Güncel Bilgilerin Bulunduğu Mini Blog

Bakın, meğer kim engellemiş!

Aşağıdaki, dörtlü Suriye toplantısı kayıtlarının yayımlandığı, Youtube 'un yasaklandığı 27 Mart gecesi Star 'ın sitesinde yeralan ma...

Blog Yazarak Para Kazanmak Mümkün Mü?

Blog yazarak para kazanma mevzusuna son dönemde çok kafa yoruluyor. Ortalıkta öyle şehir efsaneleri dolaşıyor ki, kolay yoldan para kazanmay...

Teknoloji Blogu Açmanızı Tavsiye Etmiyorum

Bu yazı, Aorhan.com’un sahibi Ahmet Orhan tarafından Blog Hocam için yazılmıştır. Başlıkta yazıldığı gibi "Teknoloji Blogu Açma...
Her şey de kapkara değil

Her şey de kapkara değil

Tanıyanlar bilir, pek iyimser bir insan sayılmam. Bu yüzden, "herif Polyanna'lık yapıyor" deyip geçmeyin. Memleket siyasetine ömrünü harcamış, felaket tecrübesi gelişkin insanlardan bile "game over" lafları duyduğumuz bir günde "her şey kapkara değil" diye yazı yazmamı pelteleşme sendromuna bağlamayın. İyilik güzellik sınırlı olabilir; bulup çıkarmak, görmek, hissetmek lazım. Anlamının hakkını vermek lazım.

Bakın, bu Februniye Akyol (Fabronia Benno), Mardin Belediyesi Eşbaşkanı:


Akyol, hem devletten hem Kürtlerden eziyet görmüş Süryani halkının genç (25 yaşında) bir temsilcisi. Kürt siyasetinin emektar ve saygın isimlerinden Ahmet Türk'le birlikte insanlığın hazinelerinden birini, Mardin şehrini yönetecek. Birçok evde kadınların hâlâ erkek misafirin yanına çıkamadığı bir coğrafyada. Daha yakından tanımak isterseniz, Bianet'teki röportajını okuyabilirsiniz: "Mardin Adayı: Süryaniler Şaşkın ve Mutlu".

Kadınlar, coğrafya falan demişken, bakın, bu fotoğraftaki de Berivan Elif Kılıç:


Berivan Kılıç'ın öyküsü internette birçok yerde var; meselâ T24 sitesi, Dicle Haber Ajansı'ndan alıp yayımladı, tıklayın, okuyun lütfen: "'Çocuk gelin'di şimdi belediye başkanı". Küçücük yaşında evlendirilip, 16 yaşında anne oldu, şiddet gördüğü kocasından boşanmayı başardı ki, içine tıkıştırıldığı koşullarda bu fazlasıyla rizikolu bir bireysel eylem sayılmalıydı. Şimdi de seçim yarışına girip Diyarbakır'ın Karaz=Kocaköy Belediyesi'ne eşbaşkan olan Berivan bir masal kahramanı değil; olay "mahallemizde" cereyan ediyor.

Son olarak, Leyla İmret'i sunmak istiyorum size:


27 yaşında, Şırnak'ın Cizre ilçesinde belediye eşbaşkanı. "Ora"ları beş yaşındayken terk etmiş. Çünkü babasını öldürmüşler. Dönüp, 32 bin küsur seçmenin yüzde 83'ünün oyunu aldı, "başkan hanım" oldu. Sizce kimleri çatır çatır çatlatır böyle bir poz? Ha? Gözünüzün önüne getirin, belki azıcık keyiflenirsiniz.

Februniye, Berivan ve Leyla'nın yüzlerine bakıp bakıp neler diyebiliriz? Türkiye sadece vicdansızlığın, zulmün, yolsuzluğun aklandığı bir ülke değil. Kadın-erkek ilişkilerinin kadınlar aleyhine çok büyük sorunlarla yüklü olduğu bir yörede gencecik kadınların erkeklere meydan okuyabildiği, onları yönetmeye talip olduğu, bu hakkı ve yetkiyi kazanabildiği bir yer. Polyanna'lık mı? Asla değil. Hakikat bu. Hem de bir başka hakikate işaret ediyor: Sakın Gezi isyanını küçümsediğimi sanmayın, onun esas önemi ve ağırlığı da başka yerde; ama orada hayat tarzımızı koruyorduk, buradaysa bu genç insanlar -ve elbette onlara bu fırsatı tanıyanlar- hayatı dönüştürüyorlar.

Size bir tavsiye: 30 Mart seçimleri aklınıza geldiğinde, başbakanın haykırmasını, balkondaki manzarayı filan hatırlayacağınıza, açın, Februniye, Berivan ve Leyla'nın fotoğraflarına bakın. "Game over" teraneleri, saçmalıktır, şımarıklıktır.
#derizaileblogla Kaybedenin Olmadığı Yarışma

#derizaileblogla Kaybedenin Olmadığı Yarışma

Blogların popülaritesi ve kalitesi arttıkça markaların yaklaşımlarında da olumlu yönde değişimler oldu. Artık bloggerlara özel yarışmalar ve etkinlikler düzenleniyor, bloglara sponsor olunuyor.

 

Sizlere yine harika bir etkinlikten bahsetmek istiyorum. Bloggerlara gereeken önemi ve değeri veren markalardan biri olan Deriza.com bloggerlar arasında bir yarışma düzenliyor. Fakat bu yarışmanın diğerlerinden çok önemli bir farkı var. Bu yarışmada kaybeden olmayacak. Yarışmaya katılan herkese ödül verilecek. Merak ettiniz mi? Hemen detaylara geçeyim.

tablet

Bahsettiğim bu yarışma bloglar arsında yspılacak bir yarışma. Aşağıda yer alan şartları katılan tüm legal bloglarla yarışmaya katılabilirsiniz. Yarıma sonnunda verilecek ödüller şu şunlar:

 

- Yarışmada birinci olan bloga tablet bilgisayar.

- Yarışmada ikinci olan bloga unisex deri çanta.
- Yarışmada üçüncü olan bloga bay/bayan deri cüzdan.

- Yarışmaya katılan tüm blog yazarlarına Deriza.com’dan 50 TL değerinde indirim çeki.

 

İlk 3 blog nasıl belirlenecek?

 

Öncelikle finale kalacak olan 10 blog juri tarafından seçilecektir. Daha sonra verilecek olan hediyeler finale kalan 10 blog  içerisinden random.org üzerinden yapılacak çekilişle sahiplerini bulacak.

 

Yarışmaya katılım şartları neler?

 

1. Blogunuzda Deriza.Com ürünlerinden birtanesini tanıtmanız gerekmektedir.

 

Yazınızın başlığını istediğiniz gibi atabilirsiniz ancak başlığın başında ortasında veya sonunda #derizaileblogla hashtagı olması gerekmektedir.Yazınızın ilk bölümünde yarışma ve ödülleri hakkında kısa bir bilgi verdikten sonra, tanıtım yazınızın içeriğinde tanıtmaya karar verdiğiniz ürünün kategorisi hakkında bilgi verdikten sonra ( mesela bayan deri ceket modellerimizden birtanesini tanıtmaya karar verdiniz öncelikle yazınızın başında deri ceketler hakkında bilgi vermelisiniz) deriza.com’dan herhangi bir ürünü ( Sitedeki istediğiniz kategoriden , istediğiniz bay veya bayan ürününü tanıtabilirsiniz. İster bir deri mont, ister bir deri anahtarlık, çanta, cüzdan , kemer ne isterseniz. ) bloğunuzda tanıtmalısınız. Tanıtım yazınız en az 200 kelime olmak zorundadır ve tanıttığınız ürünün linkini yazı içerisinde tıklanabilir ve herkese açık bir şekilde koymanız gerekmektedir. Tanıtmış olduğunuz ürünün linkini isterseniz açık bir URL şeklinde , isterseniz ürünün adının altına anahtar kelime şeklinde koyabilirsiniz.

 

2. Tanıtım yazınızın sonuna aşağıdaki notla beraber linki eklemeniz gerekmektedir.

 

Not: Yarışma hakkında detaylı bilgi almak ve yarışmaya katılmak için : http://deristyle.com/blog/deriza-sponsorlugunda-blogculara-ozel-odullu-yarisma-derizaileblogla/

 

Örnek katılım yazısı: http://deristyle.com/blog/garnili-bordo-deri-cuzdan-derizaileblogla/

 

3. Yazmış olduğunuz tanıtım yazısını bloğunuzun facebook sayfasında ( sayfanız yoksa kişisel facebook profilinizde herkese açık bir şekilde ) #derizaileblogla hashtagı ile beraber paylaşmalısınız.

 

4. Instagram hesabınızdan @derizacom etiketi ve #derizaileblogla hashtagı kullanarak tanıtımını yaptığınız ürünün fotoğrafını paylaşmalısınız. ( İnstagram hesabı olmayanlar twitter üzerinden aynı şekilde paylaşımı yapmak zorundadır. )

 

5. Blogunuzun en az 1 aydır yayında olması gerekmektedir. Sadece bu yarışma için oluşturulan paravan bloglar değerlendirilmeye alınmayacaktır.

 

6. Başvurunuzun geçerli olması için  sosyal medya paylaşımlarınızın linklerini yazı linkiniz ile beraber derizaileblogla@gmail.com adresine e-mail atmalısınız.

 

Etkinlik Takvimi

- Yarışma başlangıç tarihi : 31.03.2014

- En son yazı girilmesi gereken tarih : 29.04.2014

- Çekiliş Tarihi ve kazananların duyurulacağı tarih : 30.04.2014

 

Etkinliğin kazananları Deriza.com facebook sayfası ve google+ sayfasından duyurulacaktır. Deriza sosyal medya hesaplarını takip etmeniz önerilir.

Deriza facebook sayfası : https://www.facebook.com/Derizacom

Deriza google+ sayfası : https://plus.google.com/+Deriza/posts

 

Herkese başarılar dilerim!

İyilik kazanamadı çünkü aday değildi

Şu kısa ömrümüze bir seçim daha sığdı. Anlamı ve işlevi bakımından seçmece bir hadiseydi. İyilik kazanamadı. İki sebepten; ilkini herkes biliyor: ötekilerin malına rağbet daha çoktu. İkinci sebepse galiba daha önemli: iyilik kazanamadı, çünkü seçime girmemişti. Şüphesiz muktedirlere oh çektiren ve bu sebeple ileride hayırla yâd edilmesi zayıf bir ihtimal olan 30 Mart yerel seçimleri evvelinde, esnasında ve sonrasında değerlendirmeler yapılırken işbu husus genellikle ihmal ediliyor. Girmediyse nasıl kazansın?

Hoş, yüzde kırk beşin halihazırdaki düşünüş-davranış tarzına bakılırsa, onların iyilikle kötülükle işi yokmuş gibi duruyor. Doğuştan sahip olunan ve gururla taşınması için özel hiçbir şey yapmak gerekmeyen kimlikler, üzerlerine oynanmak için pek elverişli malzemelerdir. Muktedirler bu işi iyi becerenler arasından çıkar.

Türkiye ahalisinin büyük kısmının, üzerine titrediği dinî kimliğini, vahim yolsuzluk iddialarına, açık açık söylenen, tekrarlanan yalanlara, ahlâksızca manipülasyon ve propaganda faaliyetlerine aldırış etmeksizin, birilerine hem kredi hem akaryakıt hem de silah olarak teslim edebildiğini gördük. Burada hakkında sorular sorulması gereken, milyonlarca insanın zekâsı, idrak kapasitesi değildir. Soru şöyle olmalıydı: hangi korku veya hangi arzu bu insanları hakikate göz kapatmaya, bile bile sınırladıkları, ötesini görmek duymak istemedikleri bir âlemde yaşamaya sevk ediyor?

Niye "olmalı" değil de "olmalıydı"? Çünkü vaktiyle öyle sorulsa, şimdi memleket nüfusunun yarısına yakını, diktatörlük potansiyeli çok yüksek bir keyfî rejimin kitle desteği haline gelmeyebilirdi. Neoliberalizmin dünya çapında ün kazanmış havarisi Turgut Özal vicdansızlığı teorileştirir ve kurumlaştırırken dindarlar onu hep sevmişlerdi. Cenazesine akın akın gittiler. Çünkü "namaz kılan cumhurbaşkanı"ydı o. Turgut Özal'ın cenazesinin manası üzerinde durulduğuna rastgelmedim. Dindarların neyi niye yaptığı veya yapmadığıyla, dindarlar dışında, ilgilenen var mıydı ki? Kemalist kafasıyla akepe de akepe diye tutturulacak yerde, işçisi, emekçisi bol bir büyük kitlenin niye bu partiyi doğar doğmaz bağrına bastığına kafa (ve tabiî beden) yorulmalıydı.

