Güncel Bilgilerin Bulunduğu Mini Blog

Lifeless Planet Full İndir + Torrent

Lifeless Planet’i oynamaya başladığınızdan itibaren kendinizi bir atmosfer içerisinde hissediyorsunuz. Bu atmosferi size yaşatan şey ise dol...

Euro Truck Simulator 2 Serial (Key) Crack

Serial ( Key ) 3342J-DYJF0-XEA3K-5J0YS-40UFY THWYR-Y553Q-71V7H-L8KLL-4KFXE 7KWDE-K9MV0-KFM10-ACJ2Q-HY9KZ HKR19-MLUDU-2KC0X-QU17Y-DP65W v1.3....

Euro Truck Simulator 2 Türkçe Full İndir + Torrent

Euro Truck Simulator 2 , SCS Software tarafından çıkarılmış olan bir tır simulasyonu oyunudur. 19 Ekim 2012'de çıkmış olan oyun günümüz ...

The Walking Dead Season 2 Episode 4 Türkçe Yama İndir

Bu Türkçe Yama Technogame   ekibi tarafından yapılmıştır. Çeviri Durumu: Programcılar Nurullah Aktaş Mert Aykuteli Çevirmenler Mert Aykutel...

Şahsımda fikir örgütlensin, ıstırap nümunesi olayım!..

Kim soruyor, kime soruyor, hiç önemli değil. Sorunun muhatabı, Necip Fazıl üzerine kitabı çıkmış biri, bu vesileyle kendisiyle görüşme yapılıyor, soran da hem Necip Fazıl'a hem kitabı yazana hayranlığını saklamayan röportajcımız.

Beni kim bilir kaç defa okumak zorunda bırakan, okudukça önce zihnime sonra ruhuma yerleşen, tesir ve aksi tesirleriyle boğuşmaktan bitap düşüren soru şu:
Necip Fazıl’ı bir şahıs olarak değil de, şahsında örgütlenen bir fikrin ıstırap numunesi olarak adlandırabilir miyiz?
Şahıs olarak adlandıramıyoruz Necip Fazıl'ı. Şahıs olan biziz. Şahıs olmak nedir ki?

Halbuki Necip Fazıl, şahsında örgütlenen fikirlerin yurdu. Zihninde beliren, beynini işgal eden değil, şahsında örgütlenen fikirler. Bu, tabiatın görüp göreceği en yüce, en tesirli örgüt olmalı. Necip Fazıl böyle sözlerle anlatılabilir ancak. Lâkin bu kadarı eksik kalır. Adam bir de "ıstırap nümunesi"! Istırap nümunesi hiç görmedim. Nasıl oluyor bilmedim. Gözyaşını silmedim.

Okuduğum görüşmeye dönmeliyim. Zira yazarımızı orada beş yüz deve yükü ipek ağırlığındaki bu soruyla yüzyüze bıraktım. Acaba bu muazzam soru ile muhatap olan yazar, kelimelerini sağa sola saçarak heba etmesine yolaçacak bir mukaddes sarsıntı mı geçirecektir? Yoksa şahsında örgütlenen fikrin ıstırap nümunesi büyük üstadın hatırası karşısında eğilirken, mübarek ağzı kayıt cihazının mikrofonundan pek uzağa düşecek ve sırf kelimeleri değil cümleleri de bu şekilde faydasız, öksüz, kaybolup gidecek mi?

Ne münasebet! Karşımızdaki, Necip Fazıl için, "mensup olduğu ırkın tarihi kimliğini ve rolünü tesbit etmiştir" deyip bilahare üstadın katiyen ırkçı olmadığını ispat saadetine ermiş bir mübarek kişidir. "Şahıs" demedim, kişi dedim, çünkü fotoğrafına bakarak kendisinde herhangi bir örgütlenmiş ıstırap nümunesi teşhis edemedim. Bu yüzden ihtiyatlı davranıyorum. Fakat belki de sadece üstad hakkında kitap yazmış olmaklığıyla fikirlerin örgütlendiği bir yurt, yani bir şahıs olmayı çoktan hak etmiştir! İhtiyatı elden bırakmalıyız.

Hatırlayalım, başlı başına bir edebî terkip, bir fikrî manifesto kıvamındaki hangi soru sorulmuştu yazarımıza: "Necip Fazıl’ı bir şahıs olarak değil de, şahsında örgütlenen bir fikrin ıstırap numunesi olarak adlandırabilir miyiz?"

Yazarımız, cevap makamındaki şahıs -ki o ne mübarek bir şahıstır-, her şeyden evvel, bu soruyu derhal anlamasıyla hepimizin suratına manası derin bir tokat aşk ediyor. Bilahare, cevabı tereddütsüz yapıştırıyor:
Zaten Necip Fazıl’a yapılan saldırıların sebeplerinden biri de buradan kaynaklanmıyor mu?
Size bunu niye aktardım? Çünkü kıskanıyorum. Şahsımda örgütlenen bir fikrin ıstırap nümunesi olmak istiyorum, fakat mâkûs talih mütemadiyen karşıma böyle şeyler çıkarıyor ve ben sadece ıstırap nümunesi olabiliyorum.

Başbakan Hrant Dink suikastı için "dokunan yanar" mı demek istemiş?

