle, bir mitingteki dört kelimesini biraraya getirip cümle üretemezsiniz. Sürat ve frekansla biraz oynayabilirsiniz, ama söyleyiş tarzında bariz farklılıklar varsa, bunu dinleyenler kolaylıkla ayırt edebilir.

Otomatik cevap cihazlarının her seferinde değişen numaraları araya koyarak kurdukları cümleleri düşünün: "(Akıcı:) Sayın abonemiz, eğer alan kodunuz... (gereksiz boşluklarla, dura dura:) iki... yüz... on... altı... (akıcı:) ise, lütfen..." Bunlardaki yapaylığı nasıl hemen ayırt ediyoruz? İşte öyle...

Eğer kendini ele vermeyecek kadar ustalıklı yapılmışsa hepimizi kandırabilecek olan yöntem, taklittir. İki kişinin karşılıklı konuşmalarının hakikilerinden ayırt edilemeyecek kadar ustalıklı taklitleriyle karşı karşıya olup bunları sahici sanmamız, ne var ki, ancak metnin ve mizansenin de büyük maharetle oluşturulması halinde mümkün. Sesler, tavırlar, duygular tutabilir, ama konuşma bizi inandıracak mıdır? Bu önkoşul da bizi tekrar, dinlediğimiz şeyin ayrıntılarına göz atmaya götürür: Bunlar, başkaları tarafından oluşturulmuş olabilecek ayrıntılar mıdır? Taklit edelim, dense, akla gelebilecek veya dinleyenleri ikna etsin diye araya katılmış unsurlar mıdır? Yoksa dinlediğimiz, olağan akışı içerisinde, kusurları ve tuhaflıklarıyla yürüyen bir konuşma mıdır? Kusurlar ve tuhaflıklar, bu mevzuda, tutarlı ayrıntılardan daha önemlidir.

[ EKLEME / 25.02.2014 / 16.21 - BURAYA TIKLARSANIZ, karşılaştırmalı ses analizi konusunda kısa ama doyurucu bir izahat ile karşılaştırma sonucuna ilişkin bir örneğe bakabilirsiniz. ]

Şu anda saat 05.38 (sabah). Bu satırları tamamlayıp yayımlayacağım. Uyumaya çekiniyorum galiba. Nasıl bir memlekette uyanacağımı kestiremiyorum. Bu fazla büyük bir bomba. Buna da patlamamış muamelesi yapmayı başarırsa, Türkiye şüphesiz insanlık tarihinde pek tuhaf ve benzersiz bir yer alacak. Belki de henüz patlamadı. O vakit korkarım, açık arazinin ortasında, geçmiş savaşlardan kalma bir mayın gibi duracak bu, bir süre. Acaba sonra nasıl patlayacak?
© 2015 MakaleDostu, Tüm hakları saklıdır.

Ping your blog, website, or RSS feed for Free
Back To Top