Tayyip Erdoğan bir savaşçı. Güllük gülistanlık zamanlarda herhangi bir ülkeyi yönetebileceğini sanmıyorum. Kendi de sıkılır, insanlar da ondan sıkılır büyük ihtimalle. Savaş zamanlarındaysa gücü ve hüneri iki katına çıkan, âdetâ doğaüstü güçlerle bezeli bir muharip. Gözümüzün içine baka baka yalan söylediğini bildiğimiz anlarda dahi dünyanın en mağdur ve en haklı, aynı zamanda en cesur militanı suretine bürünüveriyor. Koca parti, şarkısını markısını, bütün seçim propagandasını bir tek adam üzerine kurdu. Bir tek adam ve hangi mermiyle doldurup nereye ateş edeceğini sadece onun bildiği, sözden sesten yapılma çeşit çeşit ateşli silah. Zihninde biriktirdiği öfke ve kahretme arzusu öyle güçlü ki, o sesini kaybettiğinde bile öfkesi haşinliğinden, yırtıcılığından kaybetmedi. (Aksini iddia etse de "gazabı" daha güçlü.) Güneş ışınına büyüteç tutup kağıdı yakar gibi yoğunlaştırabiliyor öfkesini düşmanlarının üzerinde. Düşmanı on beş yaşında ölü bir çocuk da olabilir; o öfke bir defa yuvasından fırladığında kahretmeden durulmuyor. Göz çıkaran, baş yaran, insan öldüren gaz fişeklerinden başka bir simge, o öfkenin hakkını veremezdi. Seçime dönersek: Bu savaşçının karşısına hangi meydanda kim çıkmıştı da biz onun yenilmesini bekleyebildik?

Beklediğimiz bu değildi aslında. Kimsenin onu yenmesi değildi. Onu bağrına basanların, onunla gururlananların, kaderlerini ona bağlayanların şimdi onu cezalandırmalarıydı. Yolsuzluktan, yalancılıktan, pek bu şekilde telaffuz edilmese de, dindara yakışmayan ahlâksızlıktan... Yapmadılar. Polisin söndürdüğü hayatları, çıkardığı gözleri onun günah hanesine yazılmış saymadılar. Milyon dolarlar, kasalar, villalar şunlar bunlar, başkalarının âleminde lafı edilen düşmanca tertiplerin simgeleri gibi kaldı. Televizyon kanallarıyla, gazeteleriyle, milyonlarca insanın algı-bilgi dünyasını doldurma kapasitesine, gücüne sahip dev bir mekanizma, bilinçli dalaveracıların, vazifeli yalancıların katkılarıyla, duvarları ahlâk düşüklüğüyle örülmüş bir hayal dünyası yarattı. İnsanların, "ötekilerin" dünyasından gelen seslere kulak verip, bu üretilmiş gerçekliğin dışına kendiliklerinden adım atmalarını neye dayanarak bekledik?

Savaşçı sınır tanımıyor. Bu şartlarda, oğlunu ve kızını alıp o balkona çıkmaya, seçimli parlamentolu bir rejimde hüküm süren kaç politikacı cesaret edebilirdi? Bu jestinin kendisine kısa vadede faydalar sağlayacağı öngörülebilir; işin bir yanı. Öteki yan, güncel çerçevede pek anlamlı değil, ama uzun vadede önemli. Bana kalırsa, günün birinde siyasî İslâmcılığın tükenişi üzerine düşünecek-yazacak olanlar, bu tükenişin simgesi olarak balkondaki elele aile pozunu gösterecekler. Ses kayıtları kahramanı oğlu ile kızının ellerinden tutup destekçilerini selamlayan lider imgesi, bu lider ile "kitlesinin" ilişkisinin, her türlü yolsuzluk iddiasına karşı bağışık olduğunu gösterir. "Şerbetli" demek daha doğru belki. Burada İslâmcılık'ın Müslümanlık'tan kesin hatlarla ayrılmasını izliyoruz. Böyle değilse çok daha fena: siyasîlerin yolsuzluklarını "barındırmaya" zorlanacak bir dinin, Allah'ını yitirmesidir tehlike.

30 Mart seçimleri üzerine sanırım fazla konuşulamayacak. Çünkü yolsuzluk salvolarıyla delik deşik olmuş gövdeyi onarmak için iktidar partisi muhtemelen fazla zaman geçirmeden "vatan hainlerine" karşı operasyon(lar)a girişecek. Bunlar çeşitli kötü işler yapmış bir örgütün ("paralel devlet") tasfiyesi mahiyetinde mi olacak yoksa sahiden bir "hıyaneti vataniye" perspektifiyle, ona göre kırıp dökerek mi yürütülecek, göreceğiz. İktidar partisi seçmenlerinin başkalarına yapılacak herhangi bir zulüm çeşidinden -en azından şimdilik- rahatsız olmayacağını öngörebiliyoruz. Göz açıp kapayıncaya kadar da cumhurbaşkanlığı seçimi gerilimleri başlayacak: başbakan Çankaya'yı mı isteyecek, şöyle daha bir kodu mu oturtan başbakan olarak iktidarının tadını çıkarmayı mı tercih edecek? Gündem yüklü yani. Eğer ben bu yazıyı yazarken henüz sonuçlanmamış olan Ankara seçiminde muhalefet kazanmazsa, geçmiş seçimin, başbakana istediği güvenoyu ve hareket serbestisini sağlamış olmak dışında önemi kalmayacak ve herkes önündeki maçlara bakacak.

Velhâsıl, utanılasıdır. Ama eğer demokrasi, özgürlük, adalet istiyorsanız, onurlu yaşamak istiyorsanız, başkaları adına utanmaktan fazlasını yapabilmelisiniz. Niye utanmadıklarını araştırmakla başlayabilirsiniz meselâ.

İnternetteki sorunlar geçici değil mi yoksa?

Türkiye, Google DNS'lerini yasaklayan ilk ülke olarak tarihe geçmekle kalmadı, DNS hırsızlığıyla da efsane yarattı. Meselenin tam da hırsızlık olması, bugünlerde acı tebessümlere yolaçabilir. Ancak işin acı kısmı tebessüm kısmından daha mühim maalesef. DNS hırsızlığının mekanizması karışık, zar zor anlıyorum, anlatabilmem imkânsız. Allah'tan anlatabilenler var - ileteceğim. Şahsen, mevcut hükümetin, kendisine karşı sanal âlemde örgütlenebilen -ve buradan gerçek hayata taşabilen- muhalif tepkileri büyük sorun olarak gördüğüne ve önümüzdeki dönemde bunlara ilişkin gayet sert ve kalıcı tedbirler almaya çalışacağına inanıyorum. Yeni internet yasasının yürürlüğe girmesiyle birlikte internette dolaşırken yaşadığım tuhaflıklara anlam yüklemeye çalışıyorum (normal zamanda da bir sürü tuhaflık yaşadığımızdan bu kolay değil). Bunlar zihnimde dolanırken, türk.internet.com sitesinde Füsun S. Nebil'in bir yazısını okudum ve bu konuda düşünecek herkesin okumasında fayda olduğuna hükmettim; buyurun: "Asıl Sansür Yeni Başlıyor ... AKP Kendini Aştı.. Kendi İnternet'ini mi Kuruyor?" (Bu arada, sayım sonuçlarının internet üzerinden ilgili yerlere iletileceği bir seçim öncesinde DNS hırsızlığı gibi kirli işler çevrilmesi, seçimin güvenilirliğine gölge düşürmeyecek mi, bu da ayrı sorun.)

Twitter'da "insan" (@marlboroinsani), şu anda Türkiye'de devlet zoru ve şirket hilesiyle çevrilen dümeni "...basitçe (teknik terime falan girmeden)" anlattı. Şöyle:

• Taksiye biniyorsun
• "Gezi Parkı'na gideceğim" diyorsun
• Taksici, "Ben karşının taksisiyim abi, bi soralım neredeymiş" diyor
• Taksici Gezi Parkı'nın adresini almak için durağı arıyor
• Duraktaki arkadaşları rehin almışlar; telsiz başında başka biri var
• Telsiz başındaki kişi, Gezi Parkı yerine taksiciye yanlış bir adres veriyor ve Gezi Parkı'na gitmek isteyen yolcunun kim olduğunu sorup not alıyor
• Gezi Parkı diye alâkasız bir yere gidiyorsun.


Meselenin bilgisine, mantığına ve teknik ayrıntısına vakıf olanlar için Stéphane Bortzmeyer'in "Hijacking of public DNS servers in Turkey, through routing" yazısı ziyadesiyle aydınlatıcı olacaktır. Birileri bunları okuyup olan biteni bize de sıradan faninin anlayacağı şekilde anlatınca müteşekkir kalıyoruz elbette. Şu işe bakın... siyasetçilerin para-pul hırsızlığı derken, devletin DNS hırsızlığıyla uğraşıyoruz!
HTC One M8 mini resmen onaylandı

HTC One M8 mini resmen onaylandı

HTC One M8 mini 

Önümüzdeki haftalarda tanıtılması beklenen telefon İsveçli taşıyıcı Telia'nın resmi web sayfasında yer aldı.

Geçtiğimiz yıl One mini akıllı telefon modeliyle mini rekabetine dahil olan HTC, 2014 yılında bir kez da amiral gemisinin mini seçeneğiyle kullanıcıların karşısına çıkacak. Henüz HTC One M8 tanıtılmadan önce bazı iddialara konu olan M8 mini İsveçli taşıyıcı Telia'nın HD ses desteğine sahip cihazlar listesinde yer aldı. Bu gelişme telefonun resmi olarak onaylandığını gösterirken, cihazın One mini'de olduğu gibi yaz temmuz ayı içerisinde tanıtılması bekleniyor.

Teknik özellikleri henüz bilinmeyen modelde ekran boyutunun bu defa 4.5-inç seviyesine yükseltilmesi bekleniyor. HD çözünürlüklü ekranın yer verileceği telefonda yazılım tarafını Android 4.4 KitKat, Sense 6.0 ve BlinkFeed ana ekran uygulaması oluşturacak. İşlemci tarafında Qualcomm cephesinden bir çözüme yer verilmesi bekleniyor. Muhtemelen Snapdragon 400 bir kez daha karşımıza çıkacaktır. M8 mini, sahip olduğu donanım özellikleriyle Xperia Z1 Compact'tan ziyade diğer mini modellerle rekabet içerisinde olacak.

Kaynak : teknolojioku.com
Mart 2014 Hatırası

Mart 2014 Hatırası


30 Mart yerel seçimleri hatırası. Twitter-YouTube yasağı hatırası. Tarlabaşı, İstanbul.
Apple İle Blog Yazma Deneyimi

Apple İle Blog Yazma Deneyimi

Mobil teknolojinin hayatımızdaki rolü giderek artıyor. Google Analytics’de geçen senenin istatistikleriyle bu senenin istatistiklerini karşılaştırırken mobilden ziyaret oranında ciddi artış olduğunu farkettim. Özellikle iPad ve iPhone ile yapılan ziyaretler gün geçtikçe artıyor. Üstelik bu istatistiğin Blog Hocam’a özel bir durum olduğunu düşünmüyorum. Artk insanlar interneti kullanmak için tablet ve akıllı telefonlar gibi ergonomik, pratik cihazları tercih ediyorlar.

 

Bu teknolojilere çok uzak olan ben, iPhone ve iPad gibi cihazlardan nasıl blog okunduğunu ya da yazıldığını çok merak ederek ofisteki mesai arkadaşlarımdan rica ederek 1-2 gün kullandım. Tabi işin ucunda cihazları bozmak da olduğu için bir blogger olarak hemen Apple ürünleriyle ilgili faydalı bir blog var mı diye araştırdım ve buldum da.

 

Apple Rehber isimli blog sayesinde iOS nedir, uygulama nereden ve nasıl indirilir gibi konularda bilgi sahibi oldum.

 

Hazihazırda Apple ürünleri kullanan veya kullanmayı düşünen çok sayıda blogger olduğunu biliyorum. Emin olun iPhone ve iPad ile blog yazmak, blog okumak kadar keyifli de. App Store’dan ücretsiz indirebileceğiniz Blogger uygulaması sayesinde hem iPhone’dan hem de iPad’den blogunuzu yönetebiliyorsunuz.