Başbakan Tayyip Erdoğan, Diyarbakır mitingine giderken-gelirken, uçağına aldığı gazetecilerin sorularını cevapladı. Hüseyin Yayman'ın Vatan'da aktardığı soru-cevap faslı genel olarak önemli. Çünkü AKP iktidarının Cemaat'i nasıl ordudan, asker vesayetinden, Ergenekon'dan şundan bundan çok daha öncelikli ve neredeyse tek büyük sorunu gibi algıladığını veya öyle takdim ettiğini veya her ikisini birden ortaya koyuyor. Yazının başlığı bile, gecikmiş bir siyasî rota değişikliği ilânı gibi: "İlker Paşa ‘Bugün bize yarın size’ diye uyarmış". Güncel kapışmaların ve AKP politikasının nereye nasıl akacağını merak edenin bu söyleşiyi okuması lazım.

Biz burada, söyleşinin bir tek sorusu ve başbakanın buna verdiği cevapla ilgileneceğiz. Soru şu:
İlker Başbuğ, ‘Hrant Dink davası çözülürse bu yapı deşifre edilebilir’ şeklinde sözler söyledi. Siz de o dönemde kamuoyunda tepki yaratan cinayetlerin ve suikastların askeri dava süreçlerine kamuoyu desteği sağlamak için düzenlenmiş birer komplo olduğunu düşünüyor musunuz?
Başbakanın buna verdiği cevap, AKP hükümetinin Hrant Dink cinayeti davasının büründüğü müsamere formatından ve geldiği noktadan doğrudan ve taammüden sorumlu olduğunun apaçık kanıtı:
Olayı Dink davasına indirgemek küçültmek olur. Hrant Dink davası bence kişiselleştirilmiş davadır. Dink’in yazılarını, onun düşünce dünyasını kabullenmemek gibi bir nedenle yapılmıştır. Parelel yapı meselesinde ise develeti ele geçirme, ulusal güvenliği tehdit gibi büyük bir amaç var. Dink’in bu amacı gerçekleştirmelerini kolaylaştıracak devlette bir konumu yoktu ki. Bu teoriler parelel yapıyla mücadelenin hedefini saptırmadır. Mesela bu yapının parasal boyutu var.
Gördüğünüz gibi başbakan, Hrant'ın önce "Türk ve Türklük düşmanı" olarak takdimi ve öldürülmesi için gereken ortamın hazırlanması faaliyetlerini bütünüyle es geçiyor. Tayyip Erdoğan ve AKP'nin resmî tarihinde, Hrant'ı yazmadığı (aslında tersini yazdığı) şeyden ötürü mahsus mahkûm eden Türk yüksek yargısı (Yargıtay), Hrant'ı duruşmadan duruşmaya süründürerek linç öncesi ortamlar yaratan adalet mekanizması, mahkeme önlerindeki saldırılar, Veli Küçük ve benzerlerinin gövde gösterileri, faşist basının buna eşlik eden galiz hakaretleri, linç çağrıları, demek ki yeralmıyor. Dolayısıyla, bütün bunları önceleyen, uydurulmuş bir "misyonerler" sorunu üzerinden yürütülecek kanlı ve tuhaf politikanın kararlaştırıldığı MGK toplantıları da bu tarihte yok. Birileri Hrant'ın yazdıklarını beğenmemiş, gidip onu öldürmüş.

Sorun şu ki, bu "birileri" başından itibaren devletin kontrolunda. Yapıp ettikleri devletin gözetiminde. Cinayet ertesinde akla gelebilecek her türlü dümen çevrildi, "birileri"ni ellerine silahı tutuşturup bu işe sevk edenler ortaya çıkmasın diye.

Değerli okurlar, rica ediyorum, şu ana kadar seyretmediyseniz, lütfen 45 dakikanızı ayırın ve cinayet ertesindeki iki yılda edindiğimiz bilginin derlendiği filmi seyredin: 19 Ocak'tan 19 Ocak'a. Bu ayrıntıları herkes bilse, şu ana kadar çok daha büyük gürültü kopardı. Cinayet öncesinde ortamın hazırlanmasına dair derli toplu bilgi de 19Ocak.org sitesinde var; madde madde, kolay okunuyor, bir göz atın ona da.

Cinayetin işlendiği dönemde, hükümet daha çok, devlet içi hesaplaşmalar ve mücadeleler için uygun zaman kolluyor, bu konudaki taktik hesaplarını "bir Ermeni için" rizikoya sokmak istemiyor gibi görünüyordu. Yedinci yılın sonundaysa, bütün yapılanlar ve yapılmayanlarla, hükümetin bu cinayetin doğrudan sorumlusu konumuna geldiği bir veriydi. Şimdi başbakan bir adım daha attı ve Hrant Dink cinayetinin asla derinlemesine ve hakkınca soruşturulmayacağını ilân etmiş oldu. Önce bu cinayeti de "paralel yapı"nın üzerine yıkmaya kalkışacaklarını sanmıştık; anlaşılan bu da olmayacak. Erdoğan, paralel yapıyla alâkası yok, diyor. Acaba niye?