 

ios için blogger

iOS Blogger uygulaması ile yapabilecekleriniz:

 

- Yeni bir post oluşturarak yayınlayabilir veya taslakara kaydedebilirsiniz.

- Çektiğiniz fotoğrafları postun içine ekleyebilirsiniz.

- Etiketler ve konum bilgisi ekleyebilirsiniz.

- Hesabınıza bağlı diğer bloglar arasında geçiş yapabilirsiniz.

 

Benim gibi iOS ve Apple acemisiyseniz kafanızda pek çok soru işareti olabilir, hatta çeşitli sorunlar yaşayabilirsiniz. Fakat endişelenmenize gerek yok. Apple Rehberi’nde size yardımcı olcak pek çok faydalı ve güncel içerik yer almakta. iOS işletim sistemi hakkında bilgileri, iPad ve iPhone yardım dökümanlarını, Apple ürünleri ve uygulamaları hakkında güncel haberleri Apple Rehberi’nde bulabilirsiniz.

 

Sözün özü, eğer bir iPad veya iPhone kullanıcısıysanız Blogger uygulamasını indirip blogunuzla yakından ilgilenmenizi ve Apple Rehberi’ni takip ederek cihazlarınızı çok daha verimli kullanmanızı öneririm.

Bakın, meğer kim engellemiş!

Bakın, meğer kim engellemiş!

Aşağıdaki, dörtlü Suriye toplantısı kayıtlarının yayımlandığı, Youtube'un yasaklandığı 27 Mart gecesi Star'ın sitesinde yeralan manşetlerden biri. Baktım baktım, mana veremedim. Çok mana, hiç mana... Şu vatana ihanetin lafını ne çok duyduk. Hayatımızdan eksik olmadı valla. Şimdi de Youtube'u kapatmış sanırım. Kim demişti: "Vatan, millet, bayrak kelimelerinden birini duyduğunuzda cebinizi falan kollayın." Abartılı görünüyor insana. E, değil işte.

27 Mart, 22:20 - kayıt düşelim

Şu ana kadar olanları kabaca özetlemeye çalışayım:
1. Dışişleri Bakanı, müsteşarı, MİT Müsteşarı ve Genelkurmay 2. Başkanı'nın katıldığı bir toplantının ses kaydı yayımlandı.
2. Toplantıda konuşulanlar, Suriye'deki içsavaşa dair TC'nin muhtemel örtülü operasyonları ile ilişkiliydi.
3. Toplantı içeriği, savaş çıkartabilecek, uluslararası sorun yaratabilecek nitelikteydi.

4. Toplantı, dışişleri bakanının makamında, yani devletin muhtemel en yüksek düzeyde koruma altındaki mekânlarından birinde yapılmıştı.
5. Bu kaydın internete konmasından sonra Youtube'a da erişim engellendi. (Yasağın dayanaksızlığı, keyfiliği hakkında: Doğan Akın, "TİB, hangi yasal yetkiyle YouTube'u kapatabildi?", T24)
6. Aynı zamanda RTÜK bu kayda dair haberlere yayın yasağı getirdi.
7. Birleşmiş Milletler, kayıttan öğrenilen toplantıya ilişkin resmî açıklama yaptı.
8. CNN International de toplantı içeriğini çevirip yayımladı.
9. Kayıt, Türkiye'de yayılabileceği kadar yayıldı.
10. Twitter ile Youtube yasak, Facebook muhtemelen sırada.

Birinci büyük zavallılık:
İhtimal A: Devletin "çok gizli" statüsündeki toplantısını dinliyorlar, ruhun duymamış.
İhtimal B: Kaydı yapan, toplantıdakilerden biri -mazallah bu çok daha feci olurdu tabiî.

İkinci büyük zavallılık:
Komşu ülkeye geçip kendi ülkene füze atmak, toprağın sayılan türbeyi koruyan kendi askerlerine birilerini saldırtmak dahil çok kirli işlere kalkışmışsın. İktidarını, kurduğun kazanç çarkını ve toplumsal hegemonyayı korumak için hem dünyaya rezil olmayı hem de bal gibi "vatana ihanet"in bir türünü göze almışsın. Bütün bunlar ortaya dökülüveriyor.

Üçüncü büyük zavallılık:
Yine kafanı kuma gömüp kimsenin seni görmediğini sanıyorsun. Toplantının kaydı bütün dünyaya yayılmış durumda. Türkiye'de de milyonlarca insan bunu dinledi, okudu, hattâ bilgisayarına indirdi, bilmeyenlere iletiyor.

Çok özel günler yaşıyoruz. Az önce CNN Türk televizyonundaki "Dört Bir Taraf" programında Kadri Gürsel, Cumhuriyet gazetesinin internet sitesince "kaydı kaldır" diyen TİB'e verilen cevabı okudu, Nâgehan Alçı da ona, "vatan haini" dedi. Hoşlanmadığın herkese vatan haini demenin kapısını başbakan açmıştı, bu propagandacı tayfasının liderlerinin peşinden gitmesi normal. Ancak yavaş yavaş kimse kimsenin yüzüne bakamaz hale gelecek. Devlet kevgire dönmüş ya da meğer zaten öyleymiş, asgarî medenî gündelik ilişki diye bir şey de kalmayacak. Uzatmıyorum, kayıt düşmek için bu kısa yazıyı yayımlıyorum.

İdris Naim Şahin'e kalmadık - kusura bakmayın

Faşizm her taraftan başını çıkarıyor. Ortalamamız o kadar elverişli ortam, zihniyetimiz o kadar bereketli toprak ki, faşizm her yerde yetişebiliyor, boy atabiliyor. Şuursuzluk bir rüzgâr; faşizmin tohumlarını her yere taşıyor. Yakın tarihin zihinsel, duygusal tutsaklıkları, takıntıları, yamuklukları faşizmi besleyip büyütüyor.

Dünyası, görüşü ve dünya görüşü birbirinden çok farklı insanlar elbette ortak bir siyasî hedef gözeterek biraraya gelebilirler. Hedef, şu anda Türkiye'de olduğu gibi, hükümeti devirmek, iktidarı bir siyasî ekibin elinden almak-kurtarmak olabilir. Ancak geleceğe uzantısı tarif edilmemiş bu tür amaçlar için 'her yol mübah' derseniz, bugününüzü kurtarmaya çalışırken geleceğinizi karartmanız tehlikesi yanıbaşınızda beliriverir.

Somut konuşalım: AKP'yi niye istemiyoruz? Çünkü bu parti biraz daha iktidarda kalırsa, kitlesel desteğe dayalı açık bir diktatörlük rejimine doğru gideceğimizden endişe ediyoruz. Özellikle liderinin memleketi orta yerinden ikiye bölen siyasî üslûbunun bizi kanlı içsavaşlara sürükleyebileceği kaygısı taşıyoruz. Çünkü bu parti, toplum olarak birarada yaşayabilmenin asgarî koşulları olan demokrasi, güçler ayrılığı, hukuk vs. kavramları, üzerlerine biber gazı sıkıp çürümeye terk edeceğini gösterdi. En ufak itirazımızda polis terörüyle ezilmek istemiyoruz. İnsanların dindarlığını suistimal ederek özgürlüklerimizi elimizden almalarını istemiyoruz. Şehirlerimizi gözünü para bürümüş korkunç birtakım heriflere kaptırmak istemiyoruz. Listeyi uzatabiliriz. Uzatmayalım. Apaçık haklıyız.

Peki kim bu "biz"? Ceberrut Türk devletini fiilen gelmiş geçmiş en şeffaf resmî yapı haline getiren şu ses kayıtlarını yapanlar, bize sunanlar kimlerdir? Hakiki amaçları nedir? Diyelim Cemaat. Bunların iktidar mücadelesinin esas hedefini bilen var mı? Hükümet partisini devirmek için uğraşan başlıca muhalefet partileri CHP ile MHP'nin, bu memlekette daha fazla demokrasi ve özgürlük isteyenlerin arka çıkabileceği, benimseyebileceği hangi hedefleri, hangi görüşleri var? Önlerine sunulan ses kayıtlarından yararlanmak ve hükümetin yolsuzluklarını dillerine dolamak dışında, CHP'lilerden ne duyduk memleket meseleleri hakkında? Özellikle Kürt meselesi hakkında! Ya MHP? "Ülkücü kardeşim, haydi bu seferlik CHP'ye oy ver" çağrıları yapanlar, bu oyların bir karşılığının olacağını anlamıyorlar mı yoksa önemsemiyorlar mı? Memleketin en önemli meselesi Kürt meselesidir. Nokta. Bu noktada MHP ne ister, ne bekler? Kürtlerle MHP nasıl aynı cephede olacak? Yoksa demokrasi-özgürlük cephesinde MHP var da Kürtler yok mu?

Öyle galiba. MHP ile CHP'yi birbirlerine yaklaştırdıkça yaklaştırmaya uğraşan "TC"li muhaliflerin öbür yanda -karşıda, demek daha doğru- yaratmaya çalıştığı hasım figürü, "AKPKK". Yani BDP ve HDP, AKP'nin yandaşı, müttefiki olarak damgalanıyor. Pek acayip ve pek korkutucu bir tablo oluşuyor: AKP hükümetinin demokrat, özgürlükçü bir insan tarafından yetersiz bulunsa da desteklenebilecek tek girişimi olan "barış süreci", bu hükümeti anti-demokratik bulup devirmeye çalışan muhalefet cephesinin en çok diline doladığı motiflerden biri. Cemaat, AKP ile arasının bu derece açılmasına yolaçan unsurların başında bu meseledeki yaklaşım ve tavır farkının geldiğini artık gizleme gereği duymuyor. Bu bile tüyleri diken diken etmesi gereken bir durum: gizlemiyorlar, çünkü böylece popülarite kazanacaklarını varsayıyorlar.

Önce emekli istihbaratçı polis müdürü Ali Fuat Yılmazer, başka mevzularda da dolanılıp ortam gereken ısıya getirildikten sonra, üçüncü performans akşamında, Kürt politikası konusunda hem hükümetle nasıl ters düştüğünü hem de kendisinin öngördüklerini anlattı. Özet, "Kürtlerin silahlı gücü ezilmeden, silah bıraktırılmadan görüşme yapılmamalıydı" cinsinden bir eski nağmeden başka şey değildi. Bunun manasını da gayet iyi biliyoruz: Daha fazla operasyon, daha fazla ölü, daha fazla kan, "Kandil'i bombalayalım", "silelim süpürelim" histerileri, mâlûm ortam. Allah için, Yılmazer etkili bir hatip ve eğer önyargılarınız veya şüpheleriniz nedeniyle kulağınızın yanısıra gönlünüz de onun sözlerine kısmen açıksa sizi ikna edebilir. (Kendisinin Hrant Dink öldürüldüğünde, cinayet saatinde cinayet yerini gösteren kamera kayıtları yok edildiğinde ve esas katiller ortaya çıkmasın diye bin türlü başka rezil iş çevrildiğinde İstanbul Emniyeti'nde üst düzeyde görevli olduğunu bilenlerin gönlü kendisine açık olamaz neyse ki.)

Bu Yılmazer performansı yetmiyormuş gibi, bir de İdris Naim Şahin çıkarıldı karşımıza. Roboski katliamı sonrası topladığı antipati ya unutulmuş ya da önemsenmiyor anlaşılan. Kendisi, "ne var canım, PKK'ye hizmet eden üç-beş kaçakçı ölmüşse" diye tercüme edilebilecek tavrıyla, başbakana taş çıkartacak kadar vicdansız olduğunu ortaya koymuştu. Cemaat'in de Kürtler konusunda aynı vicdansızlık ve umursamazlıkla mâlûl olduğunu düşünmemiz için çok sebep var. Eski içişleri bakanı partisinden ayrıldığı, başbakana kırgın olduğu, başbakanın da bu şahıs hakkında "onun da kasetleri vardı, ondan korktu ayrıldı" türü tezviratlar yaptığı gözönüne alınırsa, Cemaat'in televizyonunun şahıstan yararlanmak istemesini anlayabiliyoruz elbette. Ama kendisinin takdim edilme tarzı, sorulan sorular, Şahin'e tanınan şov fırsatı ve en önemlisi, dönülüp dolaşılıp Kürt meselesine gelinmesi ve eski bakanın uzun uzun bu konudaki şahince görüşlerini anlatması, bizi Cemaat'in şu anda neye oynadığı hususunda biraz daha aydınlattı. Şahin de Yılmazer ile aynı ömrü dolmuş melodiyi söyledi; yüksek sesle: Terör örgütü ezilmedi, niye görüşülüyor, bölgeyi onlara bırakırsan tabiî cenaze gelmez, vesaire.

"TC"li muhalefet, İdris Naim Şahin'in performansından da pek memnun kaldı. Yılmazer veya Şahin'e yoğun bir solcu veya demokrat tepkisi de görmedik. Neden acaba? Hükümeti devirene kadar her türlü ittifak mübah ve meşru, ondan mı? Naçizane, uyarmak isterim: Böyle ittifaklardan demokrasi ve özgürlük isteyenlere hayır gelmez. Hükümetin gitmesini istiyorsak, bunu niye istediğimizi mütemadiyen açık açık tekrarlamalıyız. Meselâ, "barış sürecinin, yasal güvencelere da kavuşturularak, derinleştirilerek devam ettirilmesini istiyoruz" diyebilmeliyiz. İstiyorsak tabiî.

Din istismarına dayalı diktaya karşı mücadele edelim; güzel. Yolsuzluğa batmış bir hükümeti devirelim; güzel. Ama ne idüğü belirsiz birilerinin çıkarıp çıkarıp önümüze koyduğu ses kayıtlarından başka malzemesi olmayan "ana muhalefet"e hak ettiği lafı da edelim. AKP'ye karşı MHP ile kurulacak cephenin demokrasiden başka her şeyin cephesi olabileceğini anlayalım, anlatalım. Muhalif faaliyet diye Cemaat televizyonuna İdris Naim Şahin çıkarılıyorsa, demokrat, özgürlükçü muhaliflerin buna höst demesi gerekir. O eski bakan, herhangi bir demokratik muhalefet ortamında yeralabilmek için önce Roboski'ye gidip tek tek evleri dolaşıp özür dilemeli. Cemaat'e gelince: bugüne kadarki örgütlenme ve faaliyet tarzları zaten bu ihtimale açık kapı bırakmıyordu, ama Kürt meselesindeki son Yılmazer+Şahin performanslarıyla, asla demokratik muhalefetin parçası olmadıklarını, kendilerini haksızlığa uğramış alternatif iktidar kadrosu olarak gördüklerini bir daha gösterdiler. Kürtleri sevmiyorlar işte, zorla değil ya!

Kimse höst demedi, nâçizâne, demeye çalıştım.
Samsung Telefon 70 TL

Samsung Telefon 70 TL

Renga Renk7 ile 10 Gün şarj dayanma gücü Samsung Telefonlar 70 TL. Türkiye'nin her yerine Kargo Bedava.



Detaylı Bilgi için

Gündüz Telefon: 0482 312 54 24
Gece Telefon: 0507 033 79 99

AKSOY YAZILIM GÜVENCESİYLE
www.aksoyyazilim.net 
Blog Tanıtımı: Picardes

Blog Tanıtımı: Picardes

16-24 yaş arası erkeklerin internetteki blog davranışlarını incelediğinizde belli başlı konularda blog açtıklarını görürsünüz. SEO, Wordpress, Blogger, teknoloji, webmaster gibi konular o kitlenin ilgisini çektiği için bu konularda yazmalarını doğal karşılıyorum. Peki doğru mu? Tartışılır…

 

Evet blogların insanların kendi düşüncelerini özgürce yazdığı platformlar fakat söz konusu bilgi paylaşımı olunca biraz daha dikkatli davranılması gerektiğini düşünüyorum. Yazdığın bilginin doğruluğundan emin değilsen insanları yanlış yönlendirnemelisin. “Şu şudur.. bu budur..” tarzında hüküm verici nitelikte cümleler kurmak yerine “ben bunu bunu yaptım, böyle böyle oldu..” şeklinde kişisel deneyimlerin paylaşılmsı daha doğru olacaktır.

 

Advertorial içerik kapsamında tanıtacağıım blog olan Picardes bunu başarmış bir blog. Yukarıda bahsettiğim konularda içerikler yer almasına rağmen kişisel deneyim ve görüşler aktarıldığı için hem özgün hem de doğal bir blog olmayı başarmış.

picardes

 

Picardes Kimdir? Nedir?

 

Roman Adamita’nın SEO, E-ticaret, Wordpress, sosyal medya ve internet teknolojisi gibi konularda kişisel deneyim ve bilgilerini yazdığı blog olan Picardes, Eylül 2013’ten beri yayında olmasına rağmen kısa sürede yüksek sayılabilecek okuyucu kitlesine ulaşmış.

 

Picardes’in kısa sürede bu başarıyı yakalamasının en önemli sebebi, yazının başında da belirttiğim gibi herkesin yazdığı konuları kendi cümleleri ve deneyimleriyle paylaşması. Birkaç örnekle açıklayayım:

 

- SEO ile ilgili yayın yapan bloglarda backlink kaynakları için çeşitli listeler verilir fakta hepsi bilinen, geleneksel kaynaklardır ve fark yaratmaz. Picardes’e ise şurada, şurada ve şuradaki gibi farklı ve herkesin bilmediği yöntemleri basit bir dille anlatılmıştır. 

 

- Link inşaası çalışmalarında kullanılan, backlink alabileceğiniz şuradaki ve şuradaki gibi çeşitli listeler Picardes’te kısmen ücretsiz olarak dağıtılmaktadır. Ayrıca kendisi de freelance olarak SEO hizmeti veren Picardes’in sahibi, SEO çalışmalarında kullandığı yöntem ve araçlardan blogunda bahsediyor. Bu da yazılara olan ilgiyi arttırıyor dolayısıyla.

 

Picardes’in E-Ticaret Ve SEO Hizmetleri

 

Picardes’te blog yazılarının dışında çeşitli hizmetleri görebilirsiniz. Bunların başında sitenizin arama sonuçlarında üst sıralarda çıkmasına yardımcı olacak SEO ve backlink paketleri ile Wordpress kullanmak isteyenleri teknik detaylarla uğraşmaktan kurtaracak Wordpress kurulum işlemleri sayabilirsiniz.

 

Daha fazlası için Picardes’i ve referanslarını inceleyebilirsiniz.

 

Not: Bu bir advertorial içerik yani tanıtım yazısı. Fakat reklam da olsa hiçbir okuyucuyu aldatmak veya kandırmak gibi bir tutum sergilemem. Tanıtımını yaptığım siteyi 1 saat inceledim ve site hakkında kendi düşüncelerimi yaztım.

Mustafa eziliyor, susturun bunları!

Ekşisözlük'te "kıymalı makarna" başlığı altında girilen dört "entry":
1. Şu hayatta en nefret ettiğim yemek. Makarna denen muhteşem yiyeceğin boka çevrilmiş hali.
2. Şu hayatta en çok sevdiğim yemek. Makarna denen yavan yiyeceğin lezzete çevrilmiş hali.
3. Hastayken zorla yaptırdığım yemektir. Çocuk aklı işte. Halbuki yaptır şöyle güzelinden orman kebabı...
4. Ne yapsak da kıymayı ziyan etsek düşüncesinin ürünüdür.

"Kupon arsa"nın kime satılacağından hangi kanalda hangi altyazının geçeceğine, hangi savcının hangi işe bakacağından villanın fayansına her şeyi kontrol etmek isteyen dediğim dedikçi bir yönetici için anca kâbus yerine geçebilecek bir manzara. Üstelik internet şehrinin istisnasız herkese açık bir meydanında değil. Üstelik "Türk Millî Eğitimi"ne rağmen! Hayrettin Karaman'dan fetva alınabilecek bir mevzuya da benzemiyor. "Twitter belası"nın tezahürleri işte.
1 Dakikada Teklif, 3 Dakikada Poliçe!

1 Dakikada Teklif, 3 Dakikada Poliçe!

Hızın her geçen gün daha da çok önem kazandığı günümüzde, sigorta sektörünün teknolojiyi yakından takip ettiğini görmek güzel. Ben de blogumda böyle firmaları yakından takip ediyorum.


Generali Sigorta, hızlı ve teknolojik hizmet konusunda öncülük yapmış diyebiliriz. Artık her an, her yerden Generali’nin 0850 555 55 55 numaralı telefonundan veya generali.com.tr web sitesinden ve acentelerdan kolayca ulaşarak 1 dakikada teklif alıp, 3 dakikada poliçe satın alabilecekmişiz. Üstelik Zorunlu Trafik Sigortası ve kasko poliçeleri hizmetlerinde %70’e varan indirimler var. Teklifler kişiye ve arabaya özel yapılıyormuş ve indirimler kişiden kişiye farklılık gösteriyormuş. Mesela online sigorta teklifi alırken yaşımız, arabamızın yakıt türü gibi etmenler de çok önemliymiş.

 

 

Generali Sigorta müşterisi olmasanız dahi bir kez teklif alan herkese, kişisel sigorta danışmanı da atanıyormuş. Böylece bilgi alan kişi her aradığında, karşısında aynı danışmanı buluyor ve sorunlarını her defasında baştan anlatmak zorunda kalmıyor. Bence mükemmel bir hizmet.


Bu arada Generali Sigorta 1831 yılında İtalya’da kurulmuş, 60’ı aşkın ülkede 80,000’i aşkın çalışanı ve tüm dünyada 65 milyondan fazla müşterisi varmış. 150 yılı aşkın süredir ise ülkemizde faaliyet gösteriyormuş. Son günlerde ise kolay sigorta teklifi almanın yanı sıra, indirimli trafik sigortası ve indirimli kasko hizmetleri ile adından çok söz ettiriyor.

 

Yakın zamanda Zorunlu Trafik Sigortası veya kasko yaptıracaklar 31 Mart’a kadar mutlaka teklif alsın derim. Anında sigorta teklifi, sadece 1 dakika sürüyor:)

 

1 Dakikada Teklif Almak için Tıklayın

 

Bir boomads advertorial içeriğidir.

Blog Yazarak Para Kazanmak Mümkün Mü?

Blog Yazarak Para Kazanmak Mümkün Mü?

Blog yazarak para kazanma mevzusuna son dönemde çok kafa yoruluyor. Ortalıkta öyle şehir efsaneleri dolaşıyor ki, kolay yoldan para kazanmaya hevesli insanlar “blog yazarak para kazanılır mı?” “blog açarak para kazanmak mümkün mü?” gibi soruların cevabını arıyorlar. Ben de naçizane bu sorulara yanıt vermeye çalışacağım. Fakat öncelikle bu noktalara nasıl geldiğimizle ilgili bir nostalji yapmak istiyorum.

İnternet’in hayatımıza girmesiyle birlikte alışkanlıklarımız ve yaşam tarzımız da oldukça değişti. Örneğin ben ilk okulda/orta okulda dönem ödevleri veya diğer araştırmalar için evdeki ansiklopedi setlerini karıştırırdım. Hangimizde yoktu ki Meydan Larousse’lar, Ana Britannica’lar, Gelişim Hachette’ler? Şimdi ise yüzlerce cilt ansiklopedi yerine sadece Google’ın arama kutusunu kullanıyoruz :)

 

Benzer örneği boş valkitlerimizi değerlendirme konusunda da verebiliriz. Eskiden boş arsalarda top oynar, nispeten tenha sokaklarda bisiklet sürer, kalem kağıtları elimize alıp isim-şehir oynardık. Peki şimdi? Bisikleti de bilgisayarda sürüyoruz, topu da bilgisayarda oynuyoruz. Arkadaş sohbetleri bile artık internet üzerinde gerçekleşiyor.

blog açarak para kazanmak
Şimdi, yazı başlığıyla bu anlattıklarımın ne ilgisi olduğunu soracaksınız. Hemen konuya geçeyim. Bilgi edinme ve vakit geçirme alışkanlırımızda olduğu gibi para kazanma yöntemlermizde de internetle birlikte büyük değişimler oldu. Girişimci ruha sahip kişiler, artık sokakta değil internet üzerinde para kazanamaya çalışıyor. Bunun için en çok tercih edilen yöntemlerden biri ise blog açmak.

Peki blog yazarak para kazanmak gerçekten mümkün mü? Veya bu iş göründüğü kadar kolay mı?

 

Öncelikle bu işe yeni girenlere ya da gireceklere blog açmanın tek başına para kazandırmayacağını söylemeliyim. Blogunuzu açar açmaz bir yerlerden para geleceğini falan sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Blog açmak, para kazanmak için tek başına yeterli değil, blogunuz için düzenli içerik üretmeli, tanıtım çalışmaları yapmalı, geliştirmek için zaman harcamalısınız.