Çok basit. Kurcalansın istenmiyor. MİT'inden genelkurmayına, jandarmasından polisine, üstelik "eski devlet"in polis şefinden yenisininkine, ondan Cemaat'çisine... bu cinayete karışmayan yok. Sadece katille birlikte Türk bayraklı poster pozu kurcalansa altından kimler neler ("emri veren") çıkar. Dolayısıyla, bir defa daha aynı noktaya geliyoruz: Sahiden "eski Türkiye" diye bir şey varsa ve bundan kurtulunacaksa, yol belli, adres belli: Hrant Dink suikastının aydınlatılması. Bu bir devlet işiydi ve o devlet o yapısıyla aynen orada duruyor. Çerçeveyi ikna edici bulmayanlar için ufak bir hatırlatma: Cemaat'in gadrine uğrayanların başında gelen polis şefi Hanefi Avcı, Dink suikastinin aydınlatıldığını, başka ortaya çıkarılacak bir şey olmadığını söyleyip Cemaat'in has elemanı Ramazan Akyürek'i savunmuştu!?!?

(Yetvart Danzikyan da durumu bu şekilde tasvir ediyor: "Başbakan, Dink cinayetiyle ilgili neden ağız değiştirdi?")

"Hepsi Rumların, s.ktir olun gidin diyecekler!"

Şu anda gözde olan, herkesin meşrebine ve fayda sağlamayı umduğu pozisyona göre, "Ergenekon da yoktu, Balyoz da hikâyeydi" vesaire makamı. Bu hafifliklerin daha çok ceremesini çekeceğiz de, şimdi bu dehlize dalmayıp özel bir mevzuyla ilgileneceğiz. İlk Ergenekon İddianamesi'ne uzanıp, oradaki telefon dinleme kayıtlarından birine göz atacağız. Başbakan ile oğlu arasındaki meşhur telefon görüşmesinde konu edilen, bizim de 17 Aralık'çılar sayesinde haberdar olduğumuz "Şehrizar Konakları"nın Rum vatandaşlardan zorla elkonmuş arazi üzerine inşa edildiği ortaya çıkınca, benim de aklıma yıllar önce geçmiş bu görüşme geldi. Telefon görüşmeleri, sanırım, Türkiye'deki hayatı başka her türlü konuşmadan görüşmeden daha berrak gösteriyor, her türlü hakikati layığı veçhilesiyle ortaya koyuyor.

6 Şubat 2008'e gidiyoruz. Vakıflar Yasası'nda birtakım değişiklikler planlanmakta. Müslüman olmayan halka yapılmış haksızlıkların binde biri falan giderilecek, öyle hazırlıklar var. Ülkücülerden, bağnaz dincilerden çok, ulusalcılar teyakkuz halinde. "ABD'nin maşası AKP"nin "vatanı sattığı-satacağı" lafları pek revaçta. İşte böyle bir ortamda, şimdi gereksiz tantanaya yolaçmamak için adlarını vermeyeceğim iki öğretim üyesi (evet, "bilim" yapan insanlar hesapta) telefonda konuşuyor:

E – O vakıflar meselesi felaket hocam ya. (...) Üsküdar’da ne kadar vakfın şeyi varmış, arazileri varmış bu Rumların ya.
Ş – Abi, Üsküdar değil, Anadolu’nun hepsi onların ya Bizans döneminden tapuları getirecekler, biz bin sene önce geldik buraya... s.ktir olun gidin diyecekler. (...) Hocam İnönü şeyden gelince, Lozan’dan, demiş, 100 sene daha kurtardık Avrupa’dan. Bak, 85 sene oldu, 100 sene olmadı. (...) Bizim anamızı s.ktiler.
E – Kötüsü ne biliyor musun, Üsküdar’da o arazilerin çoğu bu Rum vakıflarının. Onların üzerine bir sürü insan ev almış, iş inşaat yapmış, onlar hep geçersiz sayılacak.
Ş – Abi çoğu değil, hepsi hepsi, çünkü Osmanlı’da şehirlerde gayrımüslimler var, Türk yok.
E – Yok. Doğru diyorsun...
Ş – Şimdi Menderes meselâ, seversin sevmezsin, ben aleyhine de yazmışım şehirleri mahvettiği için, Menderes Türk unsur şehirleri ele geçirsin diye bu planı programı yozdu. Yörük ya kendisi.
E – Doğru, göçün onun için açtı önünü.
Ş – Tabiî, yoksa bunlar hep gayrımüslimlerin elindeydi. Şimdi bunlar tapularını koyacaklar, şakır şakır alacaklar. Alamadığında diyecek ki, ya kardeşim burası kaç milyar? 100 milyar. Al sana 200 milyar, s.ktir ol git. Yaa, abi pabuç pahalı, y.rağı yedik.

(Çok merak eden olursa, Ergenekon iddianameleri hâlâ internette vardır muhtemelen; yukarıdaki sözleri aratarak bulabilir.)

Cemaat ile aynı dünyada mı yaşıyoruz?

Hükümet, Cemaat'le ilişkili polisler ve şeflerine yönelik operasyonu tam bir rezilliğe dönüştürdü. Usûl tanımama, hukuksuzluk filan gibi yapısal meseleler bu operasyona özgü değil, bir kenara bırakalım. Arkadan kelepçelenmiş polis müdürleri, şüphesiz bir kabadayılık gösterisinin simgeleri. 76 milyonluk bir ülkede iktidarın hakkını verebilecek iktidar sahiplerinin tenezzül etmeyeceği türden, tam küçük adam işi mizansenler.