Şimdi size birkaç sorum olacak: Çalışkan mısınız? Disiplinli misiniz? Azimli misiniz? Sabırlı mısınız? Okumayı ve yazmayı seviyor musunuz? Bu sorulara cevabınız evetse açık ve net söylüyorum siz de blog yazarak para kazanabilirsiniz!

Alışılmışın aksine blog yazarak para kazanma yöntemlerini tanıtmak yerine kişisel deneyimlerimi aktarmak istiyorum.

3 yılı aşkın süredir Blog Hocam’da yazıyorum ve bu süreçte para kazanabileceğim pek çok fırsat çıktı karşıma. Zaman yetersilziğinden çoğunu değerlendiremesem de hatrı sayılır miktarlarda gelir elde ettiğimi söyleyebilirim. Bakın Blog Hocam sayesinde hangi fırsatlarla karşılaştım ve nasıl para kazandım.

1. Google AdSense Reklamları

Blog yazarlarının para kazanmaya başladığı ilk ve en basit yöntem bir PPC modeli olan AdSense reklamlarıdır. Biraz zorlu bir onay süreci olsa da, AdSense yayıncısı olmayı başarabilirseniz oturduğunuz yerden para kazanmaya başlayacaksınız. Yapmanız gereken şey AdSense reklamlarını blogunuza eklemek ve ziyaretçilerin bu reklamlara tıklamasını beklemek.

Ben de zaman zaman Blog Hocam’daki AdSense reklamlarını optimize ederek,  buradan kazancımı arttırıyorum. Tıklama başına ortalama 0.30 TL veren AdSense reklamlarını düzgün bir şekilde yerleştirdiğimde aylık  80-90 TL civarında bir gelir elde edebiliyorum.

AdSense’in tık başına verdiği ücretler reklamdan reklama ve blogdan bloga değiştiği için blogunuzun içeriğine, gösterilen reklamlara ve ziyaretçinin ilgisine göre kazancınızın değişebilir. Size düşen şey bol bol faydalı içerik üreterek organik trafiğinizi yani Google’dan gelen ziyaretçi sayısını arttırmak.

 

2. Bumads İçerikleri

Doğan Holding bünyesinde açılan bir içerik pazarlama ajansı olan Bumads, blog yazarlarıyla iş birliği yaparak hem kendi kazanıyor, hem de bloggerlara kazandırıyor. Bumerang’a altın veya platin üye olduktan sonra gelen içerikleri blogunuzda yayınlıyorsunuz ve yayınladığınız içerik başına para kazanıyorsunuz.

Bumads’den gelen ilk teklifi yayınladığımda 2 TL gibi bir ücret almıştım. Tekliflerdeki başarım arttıkça verilen fiyat da arttı doğal olarak. Kullanıcı sözleşmesi gereği teklif başına ne kadar para kazandığımı paylaşamıyorum fakat burada okuduğunuz yöntemler arasında en çok kazandığım yöntem olduğunu söyleyebilirim.

Bumads reklamları blogunuzun türüne göre değişebilir. Örneğin bazı teklifler sadece moda bloglarına gelirken, bazıları sadece teknoloji bloglarına geliyor. Reklamı veren firmanın hedef kitlesine bağlı. umads tekliflerinden kazancınızı arttırmak için yapmanız gereken şey ise o içeriğin daha fazla kişi tarafından okunmasını sağlamak.

3. Banner Reklamları

Blogunuzun belli yerlerine farklı boyutlarda bannerlar yerleştirmek de kazançlı bir yöntem diyebilirim. Blogunuzun popülaritesine sayısal değerlerine göre kazancınız artabilir.

Blog Hocam’ın reklam sayfasını ziyaret ettiyeniz farklı boyutlarda banner alanları için talep ettiğim fiyatları görebilirsiniz. Banner alanları genellikle dolu için gelen teklifleri geri çevirmek zorunda kalıyorum. Zira blogu bannerlara boğmak kazandırdığından daha fazlasını kaybetttirebilir. Banner reklamlarından aylık kazancım 200 TL civarındadır.

Banner reklamları yerleştirerek blogundan para kazanmak isteyenlere önerim rekabeeti yüksek sektörlerden ilk reklamları ucuza almaları. Çünkü ilerleyen günlerde, rakip annalizi yapan sektördeki diğer sitelerden çok sayıda reklam teklifi gelecektir.

 

4. Advertorial İçerikler

İnternette tanıtım yazısı olarak bilinen advertorial içerikler backlink çalışması yapan SEO’lar ve sitesini daha geniş kitlelere duyurmak isteyen kişiler tarafından çok sık tercih edilen bir yöntem.

Ben advertorial içerik konusunda çok seçiciyim. Advertorial içerik isteyen bir sitenin konusunu blog yazarlığıyla ilişkilendirip okuyucuya fayda sağlayacak bir hale dönüştürebilirsem yayınlıyorum. Bu şekilde reklamdan alınan verim de artmış oluyor. Advertorial içerik reklam tekliflerinin %90’ının kabul etmiyorum fakat neredeyse her hafta bir adet yayınlıyorum. Yazı başına kazandığım aldığım ise 40 TL.

Advertorial içerik yayınlayarak para kazanmayı düşünenlere küçük bir ipucu vermek istiyorum. Yayınlayacağınız içeriği siz oluşturun ve mutlaka okuyucularınızın ilgisini çekecek türde yazın. Eğitimle veya ekonomiyle ilgili bir blogunuz olduğunu düşünelim. Sırf verdiği yüksek ücret için elektronik sigarayla ilgili bir tanıtım yazısı yayınlamak okuyucu kitlenize küfür etmek gibi olur.

 

5. Affiliate Marketing

Satış ortaklığı olarak bilinen affiliate marketing’de yaptığınız satış veya üye başına komisyon alırsınız. Bir affliate programına üye olduktan sonra size verliecek affiliate linkini ve bannerını blogunuzda paylaşarak o link/banner üzerinden yapılan satışlardan veya üyeliklerden belli bir yüze alırsınız.

Affiliate marketing çok çalışma ve zaman gerektiren bir yöntem olduğu için şuana kadar Blog Hocam’da pek tercih etmedim. Sadece 1 affiliate programına katıldığım üyelik başına 5 TL veren program dahilinde, sisteme 200 küsür üye kazandırarak 1000 TL civarında bir gelir elde ettim. Blog Hocam’ın konseptine uygun, okuyucuyu ilgilendirecek bir programa rastlarsam tekrar deneyebilirim.

Affiliate marketing zor fakat uzun vadede çok kazançlı bir yöntemdir. Özellikle ClickBank gibi yabancı affiliate ağlarında %50-%60 gibi yüksek komisyonlar veren çok kazançlı ürünler ve programlar mevcut.

 

6. Makale Yazarlığı

Blog yazarları zamanla kendilerini web için içerik oluşturma konusunda geliştiriyorlar. Bu, yeni bir kazanç fırsatı demek. Çünkü internette makale yazmaya vakti veya yeteneği olmayan yüzlerce şahıs veya firma var ve bular nitelikli yazarlarla çalışmak istiyorlar.

Bana da Blog Hocam sayesinde çeşitli makale ve içerik işleri geldi. Bulardan birkaçını değerlendirdim. Bumads kampanyası dahgilinde İşteLezzet.com’un yüzlerce blogda yaynlanan şu içeriğini ben yazdım ve karşılığında 50 TL aldım. Bunu dışında Turkcell ve çeşitli webmaster forumlarından bana ulaşan birkaç kişi için de makale yazdım.

Eğer tüm gününü bilgisayar başında geçiren bir öğrenci veya işsiz değilseniz makale yazarlığı pek kazançlı değil. Çünkü çok düşük ücretler veriyorlar. Ancak benim gibi arada bonus projelere rastlarsanız kaçırmayın. Sevdiğiniz şeyi yaparak yani yazı yazarak para kazanmak kadar keyifli birşey olabilir mi :)

 

7. Blog Mentörlüğü

Benim blogum blog yazarlığı ile ilgili olduğu için bu yöntemi blog mentörlüğü şeklinde yazdım sizin blogunuzun içeriğine göre bu isim değişecektir elbette. Burada esas olan yeteneklerinizi bcerierinizi blogunuz vasıtasıyla sunmaktır. Bu sayede çok sayıda teklif alabilirsiniz.

Ben de Blog Hocam sayesinde çok sayıda kişi ve firmadan teklif aldım. Blog kurmak, yönetmek, yol haritası belirlmek gibi konularda hiçbir tecrübesi olmayan kişiler bana ulaşarak birlikte çalışmayı teklif ettiler. Tabi iş güç sahibi olduğum için kabul edemedim fakat  yeterli vakti ve enejisi olanlar için  oldukça keyifli bir iş olabilir diye düşünüyorum.

Siz de uzmanlık alanınızla ilgili blog yazarak bu tür fırsatlar yakalayabilirsiniz. Örneğin çok iyi bir pasta tasarımcısıysanız,  hünerlerinizi blogunuzda sergileyip potansiyel müşterilere veya pasta tasrımcısı arayan şirketlere ulaşbilirsiniz. Emin olun hiçbir CV bu kadar etkili değildir.

 

8. Çözüm Ortaklığı

Blog yazarak çeşitli firmalarla veya markalarla ortak çalışmalara imza atabilirsiniz. Bu konuda son yıllarda büyük gelişmeler oldu Türkiye’de. Yapmanız gereken tek şey ise blog yazdığınız konuda dikkat çekici etkili içerikler üretmek.

Ben de bazı SEO, SEM ve dijital pazarlama ajanslarından birlikte çalışma konusunda çeşitli teklifler aldım. bunlardan  bazılarını da değerledirerek “blogger outreaching” konusunda çözüm ortağı oldum.  Yaptığım şey ise ajanslarla bloggerlar arasındaki bağlantıyı kurmaktı. Karşılığında da belli bir komisyon ödediler.

Siz de benzer çözüm ortaklılkları yapabilirsiniz. Örneğin moda blogunuzla adınızdan söz ettirerek çeşitli markaların bloglarında yazar olabilirsiniz. Veya “Saba Tümer Bloggerlarla Ne Pişiriyor?” projesinde ki gibi firmalarla çalışabilirsiniz.

 

9. Promosyon Ürünler

Burada direkt bir para kazanma söz konusu değil. Blogunuz üzerinen yaptığınız çekilişlere sponsor olmak isteyen firmalar size veya seçtiğiniz kişilere belli ürünler gönderirler.

Bugüne kadar ben de sponsorlar sayesinde Blog Hocam’da pek çok çekiliş yaptım ve okuyucularıma binlerce lira değerinde hediye verdim. Hediyeler arasında tek taş pırlanta yüzükler, imzalı kitaplar, tablet bilgisayarlar, mouselar, puzzlelar, mp3 çalarlar, kol saatleri, oyuncaklar gibi küçümsenmeyecek ürünler vardı.

Özellikle bayan makyaj, kozmetik, moda gigi konularda yayın yapan bloglara markaların ilgisi büyük. Siz debu konularda yazan bir blogger olarak okuyucuyla samimi bir iletişim kurup, yazılarınıza reaksiyon almayı başarabilirsiniz, kağınızı çalan kargolrdan sıkılablirsiniz :)

10.Benim Denemediğim Diğer Yöntemler

Blog yazarak para kazanma yöntemleri bunlarla sınırlı değil. Benim denemediğim bşka yönteler de var. Kısaca bunlardan da bahsetmek istiyorum.

 

- Link satışı: Backlink çalışması yapan kişilerin linklerini footer veya sidebarınızda belli bir süre yayınlamak karşılığında para alabilirsiniz.

- Ürün satışı: Kendi ürettiğiniz ürünleri veya hizmetleri de blogunuzdan satabilirsiniz. İkinci el kıyafetleriniz, yaptığınız tasarımlar, yazdığınız bir e-kitap vs.

- Blog işletmeciliği: Sıfırdan kurduğunuz bloglara belli bir süre içerik girip, iyi bir yere getirdikten sonra bunları satabilirsiniz.

- Link kısaltma: Bazı link kısaltma servisleri kısalttığnız linklere tıklama başına ücret  ödemektedir. Bu sevislerde kısalttığınız linkleri blogunuzun çeşitli yerlerind kullanarak para kazanabilirsiniz.

Hala Bir Blogunuz Yok mu?

Eğer henüz bir blogunuz yoksa fakat bu yazıyı okduktan sonra blog açarak para kazanmaya karar vediyseniz, sizi blog açma işleminin aşamalarını anlattığım yazıya yönlendirmek istiyorum.