Niyeyse, bu operasyonun başındaki isim olmaya en çok Efkan Ala'yı yakıştırıyorum. Niye, bilmiyorum.

Kısa süre öncesinin heybetli polis şeflerini ellerini arkalarında birleştirmiş, fotoğraf makinelerinin menzilinden çıkmaya çalışırken gören herkesin aklına şüphesiz aynı manzara geliyor: Kelepçelenmiş Kürt siyasetçilerin meşhur fotoğrafı. Bu sahne zihinlerde beliriyor ve güncel, somut sahnenin içerdiği anlamı değiştiriyor. Polis müdürlerinin bileklerine takılmış kelepçeler, kelepçe gibi algılanmıyor. Kimileri bu kelepçelere tatil yeri bilekliği muamelesi yapıyor: hesaplar birikmiş, ödenecek. Oysa kelepçe sahici. Polis müdürlerinin, bu kadarını beklemediklerini belli eden yüz ifadeleri sahici. Kolay değil, "Alın bunu!" starlığından, alınan rolüne indirilmek.

Bu bir cezalandırma operasyonu. Gerçek suçla, hattâ disiplin meseleleriyle, hukukla, usûlle ilgisi yok. Hükümet eski müttefikine diz çöktürmek istiyor. Dolayısıyla birileri tutuklanacak. Simgesel, ses getirecek isimlerden birkaçı. Ömürlerinden bir parça kesilip alınacak. Çalınacak. Polis şeflerinin haksız yere içeri atılacak oluşu, kimse haksız yere hapislerde çürümesin diye uğraşıp didinenleri de harekete geçirmiyor, daha önce haksız yere ömürlerinden yıllar çalınmış olanları da üzmüyor. Neden? Herkesin cevabını bildiği, yalnız Cemaat'tekilerin asla duymadığı soru.

"İlk"ler yaşanıyor


Polise yönelik Cemaat operasyonu, bir yandan kaçınılmazdı, çünkü hükümet, Cemaat ile kapışmayı getirdiği ve kapışmanın algılanmasını istediği düzeyde, daha fazla eylemsiz kalamazdı. Gün geçtikçe bu konudaki inandırıcılığın aşındığını tesbit etmiş olmalılar ki, saldırıyı cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasına erteleyemediler. Çünkü ne de olsa Cemaat tabanından bir miktar oy alacaklardı. Hükümet açısından konu edilecek çok özel bir şey yok. Belki azıcık nüans ekleyerek şunu tekrarlasak yetecek: Bu operasyonla hükümet, hukuk diye bir yapının Türkiye Cumhuriyeti'nde artık bütünüyle ilga edildiğini, bundan böyle kimsenin hukuka güvenemeyeceğini kesin dille duyurdu. Bu bir duyurudur: hukuk benim! Hükümete kafa tutmaya cüret etmiş koskoca polis müdürlerini bu hale düşüren, sıradan faniye neler yapmaz!

Bu "flaş" gelişme, bütün gürültüsüne rağmen, polise yönelik Cemaat operasyonunun getirdiği önemli bir yenilik değil. İktidar partisi, özellikle lideri, adımlarına engel olacak herhangi bir hukukî yapıya tahammül göstermeyeceğini her vesileyle dile getiriyor, yasama ve yargıyı fiilen yok etme planını gizlemiyordu.

Son operasyona rengini veren, bu değil; ilk defa şahit olduğumuz bir hadise: "Hizmet gönüllüleri"nin hak arama mücadelesi için "sokağa" çıkması. Bu olgunun öbür yüzü, yine bir ilk: Cemaat, gözaltına alınan polislere açıkça sahip çıktı, hükümetin "kanun benim!" duyurusuna karşılık, "elemanlar benim," demiş oldu.

Böylelikle, şimdiye kadar başkalarının onlara atfettiği, kendilerinin resmen reddettiği ilişki ve ağın varlığına dair tartışmasız bir kanıt sunmuş oldular. Savcılara da operasyon çekilirse, bu alanda da aynı kanıtı sunacaklar, bu kesin; çünkü polisler için Adliye önünde nöbete giden ahali, bu defa savcılar kelepçelenip götürülürken herhalde ortalıktan toz olmayacak. Böylece, "polis ve savcıları örgütlemiş Cemaat" tablosu, hayal ürünü olmaktan çıkıyor, ete kemiğe bürünüyor.

Ne fark eder, herkes zaten biliyordu, diyebilirsiniz. Öyle değil. Çok şey fark eder. Bu, muazzam bir güven zedelenmesi yaratacaktır. Cemaat'e yakınlık duymayan, ancak haklarında ileri sürülenlere de itibar etmeyen geniş bir kesim için. Belki Cemaat'in elinin kolunun nerelere uzandığına dair fazla bilgisi olmayan taban için bile. Sonuçta, "Türk okulları", "dershaneler", "eğitim yuvaları", "yurtlar", "gençlere destek"... motifleri, bir din âlimine yakınlık ve onun sözüne uymakla elde edileceği umulan iç huzuru ve bağışlanma-temizlik, kabul edelim ki, pek çok insan için, Cemaat'e yakınlaşmanın esas güdüleri olmuşlardır. Bol kutsallıkla perdelenmiş bu mizansen içerisinden, çeşitli organize işler peşindeki polislerin, savcıların eylemlerinin herkese görünmüyor, bilinmiyor olması elbette muhtemeldir.

Yakın dönemin, ortaya döküldüğünde çok baş ağrıtacak polis-savcı marifetleri o kadar fazla ve çeşitli ki, Cemaat'in polis müdürlerinden herhangi birinin bunlardan birine, ikisine karışmamış olmaması zayıf ihtimal. Eğer organize bir şekilde, "madem öyle, beraber batarız" isyanına girişmezlerse, hükümet çoğunu kolaylıkla bertaraf edebilir. Öyle anlaşılıyor ki, Cemaat, başbakan ve yakın çevresine o beklenmedik savaşı açarken, hasmının "kapasitesini" hiç mi hiç öngörememiş.

Bu öngörüsüzlük, Cemaat açısından bir başka handikapa da yolaçıyor. Cemaat'in devlet içindeki örgütlenmesini ve faaliyetini bilen ve Cemaat'in gücüne aşırı güven duyan insanların morali epey bozulacak. Darbeci subayları, devletin katil şebekelerini yönetmiş paşaları, anlı şanlı yazarları, gazetecileri tuttuğu gibi içeri atan, 17 Aralık ertesinde her gün ortaya bir tape çakan, Tayyip Erdoğan gibi bir öfkeli muktedire kafa tutan bir güce yakın olmaktan insanların aldığı tatmin duygusu ve bu sayede pekişen bağlılıklar riziko altına, sallantılı bir döneme girecek.

Aşağıda yeniden değineceğim: Cemaat'tekilerin dünyayı algılamakla ilgili çok ciddî sorununun olduğundan şüpheleniyorum. Kendi yarattıkları gerçeklik gözlerini öylesine alıyor ki, sanıyorum, bundan başka hakikat göremiyorlar. Öbür ihtimal, çoğu zaman çocuk kandırma amacıyla yapılıyormuş gibi duran güdümlü izahatlarının, manipülatif yorumlarının ve özellikle gerekçelendirmelerinin sahiden bizi kandıracağını varsayıyor olmaları.

Cemaat'e başka kimse sahip çıkacak mı?


Bu acılı soruyu Cemaat'in önde gelen insanları soruyor mudur, bilmiyorum. İzlenimim, henüz bunun gereğini kavramadıkları yönünde. Halbuki acilen sormalılar. Kendilerine hınçla bakan, belki "oh olsun!" diyen insanların hiç değilse bir kısmının haklı olup olamayacağını düşünmeliler. Çok kısa süre öncesine kadar şu başımızdaki küstah ve zalim muktedirlerle iktidarı paylaşmıyormuş gibi yapamazlar ki!l

Bugün zulme uğradığından bahsettiğimiz insanlar, TC devletinin polis şefleri! Aralarında hiçbir işkenceye katılmamış, kimseye haksız yere zor kullanmamış, devletin verdiği yetkiyi başka özel amaçlarla (Cemaat işleri dahil) kullanmamış, sadece "hırsız yakalamış" olanları varsa, onlar için hep beraber seferber olalım. Ancak, hele geçtiğimiz yıllardaki -üstelik önemli- birtakım davaların yürütülüş tarzına, Cemaat mağdurlarından Ahmet Şık'ın deyişiyle Cemaat'e "dokunanın" nasıl yandığına şahit olmuş, Cemaat'in TV kanallarından cerahat gibi akan Kürt düşmanlığına uzun zamandır maruz kalmış bunca insan, herkes elini vicdanına koysun, tam da şu noktada hazin hazin gülümsemez mi? Polis şeflerinden tutuklanıp cezaevine konacaklar olursa, eminim, birileri kelepçeli KCK gözaltıları fotoğrafını çerçeveletip onlara gönderecektir.

Yarattıkları nefret, "kefen giymeden vatan için ölmeye geldik" naralarıyla giderilecek cinsten değil. Üstelik, bunca insanı mağdur etmişken, mağdur olduğunuz ilk anda "vatan için ölmek"ten dem vuruyorsanız, bir çeşit taraftarlık bağıyla bağlı insanlar dışında kimse size güvenmez. Bu, Türkiye Cumhuriyeti'nde doğup büyümenin insana kazandırdığı bir haslettir: birileri davasını elinde bayrakla savunuyorsa, "vatan için ölmek"ten bahsediyorsa, onun, arkasına devlet gücünü alıp bizi öldürebileceğini biliriz.

Bu yüzden, normalde devlet zulümlerine karşı harekete geçmesi beklenecek demokrat, solcu, "Gezi'ci":) vs. kitlenin şu anda mağdur edilenlerin kimliğini, geçmişini bir yana bırakıp haksızlığa isyanda Hakan Şükür ve Ekrem Dumanlı'ya destek vermesini beklemek hayal. Tabiî Cemaat bir kontra çekip öyle bir özeleştiri yapabilirdi ki, demokratım diyen insanlar mevcut haksızlığa da karşı çıkmak zorunda kalırdı. Ama öyle görünüyor ki, bu ancak dünya yıkılıp yeniden kurulduğunda mümkün olabilecek. Kendi hakkındaki bu "kusursuzluk" yanılsaması ve bu devlet-içi sabıkasıyla Cemaat'in toplumun başka kesimlerinden destek bulması, dayanışma görmesi imkânsız. Böyle bir desteği görebileceği, farklı bir varoluş tarzını Cemaat'in aklından bile geçirmediğinin işaretleri de bol.