 

Blog Açtıktan Ne Kadar Sonra Reklam Almalıyım?

Bunun belli yok. Önemli olan blogunuzun reklam almaya hazır olup olmadığıdır. Bazen 1 ay sürer, bazen 1 yıl. Blogun reklam almaya hazır olup olmadığını nasıl anlayacağınıza gelince sizden reklamverenlerin bloglardan beklentilerini yazdığım yazıya okumanızı isteyeceğim. Buradaki beklentilerin bir kısmını karşılayabiliyorsanız, reklam almaya başlayabilirsiniz.

 

Reklamverenlere Nasıl Ulaşabliirim?

İlk zamanlarda fazla tanınan bir blog olmadığınız için reklam verenlerin size ulaşmaları zordur. Bu dönemde Webmaster forumlarından faydalanabilirsiniz. Webmaster forumları bu tür ticaretlerin yoğun bir şekilde yapıldığı platformlardır. Buralarda yeni bir konu açarak blogunuza reklam aldığınızı duyurabilir veya reklam vereceğini duyuran kişilerin konularına cevap yazarak sizin blogunuza reklam verebileceklerini söyleyebilirsiniz.

Ben de ilk banner ve advertorial içerik reklamlarımı bu şekilde Webmaster forumlarından almıştım. Fakat zamanla reklam sayfasından o kadar çok teklif gelmeye başladı ki Webmaster forumlarındaki mesajlarla uğraşmama hiç gerek kalmadı. Sizlere de mutlaka detaylı ve net bilgiler veren bir reklam sayfası oluşturmanızı öneririm. Popülariteniz arttıkça bu sayfadan bol bol teklif gelecektir.

 

!!! Son olarak size bir listeye katılmanızı önerceğim. Bu liste bir reklam mail listesi. Bir reklam projesi olduğunda bu listedekilere mail gönderilerek haber verilir. İlgilenenerle görüşmeler yapılarak advertorial içerikler ve banner reklamları ile ilgili görüşmeler yapılır.

Listenin sahibi benim ve mailleri ben gönderiyorum. Dolayısıyla hiç bir spam veya gereksiz mesajla muhattap olmayacağınızın garantisini veriyorum. Sadece reklam projelerinde size bir mail gönderilecek. İlgilnizi çekerse cevaplarsınızi ilginizi çekmezse silersiniz.  Ayrıca istediğiniz zaman tek bir tıklamayla listeden çıkabilirsiniz.

 

 

Kutuya e-mail adresinizi yazıp katıl butonuna bastıktan sonra adresinize bir onay maili gelir. Bu maildeki onay linkine tıklamadan listeye katılmış sayılmazsınız. bu işlem başkalarının e-mail adresini yazmamak için yapılır.

 

Söz Sizde

 

Benim blog yazarak para kazanma ile ilgili deneyimlerim bunlar. Sorularınızı ve kendi deneyimlerinizi yorum bölümünden yazabilirsiniz.

Polis MİT'çiyi eylemde yakalamış - sorun mu...

Bugün TV, İstanbul Emniyeti'nin eski istihbarat şube müdürü Ali Fuat Yılmazer'i iki defa ekrana çıkardı. Yaygaradan kaçınan, sakin sunucu Tarık Toros, Yılmazer'in heyecan ve hiddetini yatıştırmaya çalıştı. Zira Yılmazer, herhangi bir şekilde yaptıklarının hesabını vermek durumunda kalan tipik bir Türk devleti elemanı olarak, sıradan halkın önüne, yani bizim karşımıza çıkmak mecburiyetinden ötürü belli ki sıkıntıya girmişti. Kimi zaman inandırıcı olabildi, kimi zaman kalkan kaşlarımızı indirmeyi başaramadı. Her hâlükârda, TC devletinin içinde bulunduğu durumun nasıl kabul edilemez, nasıl sürdürülemez olduğunu, nasıl bir rezalete maruz yaşadığımızı biraz daha anladık.

Önce hayatî eksik, konuşulmayan kısım: Hrant Dink cinayeti. Ali Fuat Yılmazer, kimilerine göre, Hrant Dink cinayeti ve ertesindeki en şaibeli isimlerden biri. Kimilerine göre de bu işteki rolü, işlevi en azından anlaşılamamış bir yetkili. Tarık Toros kendisine bu konuda sorulması gereken hiçbir şeyi sormadığı için, hiçbir şey öğrenemedik ve Yılmazer gözümüzde şaibeli kaldı. Basit: o dönemde İstanbul Emniyeti'nde görev yapmış herkes ya doğrudan suçludur ya suça göz yummuş, bildiği halde suçluları ihbar etmemiştir ya da en azından inandırıcı şekilde kendini aklayana kadar zan altındadır. (Yılmazer'in ilk çıktığı program sırasında Tarık Toros'a altı-yedi tweet attım -o sırada twitter açıktı-, en azından polisin alıp yok ettiği kamera kayıtlarını sorsun diye, Hrant'ın arkadaşlarıyla karşılıklı tartışmaya var mı, sorsun diye... Ama Toros bunları görmedi ya da esas mevzu Yılmazer'in başbakana cevap vermesiyken, Hrant meselesini karıştırıp eski polis müdürüne puan kaybettirmek istemedi, bilemiyorum. Belki de sadece soru yoğunluğundandır; umarım öyledir.)

Yılmazer'in başbakana karşı-hamlesi mahiyetindeki kısım ise, sanırım benim gibi bütün izleyenleri bugünlerde pek alışık olduğumuz duyguya, ülkeden, devletten, hele yöneticilerden utanmaya sürükledi. Emekli istihbaratçı, birkaç mevzuda başbakanın yalan söylediğini iddia etti. Ergenekon operasyonlarını istişare halinde sürdürmüşler; böyleyse, başbakanın "Cemaat bizi kafaya getirdi" iddiaları doğru olamaz. Başbakan, o süreçte Yılmazer'le "iki-üç defa" görüştüğünü söylüyor, Yılmazer'e göre bu görüşmelerin sayısı "en az otuz-kırk". Başbakanlıkta bulunan böcek konusu, eğer Yılmazer doğru söylüyorsa, baştan aşağı tiyatro ya da daha fenası, böceği "buldum diyenin koymuş olması" ihtimali var. Yılmazer'in doğru söylemiyor olabileceğini de hesaba katarsanız, üç ihtimal birbirinden feci.

Bundan da fecisi var. Yılmazer, meşhur 7 Şubat operasyonunu izah ederken, bunun öncesinde bir-iki de değil birçok eylemde, kimi zaman üstlerinde patlayıcılarla, ellerinde molotoflarla yakaladıkları sözde KCK militanlarının MİT mensubu çıktığını ileri sürüyor. MİT'in PKK'dan ele geçirdiği bombayla elemanlarına eylem yaptırdığını söylüyor! Elbette, mesele bunlarsa, niye ille de PKK ile görüşmelere katılan MİT görevlilerini gözaltına almaya kalktıklarını açıklayamıyor - bu soruyu Tarık Toros da sormadı. Görüşmelere katılan MİT'çilerin görevinin PKK'lı suretinde eylem yapacak teşkilat elemanlarını yönetmek olmayacağı ortada. Sadece, teşkilatın başındaki adam olduğu için Hakan Fidan'ın ifadesine başvurulması böyle bir gerekçe ile açıklanabilir belki. Ama hepimiz biliyoruz ki, polisin orada yapmak istediği masumane bir iş değildi. Kürt sivil siyasetçileri, belediye başkanlarını plastik kelepçelerle bağlayıp sıraya dizdiklerini görmüş olmasak, Yılmazer belki bizi ikna edebilirdi; şimdi edemiyor.

Her neyse, benim derdim işin bu tarafı değil. Emekli edilmiş polis müdürü, MİT'i, elemanlarına orayı burayı bombalatmakla, polise molotof attırmakla, sonra da bunları PKK'nin üstüne yıkmakla suçluyor. Karşımızdaki iki ihtimal şunlar: (1) Yılmazer yalan söylüyor ve devletin istihbarat teşkilatına çamur atıyor. (2) Yılmazer doğru söylüyor, MİT böyle suçlar işlemiş. Hangisini tercih ederdiniz? Seçmenize yardımcı olmak için, böcek meselesi ve başka konularda da Yılmazer'in hem MİT'i (böceği kendi koyup sonra "buldum" demekle) hem de başbakanı (Başbuğ'un tutuklanması dahil pek çok "noktada") suçladığını hatırlatayım.

PKK'lı suretinde bombalar, molotoflar atan MİT elemanları bahsi, niyeyse, muhalefetten kimsenin de ilgisini çekmiyor. Çok ama çok tuhaf değil mi? (Niye acaba? Cemaat'ten diye bilinen bir polis müdürü söylediği için mi? Hepimizin üstüne atladığı ses kayıtlarını başkaları mı yayımlıyor?..)

1996'da bir kamyon, 200'le seyreden bir Mercedes'e çarptığında devletin barsakları yola dökülmüştü. Dönemin hükümeti, zaten o barsakların arasında dolaşıp oradan çimlenenlerle İslâmcılardan oluşuyordu. Dökülenleri toplayıp devletin esas sahiplerine yaranmaya çalıştılar. Yaranamadılar ama barsaklar da yerine tıkılmış oldu. Ergenekon davası başladığında barsaklar bir defa daha döküldü. Bu defa bir yandan döktüler öbür yandan topladılar, barsak ameliyatı göstermelik kaldı, neşter yerine pala kullandıkları için o arada mideyi deldiler, kalbe zarar verdiler. Şu anda karşımızda, barsaklarının yarısı dışarıda, midesi delik, kalbi tekleyen bir devlet var. Sadece kolları sağlam; gaz tüfeğini ateşleyebiliyor, cop kullanabiliyor. Ve bol bol inşallah-maşallah diyor.

E, sırf bununla da nereye kadar? (Tankla bile işte nereye kadar gelinebildi, AKP'lilerin pek iyi bilmesi lazım.)

Ne büyüklükte bir turp bizi keser?

Hem ahlâkî temel hem muhakeme kabiliyeti hem de demokrasi kültürü zayıfsa tehlike büyüyor. Hurafe ile menkıbe, dalavera ile manipülasyon yarı final oynuyorlar, kazanan finale çıkacak. Yöneticilerin yolsuzluğu, yalanı dolanı, kendini onların önüne atan hizmetkârlarının düzenbazlığı, utanmaz sıkılmazlığı, hepimizin maneviyatını bozdu. Muhalefet cephesi, büyük çoğunluğuyla, 25 Mart'ı bekliyor. "Turbun büyüğü" heybeden çıkacakmış! Diyelim çıktı. Demokrasi, özgürlük, insan hakları adına atılmış minnacık bir adım bile sayılmaz ki bu. Hem böyle böyle, şu ana kadar ortaya saçılanlar sıradanlaşıyor. Doğru mu bilmiyoruz elbette, ama düşünün, tarifeli yolcu uçağıyla terörün inlettiği bir Afrika ülkesine silah taşındığı iddiası "arada" kaynayıp gidebildi. Herkesi yerinden fırlatması gereken muazzam skandallar âdetâ takvim arkalarındaki "günün fıkrası"na döndü. 25 Mart'ta, Türkiye toplumunun zihniyetini, değerlerini, zekâsını, ahlâkını altüst edecek bir "tape" mi çıkacak? Ne olacak bu meselâ? Şu ana kadar öğrendiklerimiz neye yetmiyor da bu neye yetecek? Daha yakın zamanda ölüler, yaralılar vermiş bir özgürlükçü muhalefet hareketi kaderini ne idüğü belirsiz bir sebzeye bağlamaz. Tıpkı takma isimli çakma ajanlara bağlayamayacağı gibi. Şu anda hüküm süren, kötü ve tehlikeli bir haleti ruhiye. Zihnimize, kararımıza, hayatımıza sahip çıkalım.