Cemaat ile tartışmanın imkânsızlığı


Şimdiye kadar Cemaat ile ilgili -gayet edepli- birkaç yazı yazdım. (Meselâ: "Cemaat dışarıdan nasıl görünüyor?") Bunlar üstüne, Cemaat'e yakın çeşitli insanlarla tartışmalarımız oldu. Twitter'da da, münasip üslûpla itirazlarını dile getirenlerle ve tabiî hot zot edenlerle karşılaştım. Bütün bu iletişim tecrübesinin ortak özelliği şuydu: Cemaat'e mensup veya yakın hiç kimse, bu örgütlü topluluğun da birtakım yanlışları olabileceğini, hattâ en ufak yanlışı olabileceğini kabul etmiyordu. Ne devlete tapması, onlar demokrasinin en tutkulu aşıklarıydı! Milliyetçilik mi! Hâşâ! Kürt düşmanlığı? Ne münasebet! Örgütlü mü? Ne örgütü? Polis, savcı? Vatanperver insanlara iftira atılıyor! Ramazan Akyürek? Asla bizimle alâkası yok, hiçbirimiz tanımayız bile! Hrant öldürülürken, cinayet örtülürken Ali Fuat Yılmazer neredeydi? Haberi bile yoktu adamın, çamur atmayın!

Bunları anlatmamın sebebi, teşhis ettiğimi sandığım bir tuhaflık. Cemaat'ten insanlarla aramızda, (1) basitçe, karşımızdaki gerçekliği algılama ve anlamlandırma konusunda, (2) düşünme-tartışma yöntemi konusunda muazzam farklılıklar var. STV'deki diziler aracılığıyla yapılan Kürt düşmanlığından sözettiğinizde, hemen "Hocaefendi"nin şu demecine veya Cemaat'i temsil kabiliyeti olan birinin şu yazısına yönlendiriliyorsunuz. Oralarda size söylenen şeyleri söylendiği şekliyle bulamadığınız gibi, bulduğunuzla yetinseniz, yine ilk sorunuz geçerli kalıyor, üstelik iş daha da karışıyor: Madem böyle düşünülüyor, o halde o Kürt düşmanlığı niye yapılıyor? Cemaat'in emeli demokrasiyse, niye öncelikle polis ve savcılar arasında örgütleniyor? Bu soruyu soramıyorsunuz bile, çünkü böyle bir şey yokmuş gibi davranılıyor(du). Yine Hocaefendi'nin demokrasiyi övdüğü bir vaaza vs. yönlendiriliyorsunuz. "Türkçe Olimpiyatları" nedir? Cemaat'in olmazsa olmazı gibi bir milliyetçilik hadisesi var ortada, kimse bunun varlığını bile kabul etmiyor. Her türlü tartışma konusu, komedi filmlerindeki sabun gibi, bir türlü tutulamıyor, kayıp oraya buraya fırlıyor.

Bir süre öncesine kadar Cemaat hakkında daha katı düşünüyordum. 17 Aralık süreci beni iyice korkuttu. "Kim bilir neye güveniyorlar..." diye geçirdim içimden. Arkadaşlarımla, meşhur ses kayıtları üzerine, "intihar saldırısı yapıyor olamazlar herhalde" diye tartıştık. Oysa gördüm ki, ortada öyle yıkılmaz bir güç yok. Birçok alanda doğru dürüst kalifiye elemanı olmayan, bu açığı Cemaat kadrolarıyla kapatabilen bir hükümet bile dönüp sarsıcı darbeler indirebiliyor Cemaat'e. Buradan hareketle, Cemaat'in belki de hem kendi konumunu hem karşısındakinin kapasitesini yanlış değerlendirdiğini düşündüm. Bahsettiğim tartışmalara girince, Cemaat'çilerin "gerçeklik sorunu"nu daha bir fark ettim. O zaman, bütün o fuatavni debdebesi gözüme başka türlü görünmeye başladı. Sanırım, hem güç ilişkilerini yanlış tarttılar hem kendilerine atfettikleri vazgeçilmezlik gözlerini bağladı.

Bitirirken, bütün bu meseleyi kavramakta herkes için hayatî olduğuna inandığım bir soruyu ifade etmeye çalışayım: Polisin cinayetlerinden, saldırılarından, genç polislerin kinle, hınçla dolu eğitilmesinden, polisin her vukuatında bozulan mobese kameralarından, delil karartmalardan, delil icat etmelerden sorumlu görülmek için Cemaat bundan daha fazlasını yapamazdı. Düşünün, daha savcılar-davalar faslına gelmedik bile. Böyle bir konumda, aynı burnundan kıl aldırmazlıkla devam edebileceklerini sanmaları, Cemaat için yolun sonu demektir. Çok derinlere inen, köklü bir özeleştiri ile, başka bir varoluş tarzına evrilmeleri mümkün mü, onu ben bilemem. (Mustafa Akyol, Cemaat'i "topuz"u değil "nur"u tercihe davet ediyor: "Cemaat, Nur ve Topuz") Ancak, bunu denemeye dahi kalkışmazlarsa, iktidar odaklı bir varoluş perspektifinin bir dinî cemaati nasıl eritip yok ettiğine dair bir öykünün kahramanı olarak anılacaklar.

Tek tesellileri, mevcut iktidarın utanmaz arlanmazca çalıp çırpma işlerine bulaşmamaları ve bunları ortaya çıkarmanın gururu olacak. Bu da öykünün bir yerinde geçecektir mutlaka. Tabiî henüz tam bilmediğimiz, "bu kavga niye çıktı, bu çatlak niye oluştu?" sorularının, "kavga bir yerden patlak vermese biz bu yolsuzlukları bilecek miydik?" sorusunun cevaplarıyla birlikte.

Lifeless Planet Full İndir + Torrent

Lifeless Planet Full İndir + Torrent



Lifeless Planet’i oynamaya başladığınızdan itibaren kendinizi bir atmosfer içerisinde hissediyorsunuz. Bu atmosferi size yaşatan şey ise dolaştığımız gezegen. Bizler birer araştırmacıyız ve görevimiz bize verilmiş olan gezegeni araştırmak fakat işler hiç de düşünüldüğü gibi gitmiyor. Bir kaza yapıyoruz ve uzay gemimiz parçalanıyor. Uyandığımızda ise arkadaşlarımızı bulamıyoruz ve yaşam içermeyen bir gezegene geldiğimizi farkediyoruz.

    Oyun Adı:                                          Lifeless Planet
    Dil:
       İngilizce    
                        
    Çıkış Tarihi:                                    8 Haziran 2014
    Oyun sürümü:                               Skıdrow
    Dosya Türü:                                         Winrar (İndirmek İçin Tıklayın)                                       
    Platform:PC
    Dosya Boyutu:600 MB
    Crack:Mevcut
    Oyunun Türü:
    Simülasyon, Macera, Aksiyon    






    GamePlay



    Sistem Gereksinimleri

    Minimum
    DirectX9
    Ekran kartıNVIDIA GeForce GT 430 veya eşdeğer ATI
    Sabit disk alanı900 MB
    RAM1 GB
    İşlemciCore 2 Duo veya eşdeğer AMD
    İşletim sistemiWindows XP / Vista  / 7  

    KURULUM

    1-ISO dosyasını açın ve setup.exe tıklayarak ilerleyin oyunu kurun.

    2-Crack klasörünün içerisindeki dosyaları kopyalayıp oyunun kurulu olduğu dizine yapıştırın, Kopyala ve Değiştir dedikten sonra oyuna girebilirsiniz.


      

    İndirmek istediğiniz sunucunun logosuna tıklayın.

    Linkte ki link kısaltma servisinin 5 saniyelik reklamını ''Reklamı Geç'' diyerek atlayabilirsiniz.








    Euro Truck Simulator 2 Serial (Key) Crack

    Euro Truck Simulator 2 Serial (Key) Crack



    Serial ( Key )

    3342J-DYJF0-XEA3K-5J0YS-40UFY
    THWYR-Y553Q-71V7H-L8KLL-4KFXE
    7KWDE-K9MV0-KFM10-ACJ2Q-HY9KZ
    HKR19-MLUDU-2KC0X-QU17Y-DP65W

    v1.3.1 

    5N1RY-2ZT8T-UFKS6-X27AT-M2LY2
    NVPX0-NKW6Q-HW2XN-FC4WV-S3ADT
    3342J-DYJFO-XEA3K-5JOYS-40UFY
    YR9YD-9CNV4-62KZT-04J2R-PTZ45
    HKR19-MLUDU-2KC0X-QU17Y-DP65W
    L4MND-CMNVE-CQLU8-ARW7F-DPK21
    7KWDE-K9MVO-KFM10-ACJ2Q-HY9KZ
    ZS0UQ-QDXZ6-TUZRQ-CXC6N-SL6YF
    THWYR-Y553Q-71V7H-L8KLL-4KFXE
    RY3HP-PEARP-VQYMP-UXJMZ-EXNU6

    Crack

    Oyunu yüklediğiniz klasördeki bin > win_x86 klasörüne girin ve aşağıda sürümüne göre verdiğin crack dosyalarını girdiğiniz klasördekilerle değiştirin.

    ETS 2 1.3.1 CRACK

    Linkte ki link kısaltma servisinin 5 saniyelik reklamını ''Reklamı Geç'' diyerek atlayabilirsiniz.
    ...
    Euro Truck Simulator 2 Türkçe Full İndir + Torrent

    Euro Truck Simulator 2 Türkçe Full İndir + Torrent



    Euro Truck Simulator 2, SCS Software tarafından çıkarılmış olan bir tır simulasyonu oyunudur. 19 Ekim 2012'de çıkmış olan oyun günümüz Avrupa'sını temel almıştır. Oyunda Scania, Volvo, MAN,DAF, Iveco , Renault olmak üzere 6 adet lisanslı Mercedes - Majestic olmak üzere 1 adet lisanssız kamyon markası bulunmaktadır. Ayrıca SCS Software'nin oyuncular için yayınladığı güncellemeler de yeni model çekiciler oyuna dahil edilmektedir.