Dikkat! - Kürtlere karşı kışkırtma seferberliği

Şu ana kadar hükümet üyeleri ve AKP danışmanlarının, AKP'ye yakın müteahhitlerin, işadamlarının kirli işlerine dair ses kayıtları yayımlayan kimselerden, yoğun bir şekilde, Kürt meselesinde Türkleri tahrik etmeye yönelik mesajlar yayılıyor. Birkaç başka adres de, bu işte sistemli olarak çalışıyor. (Twitter'da kısa bir süre geçirirseniz bunları sizin de tesbit etmeniz çok kolay.) Twitter yasağının bile, gündemi değiştirip Diyarbakır'da "PKK'nin Kürt devleti ilan etmesini" gizlemeyi amaçladığı iddia edilebiliyor. Çünkü Diyarbakır'da Kürtler canları nasıl istiyorsa o şekilde Newruz kutladığı için birileri hasetinden çatlıyor. Irkçılığa prim vermemeliyiz. Memleketi korkutucu bir kutuplaşmaya, içsavaş tehlikesine sürükleyen, bin türlü yolsuzluğa batmış bir siyasî kadrodan kurtulmanın bedeli, Kürtlere zulüm ve savaş günlerine geri dönmek olmamalı. AKP'ye, giderek ağır basan antidemokratik ve özgürlük düşmanı karakterinden ötürü muhalif olan insanların bu oyuna gelmemesi lazım. Bu blogu takip eden herkese, Kürtlere ve barışa karşı kışkırtıcılık yapanlar konusunda uyanık olma ve başkalarını uyarma çağrısı yapıyorum. Bu kaygıyı yaygınlaştıralım lütfen!
Teknoloji Blogu Açmanızı Tavsiye Etmiyorum

Teknoloji Blogu Açmanızı Tavsiye Etmiyorum

Bu yazı, Aorhan.com’un sahibi Ahmet Orhan tarafından Blog Hocam için yazılmıştır.

Başlıkta yazıldığı gibi "Teknoloji Blogu Açmanızı Tavsiye Etmiyorum" diyorum ve neden bunu söylediğimi anlatmaya başlıyorum. Blogların popülerleşmesinden sonra kategori bazında en fazla açılan blog kategorilerinden birisi şüphesiz teknoloji bloglarıdır. Çünkü işin aslında yatan gerçek, blog açan interneti seven, meraklı kişiliktir ve günümüzün en çok merak edilen olayları teknoloji sayesinde olmaktadır. İnternet'te sosyal medyaların var olması, yeni tanıtılan ürünlerin (iphone, galaxy vb.) sanki Ay'a uzay mekiği gönderilmesi gibi lanse edilmesinden meraklar giderek artmaktadır.

teknoloji-blog
İşte hal böyle olunca bu meraklı şahsiyetler blog açmak ister ve konusuda bellidir hem merak ettiklerini öğrenecek hem de bunları anlatarak rahatlayacaktır :) Hal böyle olunca sincapteknoloji,com, hiphizliteknoloji.com, adilazimdegil.com, asiteknoloji.com gibi saçma sapan alan adlarıyla yola çıkacak 2-3 makale yazacak sonrasında kopyala-yapıştır ve son söz "orda bir blog var uzaktaaaa, o blog bizim blogumuzdurrrrr, girmesekte, yorum yazmasaktaaaa o blog bizim blogumuzdurrrr lay lay layyy layaa" der gibi uzakta terk edilerek çöp blogların arasına yer alacak.

Peki buna iten nedenler nedir ? Bu kadar blog niye çöp olma riski veya kaderiyle karşı karşıya bunu sorduğumuzda sebepleri basitçe altta sıraladıklarımdır:

1- Blog açma hevesinin bitmesi,

2- Ziyaretçi gelmemesi,

3- Yazmanın görünenden daha zor olduğunun öğrenilmesi,

4- Host derdi, spam derdi, hack derdinin ortaya çıkması,

5- Web tasarıma merak salmak,

6- Para kazanma içgüdüsüyle açılıp eldeki parayı da kaptırmak
ve dahası.

İşte bunlar yüzünden belki senede benim tahminimce Türkçe teknoloji blogu olarak 1000'e yakın belki de fazlası blog çöp oluyor.

Gerekçeli nedenlerden en çoğu ya ziyaretçi uğramaması ya da iş güçtür ki maalesef bende ilk açtığım yıllardaki gibi yazamıyorum. Yazamamak hiç yazmamaktan veya kapatmaktan iyidir ama kapatmak işte en kötüsü.

Ziyaretçi çekememenin de nedenleri var ve bu nedenlerin çoğunu sizler oluşturduğunuzun farkında değilsiniz. Tabi herkes bilerek bir şeye başlaması zor zamanla öğreniliyor ama araştırmadan bu yola baş koymamak gerekir bana göre.

İnsanlar o kadar teknolojik alet içinde her yeri takip edebiliyor ve bulduğunuz ziyaretçiyi kaçırmamak da sizin elinizde. Bana göre teknolojik site açmak şu dönemde hata, olanlar da sitelerini ileriye nasıl taşır ya da illa ben açacağım ama açarken neye dikkat etmeliyim diyorsanız bu konuyu da bir sonraki "Teknoloji Blogu Açarken Neler Yapılma(ma)lı" yazısında sizlere bilgi ve tecrübelerimi aktaracağım.

Esen kalın...

 

Yazar Hakkında: aorhan.com'da teknoloji blog yazarlığı yapmakta olan Ahmet Orhan, blog yazarlığına 2006 yılında başlamış ve gerek wordpress temaları gerekse blogculuk konusunda edindiği bilgi ve tecrübelerini teknolojiyle beraber sitesinde sunmaktadır.

Blog: aorhan.com
Mail: muh.aorhan@gmail.com

Şey noktasında da sıkıntı var

Bir huyumuz pek hoş: Sözünü etmediğimiz şeylerin yok olacağını sanıyoruz. Bir yanda, ayakkabı kutularından sözetmezsek rüşvet, irtikap, hiçbiri hiç varolmamış sayılacak. Öbür yanda, cehalet ve makarna edebiyatına hız verirsek, AKP'ye bilinçle ve samimiyetle oy verenler buhar olacak. Olmuyorlar. Gerçekler, olgular, göz kapamakla, kulak tıkamakla ortadan kalkmıyorlar, adlarını anmasanız da rollerini oynamayı sürdürüyorlar.

Her gün yenisi ortaya çıkan ses kayıtlarının şehevîliği tartışılmaz. Demokratik meşruiyetini imha edecek adımları bizzat atan bir hükümetle zaten hiçbir meşruiyeti olmayan bir gizli örgütün karşılıklı mücadelesini el ovuşturarak izlemenin, ikisinden de hoşlanmayanlar için kaçınılmaz bir zevki var şüphesiz. Ama bu bir yandan muhalefetin konumunu da tarif ediyor: Seyirci veya dinleyici konumunu; en azından edilgen, tâbi konumunu.

Bunun sokakta biber gazına, gazlı suya, copa karşı koymakla ilgisi yok. En büyük cesaret dahi, siyaseten tâbi olmayı, yol ve hedef yoksunluğunu gideremez, telafi edemez, siyasî alternatif yaratamaz. Direnişin en kararlısı, savunmanın en şanlısı bile başka birilerinin eylemine tâbi hareketlerdir. Adı üstünde, biri bir halt yiyor ki direniyorsun, biri saldırıyor ki savunuyorsun. Sokak muhalefetini de kapsayan parlamento dışı muhalefet olarak halen direniş veya protesto sınırlarının ötesine geçebilmiş değiliz. Parkı yok edip AVM yapmaya kalkıyorlar, direniyoruz; insanlarımızı öldürüyorlar, protesto ediyoruz. Bu, baş eğmemektir, onurunu korumak, alanına, hayatına sahip çıkmaktır; bize her istediğini yapamazsın, demektir. Sıkı bir muhalefettir. Ama muhalefettir. İktidar alternatifi oluşturmaz.

Parlamento içi muhalefetin bir bölümü, başkalarının gayrımeşru yollardan temin edip el altından kullanıma sunduğu casusluk ürünlerine bel bağlamış halde. Birçok temel siyasî konuda herhangi bir görüşü yok, memleketin en temel meselelesine dair görüşleri de kısmen şu anki iktidarın bile gerisinde. Partili muhalefetin, parlamento dışında da güçlü bir uzantısı bulunan öbür kısmınınsa derdi başka. Haliyle. Kürtler, 30 senedir verdikleri on binlerce kayıptan sonra, artık kalıcı adımlar peşinde. Türkiye'nin demokratikleştirilmesini Türk'lerden beklemeye hakları yok mu? Var. Türk'lerin muhalefet partileriyse CHP ile MHP!? Bakın şu işe...

Bugün toplumca içine düştüğümüz rezilliğin ve seçim sonrasında muhtemelen buna eklenecek zulümlerin baş sebeplerinden biri, AKP iktidarının karşısında, rakip bir iktidar potansiyeli olarak ciddiye alınabilir bir muhalefetin varolmayışı değil mi?

Bodoslama gireyim: "Hükümet istifa" veya "AKP gitsin"in ikinci adımı nedir? Muhalif insanlara soruyorum. Bu hükümet gitsin; güzel. Kim gelsin? Bu soruyu yüksek sesle sormayınca soru yok mu oluyor? Yoksa sorulmasa da olur mu? Bu soru genellikle "AKP mi kalsın yani?" hamlesiyle karşılanıyor. Lisede münazarada olsaydık güzel hamle sayılırdı da, şu anda ne yazık ki işe yaramıyor. Sorudan kaçmanın başka bir yolu, "Gitsin de, gerisine karışmıyoruz," olabilir; ama bu seçmeni ikna edecek bir tavra benzemiyor. Kaldı ki, "kim gelsin"e doğru dürüst cevabımız olabilseydi, öncelikle "AKP gitsin" demez, onun yerine bu cevabı söylerdik; bu "gitsin"i içerirdi zaten.

İkinci soru: AKP'ye muhalif olanlar kimlerdir? "Biz". Kim bu "biz"? "Gezi ruhu" mu? Nedir "Gezi ruhu"? İsyan. Evet. Özgürlük isteği. Evet. Demokrasi? Evet, belki. "Gezi ruhu" demekle bu soru cevaplanmış olmuyor. Öncelikle, "Gezi" bir direniş hareketi, bir isyan olduğu, önüne hedefler koymuş, uzun vadeli bir siyasî hareket olmadığı için. İsyanın soyluluğu bu eksikliği gidermez. Sonra, TGB ile, İşçi Partisi ile, CHP ile hangi isyan, hangi özgürlük, nereye kadar? "Bölücü terörist başı ile pazarlığa oturmuş hain AKP'nin vatanı satmasına" karşı isyana katılmış "TC" rumuzlu elemanlarla hangi demokrasi? Üçüncüsü, "Gezi ruhu" deyişinin bütün duygu yüklü ve göğüs kabartıcı çağrışımlarına rağmen, şunu hatırlamalıyız ki, Gezi isyanı 2013'te oldu. Daha öncesine uzanan bir tarifimiz olabilmeli. Nihayet, "demokrasi, özgürlük, eşitlik, adalet istiyoruz" diyebilmek için, AKP'ye muhalif olan ama bu kavramlarla alâkası olmayanlarla ayrışmak gerekiyor. Gerekmiyor mu?

Her şeyi göze alıp daha somut mu sorsak: Olmaz ya, olursa, muhtemel bir Cemaat destekli CHP-MHP iktidarı, AKP'den daha özgürlükçü, daha adil vs. olacak mıdır? Müteredditler için baraj sorusu: Kürtlerle ne olacak? Kimler saldırıyor HDP otobüslerine her gittikleri yerde?

Ya da AKP "gidince" hemen ertesi gün bizim devrimci demokratik özgürlükçü bir partimiz mi olacak? Nereden temin edeceğiz bunu? Bu, HDP olabilir mi? Potansiyel bir iktidar partisi olarak HDP??

Romantiklik genel olarak güzel, ama seçimdi, iktidar hesaplarıydı, bunların arasında yeri yok. Soğuk ve acımasız soruların âlemi burası. Bir TGB'li veya İşçi Partili için CHP-MHP koalisyonu, kabul edilebilir olmanın ötesinde, hedef dahi sayılabilir. Nedeni belirsiz bir şekilde kendine hâlâ sosyalist diyen milliyetçi sol bu tekneye kolaylıkla rampa edebilir. ("Türkiye emperyalizmin saldırısı altında, bu yüzden öncelik yurt savunmasında"dan "şehitler ölmez vatan bölünmez"e geçmek için adım atmanız bile gerekmez; zaten oradasınızdır.) Burada sorduğum sorulara meselâ bu insanların cevap araması gerekmez. Bu kesimin AKP'ye muhalif de değil düşman olmasının en temel sebeplerinden biri, barış süreci. "Vatanı Apo'ya sattığı için" iktidar partisine kin besliyorlar.

"Biz" böyle mi düşünüyoruz?