    Özellikler

    • 60'tan fazla Avrupa şehrine çeşitli kargolar taşıyın.
    • Kuracağınız iş kendi nakliyatlarınızı yaparken bile büyümeye devam edecek.
    • Kendi kamyon filonuzu kurun, garajlar satın alın, şoför kiralayın, şirketinizi maksimum kar amacıyla yönetin.
    • Performanstan kozmetik değişikliklere kadar çok çeşitli kamyon özelleştirmeleri.
    • Kamyonlarınızı ek ışıklar, demir çubuklar, kornolar, egzozlar ve çok daha fazlasıyla kişiselleştirin.
    • Yüzlerce ünlü anıt ve yapıyla dolu, binlerce millik gerçek yol ağı.
    • Yeni Fotoğraf editörü ile daha güzel fotoğraflar çekebilirsiniz.

    Oyun Adı:                             Euro Truck Simulator 2
    Dil:
       Türkçe     
                        
    Çıkış Tarihi:                                             2012
    Oyun sürümü:                                     -
    Dosya Türü:                                         Winrar (İndirmek İçin Tıklayın)                                       
    Platform:PC
    Dosya Boyutu:500 MB
    Crack:Mevcut
    Serial:
                           HKR19-MLUDU-2KC0X-QU17Y-DP65W                        






    GamePlay



    Sistem Gereksinimleri

    Minimum
    DirectX9
    Ekran kartıNvidia GeForce 86xx veya dengi ATI ekran kartı
    Sabit disk alanı2 GB
    RAM2 GB
    İşlemciIntel Core 2 Duo 2.0 Ghz veya AMD Athlon MP
    İşletim sistemiWindows XP / Vista  / 7  

    KURULUM

    1-ISO dosyasını açın ve setup.exe tıklayarak ilerleyin oyunu kurun.

    2-Crack klasörünün içerisindeki dosyaları kopyalayıp oyunun kurulu olduğu dizine yapıştırın, Kopyala ve Değiştir dedikten sonra oyuna girebilirsiniz.


      

    Serial (Crack)

    İndirmek istediğiniz sunucunun logosuna tıklayın.

    Linkte ki link kısaltma servisinin 5 saniyelik reklamını ''Reklamı Geç'' diyerek atlayabilirsiniz.








    The Walking Dead Season 2 Episode 4 Türkçe Yama İndir

    The Walking Dead Season 2 Episode 4 Türkçe Yama İndir



    Bu Türkçe Yama Technogame ekibi tarafından yapılmıştır.

    Çeviri Durumu:

    Programcılar

    Nurullah Aktaş
    Mert Aykuteli

    Çevirmenler

    Mert Aykuteli
    Gökhan Uçar
    Kaan Uçar
    Ali Ekber Ağzıbüyük
    Halil Yetkin
    Batuhan Gengönül

    Test Ekibi

    Nurullah Aktaş
    Gökhan Uçar
    Kaan Uçar
    Mert Aykuteli






    Linkte ki link kısaltma servisinin 5 saniyelik reklamını ''Reklamı Geç'' diyerek atlayabilirsiniz.







    The Wolf Among Us: Episode 5 Cry Wolf Full Torrent İndir

    The Wolf Among Us: Episode 5 Cry Wolf Full Torrent İndir



    Telltale Games tarafından yapılan serinin sonuncu oyunu ''Cry Wolf'' Full bir şekilde indirebilirsiniz.

    Çevre ile ilgili hareket ve inceleyebilir ve diğer karakterleri veya nesnelerin etkileşim noktası ve tıklayarak macera başlayın. Oyunda ki seçenekleriniz oyunu etkiler ama ne yazık ki her zaman aynı sonu yaşarsınız bir çok secim yapabilirsiniz. Oyun Hikaye kitaplarından esinlenilmiştir. Oyunda Şerifi yani bir kurtu yönetmektesiniz.

    NOT: İndireceğiniz pakette oyunun 5 bölümü bulunmakta.

    NOT 2: Oyunun 4 bölümünün Türkçe Yaması bulunmakta 5. bölümü çevrildiği taktirde eklenecektir.

    Oyun Adı:       The Wolf Among Us        -
    Dil:Türkçe        -         
    Çıkış Tarihi:           8 Temmuz 2014-
    Oyun sürümü:Codex-
    Dosya Türü:                                           Winrar (İndirmek İçin Tıklayın)                           -                
    Platform:PC -
    Dosya Boyutu:5 GB-
    Crack:Mevcut-
    Rar Şifresi:
       full-oyun-sever.blogspot.com                                  





    GamePlay



    Sistem Gereksinimleri
    Minimum
    DirectX9
    Ekran kartı 512 MB
    Sabit disk alanı15 GB
    RAM2 GB
    İşlemciCore 2 Duo 2GHz
    İşletim sistemiWindows XP SP3 / Vista / 7


    KURULUM

    1- setup.exe tıklayarak ilerleyin oyunu kurun.

    2- Crack klasörünün içerisindeki dosyaları kopyalayıp oyunun kurulu olduğu dizine yapıştırın, Kopyala ve Değiştir dedikten sonra oyuna girebilirsiniz.


      


    Linkte ki link kısaltma servisinin 5 saniyelik reklamını ''Reklamı Geç'' diyerek atlayabilirsiniz.






    © 2015 MakaleDostu, Tüm hakları saklıdır.

    Ping your blog, website, or RSS feed for Free
    Back To Top