Muhalif cephenin varlıklı, tahsilli bölümünde bildiğiniz ilkel faşistler var; bir sürü. Kılıkları, konuşmaları düzgün, zihinleri güdük, ahlâkları bozuk. "Apo"dan da "Tayyip"ten de, aslında onları aşağı sınıftan saydıkları için haz etmiyorlar. "AKP'ye oy veren geri zekalıdır", "makarnacılar" vs. edebiyatı yapan, halkın büyük bölümünü aşağılama cüreti gösteren ve böyle yaparken aslında kendi dangıllığını ortaya seren bir hıyarlar kastı.

"Biz"den mi bunlar da?

Gezi isyanı ve o zamandan bu yana yaşananlara rağmen AKP'nin İstanbul'u kaybetmesini sağlamanın tek "çare"si, AKP'den tiksinen birçok insanın bile gönül rahatlığıyla oy veremeyeceği Mustafa Sarıgül'se, memleketin muhalif potansiyeli üzerine biraz daha sorumlulukla -ve belki elde büyüteçle- eğilmek gerekmez mi? Bir şehrin başına Melih Gökçek'ten daha fena ne gelebilir? Gökçek'i, (dört defa üstüste seçildikten sonra!) koltuğundan indirebilmek için Ankara'da MHP'den söktüğün adayı CHP'ye takmaktan medet umuyorsun. Böyle bir muhalefetin "içeriği" nasıl bir şeydir acaba?

Eğer tek adama biat eden bir topluluğa dönüşmüş AKP'nin, memleketi alenî bir baskı rejiminin karanlığına götürmesine engel olmak istiyorsak, en az onun kadar anti-demokratik siyasî odaklarla, yaklaşımlarla, zihniyetlerle alâkamız kalmamalı. Kemalist ezberlerden ve ruhları, zihinleri bozan komplekslerden kurtulmak şart. Sağlıklı bir mücadelenin önkoşulu. Oysa çoğu zaman, muhalefet adına AKP ve ona oy veren seçmenler hakkında söylenenler, "zaten seçim dediğin nedir ki..." noktasına varabiliyor: "Madem seçimde onlar kazanıyor, o halde seçim kötüdür." Böyle bir mantık var. Sahipleri de var. Oysa AKP, zihniyeti ve iktidar tarzı ancak yüksek dozda demokrasiyle alt edilebilir. Tahakküm dalında karşılaşırsak o bizi yener; çünkü her zaman daha geniş bir çoğunluğa yaslanabilecektir. Demokrasi yarışında ise ilk etabın yarısından geri dönmüş bir parti olarak yenilmeye mahkûm.

Ayrıca, şahsen tahakküm altına alınmak istemediğim gibi, kimsenin kimseyi tahakküm altına almasını da istemiyorum ve bu isteğimde yalnız olmadığımdan eminim. Bu yüzden, AKP rejiminin özellikleri konusunda rahatlıkla anlaşabileceğim birçok insanla, AKP öncesinin niteliği konusunda anlaşamıyorum; demokratik bir yakın geleceğe dair kötümserliğim bu yüzden. Çünkü çoğunluğun silah zoruyla baskı altına alınmasına dayalı bir "modernlik", "çağdaşlık" vesairenin, düpedüz süfli bir otoriter rejimin yalandan ambalajı olduğundan zerrece şüphem yok. Bize, içinde solcusu da dindarı da yeralan, ne istiyorsa herkes için isteyen, eşitlikçi, doğrucu bir vicdan hareketi lâzım.

Muhalefetin şu andaki özellikleri ve yapısı nedeniyle, AKP ile demokrasi yarışı, iktidar partisinin kendiliğinden gerilemesine bağlanmış görünüyor: Onlar gerileye gerileye bizden geriye düşüyorlar işte! Ya da demokrasi parkurunda yarışmak gibi bir dert yok. Böyle bir durumda, yarın aynı polisin aynı insanlara, ama bu defa belki yarısına saldıracağından emin olabiliriz. Muhalifleri etkisizleştirmek için tweet seferberlikleri, "Sümeyye'nin trolleri" tarafından değil, Mustafa Kemal'in askerlerince yürütülecek. Sahici askerler de dağlarda öldürüyor ve ölüyor olacaklar herhalde.

Ergenekoncuları serbest bıraktılar diye AKP'ye kızıyor musunuz yoksa Veli Küçük'ün aramıza dönüşünü bir haksızlığın giderilmesi olarak mı görüyorsunuz? Bu soru bile muhalefeti neresinden nasıl böler acaba? "Ergenekon'un savcısıyım" diyen başbakanın Ergenekon'un sahici savcısını vatan hainliğiyle suçladığı, "Ergenekon'un avukatıyız" partisinin o savcıyla müttefik olduğu bir ortamda demokrat, ilkeli, ahlâklı kalmak, hem de kıymeti harbiyesi olacak bir siyasî tavır takınabilmek zor. Çok zor.

Bütün bunları sakin ve komplekssiz bir şekilde oturup düşünürseniz... ııı... şey noktasında da... sorun olduğunu göreceksiniz. Belki de başbakan ve kadrosunu bu kadar fütursuzlaştıran budur.
Deus Ex The Fall Android Apk Oyunu indir

Deus Ex The Fall Android Apk Oyunu indir

Deus Ex The Fall Android Apk Oyunu 

Arkadaşlar Deus Ex The Fall Oyun Hem Android Telefon ve Tablet için Olan Hoş Bir Oyundur.
Deus Ex The Fall Oyunu Siz Değerli Arkadaşlarla Paylaşıyorum Umarım Sever ve Memnun Kalırsınız.

Apk indir

15 Ücretsiz Online Fotoğraf Editörü

15 Ücretsiz Online Fotoğraf Editörü

Görseller blog yazarlığının her zaman önemli bir parçası olmuştur. Yazı içerisine eklenen fotoğraflar ve blog tasarımında kullanılan grafikler buna en güzel örnektir. Peki blogumuzda kullanacağımız resimleri düzenlemek gerektiğinde illa Photoshop veya GIMP benzeri profesyonel bir programa mı ihtiyacımız var? Tabi ki hayır.

 

Yaklaşık 2 yıl önce dönemin en iyi 5 resim düzenleme aracını derlediğim bir yazı paylaşmıtım fakat aradan geçen 2 yılda bu araçlardan bazıları kapandı. Ayrıca yeni ve çok kullanışlı yeni araçlar da kullanıma açıldı. Bu yüzden daha kalabalık ve daha güncel bir liste yapma gereği duydum.

 

1. Pixlr

 

pixlr

 

Bu araç için Photoshop’un online ve ücretsiz versiyonu diyebiliriz. Mobil uygulamalarının da olması önemli bir avantaj. Aracı kullanmak için Flash plug-in’in bilgisayarıınızda yüklü olması gerekir. Pixlr’ın blogunda, araç kullanılarak yapılan çalışmaların örneklerini görebilir ve kendinizi geliştirebilirsiniz.

 

2. BeFunky

 

befunky

 

Fotoğraflarıma biraz daha tarz katmak istiyorum ve kolajlar yapmak istiyorum diyenler için harika bir alternatif. Yine mobil uygulamaları olan Be Funky, kullandıkça kendini size bağllayacak bir araç.

 

3. iPiccy

 

iPiccy

 

Çok amamtör bir giriş sayfasın ve arayüze sahip olmasına rağmen sunduğu özellikler için oldukça profesyonel diyebilirim. Klasik renk ve düzenleme araçlarının yanı sıra, layerlarla, framelerle ve texture’larla da çalışabiliyorsunuz. Profil fotoğrafları için oluşturulan özel sekmeyi de mutlaka denemeniz gerekir.

 

4. PicMonkey

 

picmonkey

 

PcMag tarafından 2013’ün en 100 web sitesi arasında gösterilen PicMonkey, online resim düzenleme piyasasının 1 numarası diyebiliriz. Bazı özellikleri kullanmak için pro üyelik gerekse de ücretsiz sunulan özellikleri de oldukça kaliteli. Buradan ücretsiz Picmonkey derslerini görebilirsiniz.

 

5. FotoFlexer

 

FotoFlexer

 

Bu aracın en güzel özelliklerinden biri Facebook, Picasa veya online kaynaklardaki fotoğrafları da düzenleyebiliyor olması ve Türkçe dil desteğinin bulunması. Layerlar dahil, standart tüm resim düzenleme komutlarını Türkçe kullanmak isterseniz FotoFlexer’ı deneyebilirsiniz.

 

6. LunaPic

 

LunaPic

 

Reklamların çokluğu sinir bozucu olsa da, aracın sunduğu efektler ve animasyonlar sayesinde bu listeye dahil ettiğimi söyleyebilirim. Animasyon seçeneklerinden tek tıklama ile resimlerinizi hareketli hale getirebiliyorsunuz.

 

7. Fotor

 

fotor

 

Çoğu araçta yer alan standart özelliklere sahip olan Fotor’un en güzel yanlarından biri düzenlediğiniz resimleri sosyal medya hesaplarınıza direkt atarabilmeniz. Fotor’un blogunda öğretici dersler ücretsiz olarak paylaşılmakta.

 

8. Phixr

 

Phixr

 

Geleneksel bir fotoğraf düzenleme aracı olan Phixr, birkaç efekt dışında diğer raçlarla baş edecek kadar özelliğe sahip olmasa da, blogunda paylaşılan dersleri ve çalışmaları görünce bu listeye dahil ettim. Siz de bu anlatılanları okuyarak ortaya güzel işler çıkarabilirsiniz.

 

9. Ribbet!

 

Ribbet

 

Tek tıklmayla resimlerinizde hoş değişikler yapabileceğiniz bir araç fakat en güzel özelliklerini kullanmak için premium üyelik istiyor ne yazık ki. Yine de temel araçlar, stickerlar ve frameler fena değil.

 

10. FreeOnlinePhotoEditor

 

freeonlinephotoeditor

 

İsmi gibi kendi de açık ve net olan bir resim düzenleme aracı. Hiçbir arayüz yüklemesine plugine gerek kalmadan açılıyor ve temel düzenleme işlemlerinizi yapabiliyor bu araç. Diğer alternatiflerin yanında zayıf kalsa da işinizi çabucak halledebilirsiniz.

 

11. Aviary

 

aviary

 

Mobil cşhazlar için geliştirilmiş bir araç olan Aviary ile saniyeler içinde harika fotoğraflar oluşturabiliyorsunuz. Filtreleri, çerçeveleri, stickerları ve efektleri ile mobil cihazlarınızın vazgeçilmez aplikasyonlarından biri olabilir.

 

12. PhotoCat

 

PhotoCat

 

Bayanlar bu aracı kullandıktan sonra bildikleri diğer tüm resim editörlerini unutacaklar. Kolaj ve DIY çalışmaları oluşturmak için onlarca hazır şablonu, cilt ve yüz düzeltmek için gelişmiş araçları, eğlenceli arayüzüyle bayan bloggerlar için ideal.

 

13. Pho.to

 

Pho-to

 

Buna bir resim düzenleme aracından çok, resimi oluşturma aracı diyebiliriz. Kendi fotoğraflarınızı kullanarak eğlenceli ve yaratıcı montajları kolayca yapabiliyorsunuz. Blogundaki örnekleri ve buradaki ipuçlarını inceleyerek daha profesyonel çalışmalr yapabilirsiniz. Üstelik bu aracı Türkçe kullanabiliyorsunuz.

 

14.  PhotoFunia

 

PhotoFunia

 

Yine Pho.to gibi resimleri düzenlemekten çok eğlenceli ve orijinal montajlar yapmaya yarayan bir araç. Özel efektleri frameleri sayesinde çok ilginç çalışmalar yapabilirsiniz.

 

15.  Picadilo

 

Picadilo

 

Gelişmiş retouch efektleriyle insan ve yüz fotoğrafları için ideal bir araç gibi gibi gözükse de blogundaki örneklerden de yola çıkarak kendinize güzel kolajlar hazırlayabilirsiniz.

 

 

Son sözler

 

Listeyi oluştururken güncel ve gerçekten işe yarar araçlar olmasına dikkat ettim. Bu araçlarla grafik programlarına ihtiyaç duymadan, resim düzenleme işlerinizi yapabilirsiniz. Üstelik program yükleme, güncelleme, satın alma gibi dertleriniz olmaycak.

 

Bilmediğim ya da henüz keşfetmediğim, sizin kullandığınız ve önerdiğiniz bir online fotoğraf düzenleme aracı varsa lütfen yorum bölümünden paylaşın.

© 2015 MakaleDostu, Tüm hakları saklıdır.

Ping your blog, website, or RSS feed for Free
Back To Top